Çok kızgınım kendime
Merhaba; ne kadar doğru yazabilirim, ne kadar hislerimi ifade edebilirim bilmiyorum. 35 yaşında bir erkeğim özel harekat polisiyim. Öncelikle kötü niyetli biri hiç olmadım, olamadım. Sanırım kavgam, zararım bu hayatta hep kendime oldu. Yaş aldıkça yaşadığım bu travmalar sevdiğim kadına zarar verdi, onu yıprattım 3 yıldır... Bugün bitti bitmesi de gerekiyordu. Verdiğim sözleri tutamadım, hatalar yaptım hatalar hayatımı etkileyen, onun hayatını etkileyebilecek hatalar ve tam tek taşımı alıp evlenme teklifi edecekken hatalarım, yanlışlarım büyüdü belki ona söylemesem zamanla toparlar her şeyi halledebilirdim çünkü onu çok seviyorum ama yapamadım her şeyi anlattım ve bitti. Hatalarım (bağımlılıklarım -başta kumar-) ilk tanıştığımızda da yalan söylemedim her şeyi olduğu gibi anlattım. 3 yıl önceydi ve bu sürecin ilk 2 yılı kumar vs. bir şey oynamadım... Ana baba varlıkları, maaşları hiçbir şeyleri yok. Kız kardeşim benden 22 ay büyük o da edebiyat öğretmeni (ayrıca ona hayranım, sabrına vs. hiç bu neslin insanı değil) onun da bir geliri yok. Olmasın hepsine yeterim diyordum batırdım. Daha geçmişe döneyim aile feodalite rejiminin eski toprak ağalarından, çok zengin aile. Hataylıyız. Dedem küçük yaşta anne babasını kaybediyor, bütün mal mülk ona kalıyor küçük yaşta annemin babası annem bu zenginliği belli bir yaşa kadar görmüş annemin genç kızlık zamanlarından tutmuş olduğu günlükleri, eski ses kayıtları var. Film, roman olur… Dedem kadınlardan nefret eden bir adam, dayılarım kolejlerde okuyor bir diğer dayım kumar sevdalısı vs. annem de 30 yaşına kadar dışarı çıkmayan bir kadın… Ve annem diye asla demiyorum hayatımda böyle bir karakter yok, misal arabayla bir yere gideriz “Oğlum yer yoksa ben yürüyerek, dolmuşla gelirim” der, siyaset yapamaz, hep alttan alır, kendi iyiliği harici herkesi düşünür. Çok yürekli, çok akıllı sanatçı ruhlu bir kadın. Anlatamadım ama neyse dayım halamla evleniyor, annemi halamın abisine yani babama veriyorlar babam da iyi bir adam çıkıyor annem seviyor vs. babamın durumu da eskiden iyiydi onu da dayım dolandırıyor ve bizim hayat macerası başlıyor. Annem sonradan ortaokulu bitiriyor halk eğitimde dikiş hocalığı yapmaya başlıyor, kalıpları terzilik konusunda İstanbul’daki bazı modacıların dikkatini çekiyor ilkokul yıllarında iyi hatırlıyorum bizim resimlerimizi falan çizerdi. Sanatçı ruhlu dedim ya en çok anneme üzülüyorum ona daha iyi bir hayat yaşatmalıydım. Şu an ne anlattığımı bilmiyorum parayı tutmasını hiç bilemedim. Elim hep açık oldu, bir arkadaş ortamında hesap öderken bile hep ben ödemeliyim zihniyeti, dürtüsü içimden gitmedi. Normalde beden eğitimi öğretmeniyim, yüzme antrenörüyüm. Başladığım hiçbir şeyin sonunu getiremedim. İlkokulda bilgi yarışmalarına götürülen çocuktum, lise hayatım hiç yok. Beden eğitimi okurken dereceyle kazandım, ilk 1 yıl okulun en iyilerindendim. Hocaların, kızların herkesin dikkatini çeken çocuğum, ışık saçıyorum vs. sonrası sadece okulu bitirdim, uzmanlaşmadım. Sevdiğim şeylerin peşinden gidemedim tipim vs. iyi olduğunu söylerler ben de kendimi seviyorum, bu tarz sıkıntılarım yok. Üniversite 2’de okul partileri organizasyon işleri hep bendeydi o kadar çok kız arkadaşım vardı ki arkadaşlarım ortamına bizleri de al diye tanımadığım insanlar yanıma geliyordu vs… Çok fazla sosyal açlığım olmadı ama hep bir şeyler eksikti bende. Hep mutsuzdum sanki mutsuzluktan, acıdan zevk alıyordum. Farklı olmayı seviyordum pop arabesk kendime göre o zamanlar saçma sapan müzikler dinlemezdim. Hala Bob Dylan, Cem Karaca, Fikret Kızılok örnek olsun diye anlatıyorum, belki bunlar başkalarına saçma geliyordur zamanla tabii her şey değişiyor. Oğuz Atay'ın kitaplarında kaldım. “Tutunamayanlar”ı 10 kere okudum, herhâlde bütün kitaplarını okudum. Bir dönem ney üfledim tabii bu gençlik zamanlarımda babamla, anlaşamamalar cebimde para yokken Antalyalara kaçıp yaz sezonu otellerde çalışarak para kazanmaya başladım. Komi, barboy, barmen, cankurtaran, değnekçi, pansiyon işletmeciliği, yüzme antrenörlüğü, anketör, pazarlama… Şuan aklıma gelmiyor. Birçok işte çalıştım. En son 2015 Antalya Kaleiçi’nde 3 katlı bir bar açtık, iki ortak ilk okul bir de yan yana düştüğüm çocukla beraber… Bahçe modern meyhane, orta kat akustik bar, üst kat performans sahnesi… Barın ismini ben koymuştum Quentin Tarantino’nun bir filminin ismi… Django… Orası battı, ben tekrar otelde çalışmaya başladım. Hepsi 7-8 aylık bir süreçte gerçekleşiyor. Para yok, evdekilerde bir şey yok sudan çıkmış balık gibi kaldım ortada. O ara polis özel harekata geçtim ve 9 yıl geçti herhâlde resmen ruhum çekildi. Heves uykudaysa ruh çıplak gezermiş. 9 yıldır uyur gezer gibiyim en başta anlattığım sevdiğim kız harici bu zamana kadar ne aşık oldum ne de kimseye bir umut vermedim. Hep kedi halimdeydim, anı yaşadım geçtim. Sanırım daha fazla yazamayacağım. Ne yazdım onu bile bilmiyorum. Çok üzgünüm, çok kızgınım kendime. Yolun sonu sanırım…
Yeşim Tijen’in cevabı:
Merhaba sevgili okurlar; size de merhaba yavrum. Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar kitabını okuduğunuzda sanırım birçok açıdan kendinizi bulmuş olmalısınız. Selim’in yaşamda tutunacak bir dal bulamayışı sizi çok etkilemiş ki on defa okuyabilmişsiniz. Bu kadar çok okumanız sizin zihninizdeki düşünceleri olumlu anlamda değiştirmemiş. Oysa değiştirmeliydi. Hala da değiştirebilirsiniz, çok gençsiniz. Hem zaten şimdi kim yaşlı ki… Yaş otuz beş eskiden yolun yarısıydı… Günümüzde bu yaşta işini, gücünü, maddiyatını arzu ettikleri noktaya getirip ancak evleniliyorlar. Görmüyor musunuz? Sizse kendinizden vazgeçmiş, “ben hayatta hiçbir şeye tutunamadım” diye duygusallık içinde kendinizi kaybetmişsiniz. Bırakın duygusallığı bir silkelenin, kendinize gelin. Yaşanacak güzel günleriniz var. Olacak. Oldurmalısınız. Bu sizin elinizde, bu sizin çabanızda, inancınızda. Önce yaşınızı abartmamanızı söylemek istiyorum, yaşınız her şeye sil baştan baştan başlamaya, kendinizi yeniden yaratmaya müsait bir yaş. Kendinize bir güvenin, aslan gibi adamsınız, özel harekat polisisiniz. Oldukça havalı bir mesleğiniz var, aynı zamanda zor bir meslek. Biraz bu mesleki sıkıntılardan da darlanıyor olabilir misiniz? Öyle bile olsa kim bıkar, vazgeçer, umutsuzluğa düşer sizin durumunuzda? Evet, size soruyorum kim umutsuzluğa düşer? Akılsızlar. Aklını kullanmayı beceremeyenler. Siz akılsız da değilsiniz, başarılı olduğunuz birçok şeyi anlatmışsınız. Sanırım ticaret erbabı değilsiniz, bir orda erkenden sıkıntılar yaşamışsınız. Beden öğretmenliğini kazanmışsınız, orda ışık saçmışsınız ama sonra sadece bitirdim demişsiniz. Bir eğitim hayatını bitirmeyi önemsemiyorsunuz. Daha ne olsun? Başarmışsınız. Sağınız beden öğretmenliği, solunuz Polis özel harekat. Allah’tan daha ne istiyorsunuz? Biraz hayatınızdaki imkânları görün, kendinizi bu kadar hafife almayın lütfen.
Kısaca aslında bunca dolu dolu yaşadığınız yılları istediğiniz gibi sonuçlandıramadığınız için kaybolan yıllar olarak görmüşsünüz. Yıllar kaybolmaz ki yavrum. Yaşanan yıllar herkes için tecrübedir. Acısıyla tatlısıyla bizim ruhumuzu, aklımızı, öngörü sahibi olmamızı oluştururlar. Yaşadıklarımızdan biz oluruz. Siz bir parça fazla duygusal olmuşsunuz. O da olumsuz düşüncelerinizde tutuklu kalmanızdan dolayıdır. Duygusallığınızı annenizden almış olmalısınız, annenizi ne güzel anlatmışsınız. Kadın evlendikten çok sonra okuyor ve dikiş hocası oluyor. Görmüş geçirmiş bir ailenin kızı, boşa dememişler “Al asili ser hasırı” diye… Muhteşem bir kadın ama o da fazla iyi niyetli. Siz onun oğlusunuz, anneniz hayata havlu atmamış siz mi atacaksınız? Hem size bir şey söyleyeyim mi bir anne evladından onu iyi yaşatmasını değil evladının mutlu, huzurlu olmasını bekler. Ben de bir anneyim, evlatlarım mutluysa bende mutluyumdur. Annenizin mutluluğu sizin mutluluğunuzla çok alakalı, kendinize bu yüzden bir kat daha fazla özenin. Hem para konusunda anneler kocalarının paralarını çatır çatır yer de evlatlarının paralarına kıyamazlar yavrum, inanın. Anneniz için bir şey yapmak istiyorsanız artık bir yerde kalın ve yosun tutun. Kendinizi hayatın akıntısına bırakmayın, hayatınıza sahip çıkın. Anneniz evladının çok başarılı olması, çok paralar kazanmasından çok düzgün bir yaşamınızın olmasıyla, işinizi layıkıyla yapmanızla çok mutlu olur. Çok para kazanmak muhakkak güzel ama her şey değil yeterince kazanmak, kimseye muhtaç olmamak, sağlıklı, huzurlu olmak, güvenilir bir insan olmak, olumlu düşüncelerle hayata bakabilmek, doğaya sevgine layık olan tüm canlılara kucak açmak bunlar hayatın en büyük nimetleridir. Benim yaşam düsturum budur. Size de tavsiye ederim. Haz almayı bilmek, havanın güzelliğinden, yağmurun yağışından, içtiğiniz kahvenin tadına varabilmek, annenize hala sarılabilmek ya da ona takılabilmek, değerli ablanızla sohbet edebiliyor olmanız, istediğiniz yemeği yiyebilmeniz bunlar ne büyük bir nimet. Çiçekten, böcekten, yanınızdan geçen bir kediye köpeğe gülümseyerek sevgiyle bakıp o sevgiyi ona hissettirebilmek bunlarla hayattan zevk alırız. Bunları yapabiliyorsak kendimizi insan sayarız. Mesela hayatın tadını kumarla alamazsınız ancak derdini alırsınız. Kim abad olmuş kumar oynayarak ancak hayatını alt üst etmiştir. Yuvasını kendini yok etmiştir. Bir an önce bu kumar illetinden kendinizi çekip çıkarmalısınız. Bu değerli ailenize bu sıkıntıyı vermeye, kendinizi bu durumlara düşürmeye hakkınız yok. Gerekirse bir yardım alın ama kurtulmak için çabalayın. Bunu kendinize borçlusunuz. Artık kendi sorumluluğunuzu gerçekten almalısınız hiçbir şey için geç kalmış değilsiniz. Sakın böyle bir yanılgıya düşmeyin. Yıllar geçince bugün ne kadar genç olduğunuzu anlayacaksınız. Hayat hep böyle sonradan anlaşılıyor ama bir bilen olarak söylüyorum, anne gibi, lütfen kendinizi toplayın, asla “ben tutunamadım”, “bir şey başaramadım” duygusuna kapılmayın. Tutunamayanlar kitabıyla kendinizi asla özdeştirmeyin o bir kitap, yazarın hayalinde yarattığı bir kurgudur. Sizse gerçeksiniz. Hikayenizi olumlu düşüncelerle dolu bir zihinle yazmaya çalışın ve artık hayatınızı düşünerek, sorgulayarak kısacası hayatınıza aklınızda katarak yaşayın. Akıl devreye girmeden yaşanan yaşam gerçek değerini bulamaz o aklınızı devreye soktunuz mu işte siz o zaman gerçek değerinizi bulursunuz. Hem size bir şey söyleyeyim mi gerçi çokça yazımda söylüyorum ama anlaşılsın istiyorum hayat 40’ından sonra başlıyor. Hem de çok güzel başlıyor… Sizinki 40 mı olur, 35 mi, kaç olur bilmem. Herkesin bir kendine ve dolayısıyla mutluluğa ulaştığı yaş var. Dileyelim sizinki de en yakın zamanda olsun. Son sözlerime gelirsek… Siz düzelirseniz hayatınızdaki her şey düzelecektir. Kim bilir belki kız arkadaşınızla aranızda düzelir, bugün değilse yarın yarın değilse öbür gün. Çok sevince kolay vazgeçilmez ki yavrum yeter ki dürüst olun. Yeter ki umut dolu olun hem kendinize hem ailenize hem sevdiklerinize yaşamınızla o ümidi verin gerisi kendiliğinden takır takır yerine oturacaktır. Hadi göreyim sizi… Kötülüklerin çoğaldığı bu dünyada iyi bir insan olarak yaşayabilmek en büyük başarıdır. Bundan büyük bir başarı olamaz yavrum. Bunu inceden düşünün olur mu? Tüm okurlarıma sağlıklı, huzurlu, bolluk bereket içinde geçecek yeni bir yıl diliyorum.
Sevgiler sevgili okurlarıma…
Çözemediğiniz sorunlarınızı yazın, Yeşim Tijen size önerilerde bulunsun.
İşte sorularınızı gönderebileceğiniz adres: yesimilehayatbilgisi@gmail.com
YORUMLAR