Zihnin görevi, çevremizdeki potansiyel tehlikeleri tespit edip, hayatımızı tehdit edebilecek unsurlar konusunda bizi uyarmaktır. Zihin bu görevini öyle iyi yapar ki sadece çevremizi taramakla kalmaz, aynı zamanda geçmiş deneyimlerimize başvurup, anılarımıza dayalı olarak gelecekteki olası tehlikeleri tahmin eder. Zihin hayatta kalmamızı sağlama konusunda müthiş bir iş çıkarırken, aynı yetenek bizim gelişim göstermemize de engel olabilir. Örneğin, tarih öncesi zamanlarda birçok şey, hayvanlar, hava koşulları, hastalıklar, hayatımız için tehdit oluşturuyordu. Hayatta kaldık çünkü iletişim kurma, birlikte çalışma, güçlü sosyal bağlar oluşturma ve bilgiyi bir kuşaktan diğerine aktarma yeteneğimiz vardı. Sosyal gruplarımızda kalmak hayatiydi ve kabilemizden dışlanmak, kesin ölüm anlamına geliyordu. Ve bu yüzden zihnimiz, başkaları tarafından yargılanma veya yanlış bir şey yapma korkusu geliştirdi; çünkü bu, kabileden atılmamıza ve ölümümüze neden olabilirdi. Bununla birlikte, bu korku, bireyselliğimizi ve benzersizliğimizi feda etmemize yol açtı. Farklı ya da garip olmamayı öğrendik çünkü bu, dışlanmamıza yol açabilirdi. Zihnimiz hala bu şekilde donanmış olsa da artık sosyal kabulün hayatla ve dışlanmanın ise ölümle sonuçlanmadığı bir dünyada yaşıyoruz. Bir sosyal bağı kaybetmek acı verici olabilir ancak artık vahşi doğada tek başımıza hayatta kalmak zorunda değiliz.


Bugün soru, hayatta kalıp kalmadığımız değil, yaşarken mutlu olup olmadığımızdır. Hayat kalitemiz, günlük olarak hissettiğimiz huzur, tatmin ve neşe ile belirlenir. Ancak yine de burada bir uyumsuzluk var çünkü biz hâlâ bu ilkel korkuyla programlanmış bir zihinle, bugünün dünyasında yol alıyoruz. Sorun, bu farkı sıklıkla unutmamızdır. Zihnimizin görevi hayatta kalmamızı sağlamakken, bilincimizin görevi bize tatmin duygusu kazandırmaktır. Bu düşüncenin hayatımızı yönlendirmesine izin vermeye devam edersek, hayatta kalma mücadelesinde, kaygı, korku, hayal kırıklığı, depresyon, öfke, nefret ve olumsuz duygular içinde kalırız çünkü zihin her şeyi hayatta kalmamız için bir tehdit olarak görür. İşte bu eğilim, acımızın kökenindeki işkence edici düşüncelere yol açar. Eğer özgür ve huzurlu olmak istiyorsanız, sadece zihninizin savaş ya da kaç düşüncesine kulak vermekten vazgeçmelisiniz. Siz sadece çevrenizin bir ürünü değilsiniz, aynı zamanda onun ortak yaratıcısısınız. Bu anlayışla, hayatta kalmak sürecinden, gerçekten gelişmeye geçiş yapabilirsiniz.


Düşüncelerimizi aşmayı öğrenmek basit olabilir ancak bu her zaman kolay değildir. Duygusal durumlarımızın farkına varmak ve acı veren düşünce kalıplarımızdan, savaşmadan kurtulmak pratik yapmayı gerektirir. Eğer hâlâ nasıl düşünmeyi bırakacağınızı çözemediyseniz, sorun değil. Kendinizi bunun için suçlamayın. Zor zamanlarda en çok ihtiyaç duyduğumuz şey, daha fazla öz eleştiri değil, kendimize karşı daha fazla sevgi, merhamet ve sabırdır.



İşte düşüncelerinizi bırakmanıza yardımcı olacak basit, beş adımlık bir süreç:


Adım 1: Durun ve derin nefesler almaya başlayın. Bu, sinir sistemimizi sakinleştirmeye yardımcı olur. Derin nefesler, dikkatimizi düşüncelerden bedenimize çeker ve bizi şimdiki ana bağlar. Bu, duygularımızı fark etmemize ve onlardan ayrılmamıza olanak tanır. Durmak, duygularımız ve eylemlerimiz arasında bir boşluk yaratır, bu da bizi acı çekmekten kurtaran, aynı koşullu reaksiyonları tekrar etmek yerine yeni bir davranışı seçme fırsatı verir. Bu boşluk olmadan değişim mümkün olamaz. Boşluk, yüzeyde bir boşluk gibi görünebilir. Aslında boş değildir, hayatımızda yeni bir deneyim seçmemiz için sonsuz olasılıklarla doludur. Düşüncelerinizle duygularınız arasındaki boşlukta aradığınız huzuru bulabilirsiniz.


Adım 2: Kendinize şu soruyu sorun: “Bu düşünce beni istediğim şekilde hissettiriyor mu?” veya “Acı çekmeye devam etmek istiyor muyum?” Bu sorular, duygusal acı çekmek isteyip istemediğimizi seçme gücümüzü hatırlatır. Eğer aynı şekilde hissetmeye devam etmek istiyorsak, buna karar verebiliriz. Huzur istiyorsak, acımıza neden olan düşünceleri bırakmayı seçebiliriz.


Adım 3: Düşüncelerinizi durdurma ve bırakma seçeneğiniz olduğunu anlamak. Bu anda, ne istediğinize karar vermelisiniz. Huzur mu istiyorsunuz, yoksa acıya neden olan düşüncelere devam etmek mi? Bu korkutucu olabilir, ancak kendinize güvenip ne olursa olsun iyi olacağınızı bilirseniz, bırakmak daha kolay hale gelir.


Adım 4: Kendinize şu sözleri söyleyin ve tekrar edin: “Düşünce, acının kök nedenidir” Bunu hatırlamak, düşüncenizi güçsüzleştirir ve daha yönetilebilir hale getirir çünkü düşüncelerinizi görmeye başlarsınız. Olumsuz duygular hissetmeye başladığınızda, bu ifadeyi bir mantraya dönüştürerek kendinize tekrar etmek güçlü bir uygulamadır. Zihinlerimizin aynı anda birden fazla düşünceye sahip olması zor olduğundan, tek bir cümleyi tekrar etmek, zihni başka bir şey yerine sadece o cümleye odaklanmaya zorlar. Mantraların etkili olmasının nedeni, kelimelerin inançlarımızı etkileme gücünden değil, zihinlerimizi düşünmekten alıkoyarak acıyı azaltma gücündendir.


Adım 5: Duygularınızı tam olarak yaşayın. Çoğu yıkıcı alışkanlık ve davranışımız, duygularımızı görmezden gelmek ve bastırmaktan gelir. Duygularımıza karşı savaşmak ya da onları yok saymak, sadece acımızı artırır. Amacımız, duygularımızdan kaçmak değildir. Aksine, onları yargılamadan tam olarak kabul edip, hissetmektir. Acı, duygularımızdan değil, onlara bağladığımız düşüncelerden gelir.


İlginizi çekebilir: Duygular nasıl oluşuyor?


Duygularınızı yargılamadan yaşamak nasıl bir his verir? Onlara karşı daha az dirençli olduğunuzu hissedebiliyor musunuz? Onları bırakmanın ne kadar kolay olduğunu hissedebiliyor musunuz? Bu size ne kadar özgürleştirici hissettiriyor?


Zihnimizin yapması gereken işleri yapmaya çalışarak, gereksiz yere kendi acımızı yaratıyoruz. Zihnin görevi tehditleri tahmin etmektir. Bedenin görevi ise duyguları düzenlemektir. Her şeyin bir rolü vardır. Zihninizi, yargılayıcı düşüncelerinizin müdahalesi olmadan duygularınızı tam olarak hissetmesine ve işlemesine izin verdiğinizde, duygularınızın ne kadar kolay ve hızlı geçtiğini fark edeceksiniz. Zihin ve beden, biz yoldan çekildiğimizde, her zaman dengeyi ve uyumu doğal olarak geri getirecektir.


Bu beş adımlık süreci daha kolay hatırlamanıza yardımcı olmak için PAUSE kısaltmasını kullanın. Kendinizi düşüncelerinizle bunalmış hissediyorsanız, durun, bu beş adımı geçin ve herhangi bir zamanda bunları bırakma gücünüzün olduğunu unutmayın.


P (pause)—Durun ve derin nefesler alarak sinir sisteminizi sakinleştirin ve şu anda olduğunuz yerde kök salın. Düşünmekte olduğunuzun farkında olun, ancak yargılamayın.


A (ask)—Kendinize şu soruyu sorun: “Bu düşünce beni istediğim şekilde hissettiriyor mu?” veya “Acı çekmeye devam etmek istiyor muyum?” Eğer istemiyorsanız, düşüncelerinizi bırakmak için her zaman seçeneğiniz vardır ve huzuru bulabilirsiniz.


U (understand)—Düşüncelerinizi durdurma ve bırakma seçeneğiniz olduğunu anlayın.


S (say)—“Düşünce, acının kök nedenidir” mantrasını söyleyin ve tekrar edin. Bu, zihnin düşünmelerini sakinleştirerek, geçip gitmelerine yardımcı olacaktır.


E (experience)—Duygularınızı tam olarak yaşayın, yargı yapmadan, direnç göstermeden ya da düşünmeden (sadece hissedin; düşünmeyin).


Bu süreci, sinir sisteminizi sakinleştirene kadar ve düşünceleriniz geçip gitene kadar tekrar edin.


Referanslar

Joseph Nguyen, “5 Steps to Letting Go of Painful Thinking Patterns”. https://goop.com/wellness/mindfulness/letting-go-of-painful-thinking-patterns/




YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.