15 Şubat ise Çocukluk Çağı Kanser Günü. Şubat ayı boyunca kanser konusu gündemdeyken, çocukluk döneminde yaşanan kanserlerin önemine ayrıca dikkat çekmek gerekiyor.


Dr. Banu Oflaz Sözmen ve Psikolog Aslıhan Özcan, Dünya Çocukluk Çağı Kanserleri Farkındalık Günü’ne özel açıklamalarda bulundu.

Eğer çoğu insan gibi sizin de bir tanıdığınızın başına gelmediyse, muhtemelen bilmiyorsunuzdur. Dünyada ve ülkemizde tanı alan çocuk sayısında giderek artış olmasına rağmen, sosyal mecralarda bu konuya ilişkin haberlere ve doğru bilgilere ulaşmak çok kolay değil. Konuşması zor bir konu olsa da, çocukluk çağı kanserlerini görünür kılmak ve farkındalık yaratmak aslında çok önemli, çünkü farkında olmanın yararları gerçekten çok büyük. Çocukluk çağı kanserlerinin farkında olmak uyarı işaretlerini zamanında görmeyi sağlar ve yakınlarınızın hayatını kurtarabilir! Ancak bildiğinizde yardım etmek isteyebilirsiniz ve yapılan her küçük yardım büyük işlerin başarılmasını sağlar. Bilinçlenme yanında çözüm bulma isteği getirir. Birlikte çözüm için yapılan hareketler yeni sağlık politikalarının oluşmasını sağlayabilir. Örneğin meme kanseri için yapılan “pembe kurdele” kampanyası sonucunda Amerika’da araştırmalara yapılan bağışlar arttı. Bu bağışlar sayesinde yapılan araştırmalarla 5 yıl sonra hala kansersiz yaşamına devam eden bireylerin sayısı artırıldı. Bu artışı görmek, devletin ve özel kurumların araştırma fonlarına kaynak arayışını hızlandırdı. Bu da, gelecekte daha çok araştırma yapılması ve farklı çözüm önerileri bulunması demek! Sadece bir pembe kurdele takmak bazen bu kadar etki yaratabiliyor. İşte bu nedenle size kısa bilgiler sunmak ve çocukluk çağı kanserleri hakkında farkındalığınızı artırmak istiyoruz.


Kanser verilerinin erişebilirliği ülkeden ülkeye değişir, ama genel olarak bakıldığında, çocukluk çağı kanserleri yüksek gelirli ülkelerde toplam kanser vakalarının %1’ini, fakat düşük gelirli ülkelerde yaklaşık %4’ünü oluşturur.


Ortalama olarak bakılırsa, yılda 15 yaş altındaki çocuklarda milyonda 50 ile 200 arasında, 15-19 yaş arası ergenlerde milyonda 90 ile 300 arasında değişir.


Sayılarla söylemek gerekirse, dünyada yılda yaklaşık 350.000 çocuğa, Türkiye’de ise 3.500 çocuğa kanser teşhisi konuluyor. Nükseden hastalarla birlikte bu sayı yılda 5.000’lere ulaşıyor.

Dünyada yaklaşık her 3 dakikada bir, Türkiye’de ise her 3 saatte bir çocuklara kanser teşhisi konuyor.


Artan hasta sayısına rağmen güzel haber ise, modern teknolojiler sayesinde tanı ve tedavi süreçlerinin de günümüzde hızla gelişiyor olması. Bu da iyileşme oranlarının artmasını sağlıyor. Modern tanı ve tedavi yöntemleri sayesinde, erken teşhis edilebilen çocukluk çağı kanserlerinin sağ kalım oranları da her yıl artıyor. Bundan sadece 40 yıl önce kayıp oranları yüksek olsa da, günümüzde kanser türüne göre iyileşme oranları %75-90 arasında. Yani toplumda çocukluk çağı kanserleriyle mücadele eden çocuk sayısı ve iyileşen, hayatta kalan çocuk sayısı hızla artmakta.


O zaman bu konuyu göz ardı etmek yerine, siz neler yapabilirsiniz? İşte kısaca size ilham vermesi için bazı öneriler:


Kurdele takın

Çocukluk çağı kanseri farkındalık rengi “altın” rengidir. Bu hafta altın rengi bir kurdele takabilirsiniz ve soranlara çocukluk çağı kanserileri hakkında farkındalık yaratmak için olduğunu açıklayarak onları da bilgilendirebilirsiniz. Sadece adını duymaları bile çok kıymetli!


Sosyal medyada paylaşın

Sosyal medya hesaplarınızda altın rengi kurdele veya altın rengi çerçeve kullanarak duyarlı olduğunuzu ifade edebilir ve tanıdıklarınızın dikkatini bu konuya yönlendirebilirsiniz. Çocukluk çağı kanserleriyle ilgili haberleri, olumlu istatistikleri, iyileşme hikayelerini paylaşabilirsiniz.


Bağış yapın

Çocukluk çağı kanserleriyle baş eden hastalara tıbbi, psikolojik ve ekonomik destek sağlayan ve bu alanda araştırmalar yapan vakıflara bağışta bulunabilirsiniz. Düzenlediğiniz davetlerde, özel günlerde hem konuyla ilgili farkındalık artırmak hem de yardım toplamak amacıyla vakıflardan hediyelik ürünler veya kırtasiye ürünlerini alabilir, vakıf bilgilerinin yayılmasını sağlayabilirsiniz.


Gönüllü olun

Zamanınız uygunsa gönüllü çalışabilirsiniz. Unutmayın, gönüllü olmanın pek çok şekli vardır. Ofiste veri girişi yapmaktan, hastanede çocuklara kitap okumaya, annelerle tahta boyama çalışması yürütmekten, broşür hazırlanmasına ve stantlarda tanıtım yapılmasına kadar, ilgi alanınıza göre pek çok farklı görevden birini seçebilirsiniz.


Kurumunuza aracı olun

Çalıştığınız kurumla konuşabilir ve onların dikkatini çocukluk çağı kanserlerine çekebilirsiniz. Belki herkes 15 Şubat’ta altın rengi bir aksesuar takabilir. Veya kurumunuz vakıf veya hastanelerle ortak sosyal sorumluluk projeleri yapmaya sıcak bakabilir. Sponsor olabilir veya ayni bağışta bulunabilir.


Eğer tanıdığız bir aile çocukluk çağı kanseriyle baş ediyorsa, onlara destek olmak için yapabileceğiniz bazı öneriler:


Bir şey söyleyin

Her yaşta ama özellikle de çocuklarda kanser tanısı karşısında insan ne diyeceğini bilemeyebilir, bu çok normaldir. Öncelikle, eğer çocuk ölecek gibi bir önyargınız varsa, doğru bilgiler edinerek bu kaygınızı değiştirmeye çalışmalısınız. Bu dönemde ailelere kaygılı yaklaşmamak, onlara daha iyi ve sakinleştirici gelmektedir. Bu tanı veya tedaviyle baş eden aileyi düşündüğünüzü göstermek çoğu zaman onlara yalnız olmadıklarını hatırlatır, iyi hissettirir. Örneğin kısa bir mesaj yazarak, bir e-posta göndererek veya bir kart yazıp yollayarak iyi dileklerinizi iletebilirsiniz. Sadece “Sizi düşünüyoruz” veya “Kalbimiz sizinle” demek bile yeterli olabilir. Ya da arkadaşlarının kısa selam videolarını çekerek aileye yollayabilirsiniz.


Bazen sadece dinleyin

Aslında çoğu zaman onları dinlemek, anlamaya çalıştığınızı göstermek aileler için yeterli olur. Çocuğa veya aileye nasıl olduklarını sorun ve sadece dinleyin. Destekleyici bir dinleyici çok kıymetlidir! Bu süreçte şefkat, sevgi ve pozitif enerji ailelere çok iyi gelir.


Sormak yerine yapın

Aileler sizden ne isteyeceğini düşünemeyecek kadar yoğun olabilir. Bu nedenle, “Yapabileceğim bir şey olursa haber ver” demek yerine yardımcı olabileceğiniz konular hakkında daha net olun ve aksiyona geçin. Örneğin “Yemek yaptım ve eğer sizin için uygunsa, size de getirmek istiyorum. Bırakmak için ne zaman uğrayabilirim?” diyebilirsiniz.


Günlük işlerinde yardımcı olmaya çalışın

Aileler hastane ziyaretleri, ilaç takipleri, özel diyetler derken gün içinde çok yorulurlar. Onlara basit günlük işlerde destek olmak, onlar için akıllarını meşgul edecek daha az şey bırakır ve yaşam kalitelerini artırır; örneğin “Bugün alışverişe gidiyorum. Sen de listeni verirsen, sizinkini de alabilirim,” veya “Cuma akşamı işimiz yok. Size gelip çocuklara baksam, biraz dışarı çıkmak veya dinlenmek ister misiniz?” gibi. Fatura ödemesi, ev temizliği, yemek, köpeğin gezdirilmesi, bir yakının havaalanından alınması gibi işler aile için çok kıymetli olabilir.


Hediye verin

Çocuklar hastanede çok uzun zaman kalabilmektedir. Burada günlük rutinlerini ve aktivitelerini eskisi gibi devam ettirmenin koruyucu bir etkisi vardır. Bu nedenle, onların yaşına uygun ve hastanedeki zamanlarının daha keyifli ve dolu geçmesini sağlayacak hediyeler alabilirsiniz. Aileden izin alarak gelip çocuklarla etkinlikler yapabilir, kitap okuyabilirsiniz. Veya sadece bir hediye çeki vererek hediye seçimini ailenin kararına bırakabilirsiniz. Tedaviler pahalı olduğu için, çeşitli yerlerden hediye çekleri ihtiyaçlarına göre karar verme şansı verir ve ailenin tümünü mutlu edebilir.


Ebeveynleri de düşünün

Uzun zaman hastanede kalmak ebeveynler için de zorlayıcı olabilir. Hastane yemekleri bir zaman sonra sıkıcı gelebilir. Hastaneye evde pişmiş bir öğle yemeği götürebilirsiniz ya da enerji gofretleri, kuruyemiş, meyve gibi sağlıklı atıştırma paketleri hazırlayabilirsiniz. Ayrıca, rahat duş alabilmeleri veya hava almaya çıkabilmeleri için çocukla zaman geçirmeyi önerebilirsiniz. Ebeveynlerin çocuklarına iyi bakabilmeleri için, kendilerini iyi hissetmeleri ve kendilerine de iyi bakmaları gerekir. Bu nedenle, bir yürüyüş yapmaları, arkadaşlarıyla bir kahve içmeleri veya sevdikleri bir hobiye 1 saat de olsa ayırabilmeleri için onları cesaretlendirin.


Kardeşleri unutmayın

Tedaviler sırasında hasta çocuk ilgi odağı olur, ama kardeşleri de unutmamak gerekir. Bu tanı sadece hasta çocuğun hayatını değil, sağlıklı kardeşlerin günlük rutinlerini de değiştirir. Kardeşler kaygı, korku, üzüntü, kızgınlık gibi duygular hissedebilir. Bu nedenle, hasta çocuğa gösterdiğiniz ilginin aynısını kardeşlere de gösterin. Eşit zaman geçirmeye çalışın veya hepsine özel hediyeler alın. Ayrıca günlük rutinlerinin devam etmesine yardımcı olabilirsiniz. Örneğin aileye danışarak, okuldan alıp kursuna bırakabilirsiniz, hafta sonu yapılan doğum günü partisine götürebilir veya ödevlerine yardımcı olabilirsiniz.


Uzun vadede yardım önerin

Haber alır almaz aile veya çocuk için hemen bir şeyler yapmak istenmesi çok doğal. Bilin ki herkes ilk dönemlerde çok yardımcı olmaya çalışır. Fakat kanser tedavisi uzun solukludur. Bu nedenle, aylar sonra teklif edilen bir yardım veya verilen bir hediye de çok makbule geçebilir.


Bağış yapın

Bağış deyince aklımıza genelde maddi bağışlar gelir. Oysaki gönülden verebileceğiniz şeyler sadece maddi değildir. Örneğin kan veya trombosit bağışlayabilirsiniz, ya da en az 30 cm uzunluğundaki saçınızı kestirerek bağışlayabilirsiniz.



Uzm. Dr. Fırat Hamidi konuyla ilgili bilgilendiriyor.

Erken tanı ile çocukluk çağı kanserlerinde sağ kalım oranı % 70-80’dir. Kanser haftası nedeniyle kanserlerde farkındalığın arttırılması ve çocukluk çağı kanserlerinin erken bulgu ve belirtileri hakkında gerek halkın, gerekse anne babaların bilgilendirilmesi önem taşımaktadır.


Kanser şüphesi ya da varlığında farklı psikogelişim evrelerinde çocuk ve ailede görülen tepkiler

Bebeklik döneminde; tıbbi işlemler nedeniyle korku oluşur, anneden ayrılma, çocuğun güven duygusunu zedeleyebilir. Çocuk o güne kadar kazanmış olduğu becerilerinde (tuvalet eğitimi, beslenme vs) gerileme yaşayabilir. Ebeveynler için de bu dönem zor bir süreçtir. Kendi ebeveynliklerini sorgulamaya başlarlar, suçluluk ve korku hakimdir. Bu durum ebeveyn- çocuk ilişkisini de bozmaktadır.


Hastalığa verilen tepkiler yaş grubuna bağlı olarak değişiyor

Okul öncesi dönemde; çocuklar özellikle motor gelişimleri nedeniyle sürekli hareket etme ihtiyacı duymaktadırlar. Çocuğun aktivitelerine ve sosyal deneyimlerine gelen sınırlamalar çocuğun kendini cezalandırılıyormuş gibi hissetmesine neden olur. Anne-babalar da bu dönemde çocuklarını hastalıktan ve nükslerden korumaya yönelik aşırı korumacı bir tutum sergileyebilmektedir. Bu tutum ve davranışlar çocuğun ileride girişimcilikten uzak, pasif, bağımlı bir hale gelmesine neden olabilir.


Arkadaşlarından uzak kalan çocuklar mutsuz oluyor

Okul döneminde; çocukların zihinsel gelişimleri daha iyidir. Hastalık, nedenleri, tedavi ve gidişat ile ilgili kavramları daha iyi anlarlar. Bu nedenle hastalığın adı, tedavi, oluşabilecek yan etkiler ve gidişat ile ilgili bilgileri bilme hakları vardır. Bu çocuklar öykülerinde kaygı, depresyon, yalnızlık duyguları, ayrılık, ölüm temalarını sıklıkla dile getirmektedir. Çocuk; okuldan, arkadaşlarından uzak kaldıkça mutsuzluk, keyifsizlik duyumsamakta ve içe kapanmaktadır.


Ergenlik döneminde; hastalığı merak eder, hastalık, nedenleri ve sonuçları ile ilgili birçok kaynaktan bilgi toplamaya başlar. Gelecek kaygıları başlar, hastalık ve kullandığı ilaçların yan etkileri nedeniyle bedeninde oluşan değişikliklerden rahatsızlık duyar. Bağımsızlığının kaybolması, akran ilişkilerinin bozulması, cinsel gelişiminin etkilenmesi nedeniyle bocalamalar yaşayabilir.


Uzun süreli hastalıklarda; uyku ve iştah değişiklikleri, huzursuzluk, endişe korku hali, hayattan keyif alamama, gelecek beklentisinde azalma, çaresizlik hatta hastalığı yok sayıp inkar etme görülebilir.


Çocukluk dönemi kanserleri çok nadir görülmekte olup, semptomları diğer hastalıklar ile karışabilmektedir. Şüphe duyulan durumlarda hekiminiz zaten sizi ileri bir merkeze yönlendirecek ve gerekli ileri tetkik ve araştırmalar yapılacaktır. Hekim kanserden şüpheleniyorsa ya da teşhis konmuşsa; durum aile ile paylaşılmalıdır. Anne-babanın bu noktada vereceği tepki çok önemlidir. Aile hastalıkla ilgili durumu kabullenmeyip, inkar ederse, suçluluk, kızgınlık, depresyon evrelerinden geçer, durumu kabul edip bir an önce baş etme becerilerini harekete geçirirse bu çocuğun yararına olacaktır.


Aileler kendilerini suçlamaktan kaçınmalıdır

Anne-babalar belirtileri daha önceden fark edemedikleri ve teşhis tedavinin gecikmesine sebep olduklarına dair suçluluk duyabilirler. Ancak ebeveynlerin bu konuda kendilerini suçlamamaları gerekir. Aile içinde anne babanın sağlıklı bir ilişki devam ettirmesi de önemlidir. Hastalık ve bakım konularında birbirlerini suçlamamaları aksine daha fazla birbirlerine destek olmaları gerekir.


Aile içinde sağlıklı olan çocuğun ihtiyaçlarına da kulak vermeli, ilgi ve sevgiden mahrum bırakmamalı, onların duygu ve düşünceleri önemsenmeli, kaygıları yatıştırılmalıdır. Bazı durumlarda aileler, çocuklarını hastalıktan koruyamadığı düşüncesine kapılmaktadır. Yine durumun çocuğa ne şekilde söyleneceği ve çocuğa nasıl davranılacağı ile ilgili de sorunlar yaşabilirler. Hastalık kontrol altına alınsa bile yeniden nüks edeceğine dair kaygılar ve korkular görülebilir. Hastalığın son evresinde ise; çocuğun bilişsel gelişim evresine göre farklı tepkiler verilebilir. 2 yaşına kadar çocuklarda ölüm kavramı gelişmediği için daha çok güven duyduğu ve sevdiği kişiden ayrıldığında kaygı yaşar. 3-5 yaşlarında ise ölüm kavramı çocuk için geri dönüşü olan bir kavramdır. 6-10 yaşlarındaki bir çocuk ölümü geri dönülmez olarak bilir ancak kendi ölümü ile ilgili bir düşünceyi kavrayamaz. 11-13 yaş döneminde ölüm kavramı evrenseldir. Hastalık ve biyolojik yönlerini bilir. 14-18 yaşlarında ölüm kavramını her yönüyle soyut biçimde algılamaktadır.


Nasıl yardımcı olabiliriz?

Kanser şüphesi ya da tanısı varlığında aile ve çocuğu zorlu bir süreç bekler.


1- Sağlıklı bilgilendirme

Böyle bir durumda öncelikli olarak, çocuğa ve ailesine hastalık, tedavi, etki, yan etki, nüks ve süreç hakkında anlayabilecekleri bir şekilde gerçekçi ve tutarlı bilgiler vermeliyiz.


2- Duygu paylaşımı

Çocuk ve aile kaygı ve endişe hissedebilir. Bu çok normaldir. Müdahale etmeden duygularını ifade etmelerine izin vermek gerekir. Dinlemek gerekir. Daha küçük çocuklarda resim yoluyla, hikaye yoluyla duygu ve düşüncelerini ifade etmeleri için imkan sağlanmalıdır. Kendini ifade etmekten kaçınan çocuklardan duygu düşüncelerini yazmaları istenebilir.


3- Durumu kabul etme

Çocuk ve aileye bilgi verildikten, onların duygu ve düşüncelerini ifade etmesine olanak sağlandıktan sonra, durumu kabul etmeleri için cesaretlendirmek gerekir. Aile bireylerinin normal yaşama dönmesi önemlidir. Çocuklar kanser teşhisinden önceki hallerine göre davranılmasını isterler ve hayatlarının hastalıkları üzerine odaklanılmasını istemezler. İnkâr, kızgınlık, suçluluk, üzüntü ebeveynlerde görülen ilk tepkilerdir. Bazı ebeveynler kaçmak ister, hastalığın ismini bile duymak istemez. Durumu kabul edip, yüzleşen anne-babalar ileride yaşayacakları sorun ve problemler ile daha iyi baş edebilmektedirler.


4- Tedavi

Teşhis konduktan sonra durumu kabul edip, bir an önce tedavilerin başlanması gerekir. Kanser tedavisi multidisipliner bir yaklaşım gerektirir. Tedavi ekibinin önerileri doğrultusunda hareket edilmelidir. Kanserin asıl tedavisi (cerrahi, radyoterapi, kemoterapi vs) yanında spesifik tedaviler (enfeksiyon önlemleri ve tedavisi, beslenme desteği vs.) de çok önemlidir. Kanser tedavisi uzun ve zorlu bir süreçtir. Tedavi ekibi tarafından, tedavinin her basamağında; tedavi süresi, yöntemi, şekli, etkisi, görülmesi olası yan etkiler çocuk ve aile ile paylaşılmalıdır.


5- Sosyal destek

Çocuklar belli süreler sosyal ortamlarından, arkadaşlarından, okullarından uzak kalmaktadırlar. Bu süreçte çocukların psikolojik ve sosyal yönden de desteklenmeleri gerekir. Çocukların ruhsal gelişimlerini desteklemek, sosyal aktivite ve etkinliklerle uyumunu arttırmak önemlidir. Aile bireylerinin hepsini içine alan sosyal destek programları uygulanmalıdır. Durum tüm aile bireylerini etkilediği için varsa kardeşler, büyük ebeveynler vs onların da desteklenmeleri gerekir.


6- Kriz yönetimi

Düşünün ki ailenin hayatında her şey yolunda giderken bir anda rutini bozan bir durum oluşmuştur. Bu durum aile içinde bir kriz oluşturur. Bu krizle nasıl başa çıkmaları gerektiği ve nasıl bir yol izleyecekleri konusunda aile bireyleri desteklenmeli, çözüm becerileri geliştirilmeli, birbirleri ile olan iletişim becerileri kuvvetlendirmeli, sosyal destek olunmalıdır. Unutmayalım ki; çocukluk çağı kanserleri bulaşıcı değildir. Çocukların hele ki bu zor döneminde sosyal desteğe daha çok ihtiyacı vardır. Onları kardeşlerinden, okul arkadaşlarından, oyun arkadaşlarından uzak tutmayalım. Onları yeterince dinleyelim, duygularını ifade etmelerini, açığa çıkarmalarını sağlayalım. Onlara bu zorlu süreçte yalnız olmadıklarını hissettirelim, birlikte yol arkadaşlığı yapalım.



Çocuk kanserlerinde ailenin tutumu nasıl olmalı?


Uzman Psikolog Aynur Sayım, çocuk kanserleri hakkında farkındalık oluşturulması ve erken teşhisin önemine vurgu yapılıyor.


Uzman Psikolog Aynur Sayım, kanser teşhisi ve sonrasında aile psikolojisinin önemine işaret etti. Kanser teşhisinin ilk öğrenildiği dönemin hem hasta hem aile için çok yıkıcı ve yıpratıcı olduğunu söyleyen Uzman Psikolog Aynur Sayım, çocukların bu süreçte güvende olduklarını hissetmesinin çok önemli olduğunu vurguladı.


Hastalık kabullenilmeli ve çocuğa bilgi verilmelidir

Kayıplarda, hastalıkta ve diğer yaşam olaylarında sorunu tanımlayıp aile ve çocukların bilgilendirilmesi gerektiğine değinen Uzman Psikolog Sayım, “Tüm hastalık ve kayıplarda birincil aşama, kabulün sağlanmasıdır. Hastalığın kabulünün sağlanması ilk çalışma olmalıdır. Hastalığın adı nedir, seyri nedir, tedavi nasıl olacak, süreçte neler yaşanabilir açıklanmalıdır. Çocuğun yaş ve gelişim düzeyi yapılacak açıklamanın içeriğini belirler. Bunu doktor ve psikolog/ psikiyatristin yapması gereklidir. Hem çocuk hem de aile bilgilenmelidir. Aile öncelikle bilinçlenecek, ne ile mücadele edecek, nasıl davranacak, onları nasıl bir sürecin beklediğini öğrenmelidir” dedi.


Aile, tedavi ekibi ve okul işbirliği sağlanmalı

Tedavi sürecinde en önemli noktanın, aile-tedavi ekibi ve okul iş birliğinin olduğunu söyleyen Uzman Psikolog Aynur Sayım, “Tüm ailenin yaşadığı güçlük karşısında öncelikle çocuğun hastalığına veya yaşanılan duruma odaklanmaktansa, gereksinimlerine odaklanıp, bu alanda düzenlemeler yapmak gerekir. Aile bunu destek alarak yapabilir. Ev düzeni, yaşam düzeni, yaşanılan güçlüğe göre şekillenmeli, aynı zamanda nasıl bir davranış içinde olacakları da danışman tarafından yönlendirilmelidir. Evde bakım ve danışmanlık hizmeti çalışmaları da ülkemizde verilmektedir” şeklinde konuştu.


Hastalık, tüm ailenin hayat düzenini değiştiriyor

“Hastalığın getirdiği şaşkınlık ile yaşam tarzı ve kalitesinin farklılaşması, yeni bir düzen, yaşam stili gerekliliği hem çocukları hem de tüm aile bireylerini etkiliyor” diyen Uzman Psikolog Aynur Sayım, çocukların bu süreçte en çok korunup kollandığını, ihtiyaçlarının karşılanacağını hissetmek istediğini söyledi.


Güvenli bağlanma oluşturulmalı

Çocukların bakım veren kişiyle güvenli bir bağlanma oluşturması gerektiğini vurgulayan Uzman Psikolog Aynur Sayım, çocukların yakın ilgi, şefkat ihtiyacı duyuyor, onlar tarafından dinlenmek ve anlaşılmak istendiğini ifade etti. Bu süreçte ailelerin yaşadığı güçlüklerin tüm bu süreçleri olumsuz etkilediğini belirten Sayım, “Çocuklar bu süreçte korkuyor, hem kendisi hem sevdikleri için kaygılanıyor, güvende hissetmiyor. Bu nedenle çocukta depresyon, anksiyete bozukluğu, sosyal fobi gibi psikiyatrik rahatsızlıklar, okul başarısının düşmesi, uyum ve davranış sorunları, gelişimin duraklaması ve gerilemesi gibi etkiler görülebiliyor” diye konuştu.


Kaygı çocuğa yansıtılmamalı

“Bazı aileler çocuğun hastalığı sürecinde tutum değişimine girip çok toleranslı ve korumacı olabiliyor. Bunlar yapılan tutum hataları. Bu durumda çocukta kaygı yükseliyor, kişilik gelişimi negatif yönde etkileniyor. Disiplin sorunları ortaya çıkıyor, sosyal ilişkileri olumsuz etkileniyor” diyen Sayım, ailenin yaşadığı kaygı ve bunu çocuğa yansıtmasının çocuğu olumsuz etkilediğini söyledi.


Sosyalleşmesine imkan tanıyın

Çocukta süreğen hastalıklarda konuya iki yönden bakmak gerektiğini vurgulayan Uzman Psikolog Aynur Sayım, şu tavsiyelerde bulundu: “Çocuğun yaşadığı zor yaşam olayı ve çocuğun genel gelişimi. Yaklaşımı belirleyen bu iki unsur olmalı. Her ailenin yaşadığı sorun, hastalık, hastalığın derecesi, seyri, tedavi süreci, aile içi ilişkiler, sosyoekonomik düzey gibi etmenlerin birbirinden farklılık gösterdiğini göz önüne alırsak, o aileye yönelik rehabilitasyon programı yapılma zorunluluğu oluşmaktadır. Hastalığın seyri ve koşullarına uygun biçimde sosyal ilişkilerin devam ettirilmesi, sosyal gelişim duygusal gelişim çocuğun ruh sağlığı açısından son derece değerlidir. Ailenin sosyalliğinin sıfırlanmaması, çocuğun yaşıtlarıyla görüştürülmesi için program yapılmalıdır.”



YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.