Anlamlı ve tatminkar bir yaşam
Bir önceki yazımda kendimizi, “kader kurbanı” gibi görmekten nasıl kurtulabileceğimizin aşamalarını anlatmış, yaşam hikayemizin aslında yaptığımız seçimlerden oluştuğundan bahsetmiştim. Anlamlı ve doygunluk hissi veren bir yaşamın ise ancak bu farkındalık yaşandıktan sonra başlayabileceğine değinmiş, böyle bir yaşamı “yolundan yarısından” sonra nasıl kurabileceğimiz konusunu da bu yazıya bırakmıştım.
Bu tür bir “kurulum rehberi”ne geçmeden önce, bu köşede sık rastlayacağınız bazı terimleri etraflıca tanımlamak istiyorum. Bunlardan birincisi ve en temeli, SORUMLULUK... Sorumluluk kelimesinin sözlük anlamı, kişinin kendi yetki alanına giren olayların sonuçlarını üstlenmesidir. Kendi yetki alanımız, bu kavramı incelemek için isabetli bir başlangıç noktası... Nedir bizim hayattaki “yetki alanımız”? Bu alan öncelikle kendi bedenimizden ve sağlığımızdan başlar, en yakınımızdaki kişilerin bedenleri ve sağlıklarına kadar genişler. Örneğin; sigara içmek bir tercihtir, sigaranın kendi bedenimize/sağlığımıza vereceği zarardan olduğu kadar yakın çevremizdeki insanlar üzerinde yaratacağı negatif etkilerden de sorumluyuzdur. Sorumluluk sahibi bir kişi, kendi sağlığı ile ilgili sorumluluğu üstleniyor ancak içtiği sigaranın çevresinde yaratacağı etkiden çevresini sorumlu tutuyorsa şöyle diyebilir: “Onlar da biraz uzakta dursun” ya da “Bu kadarcık duman bir zarar vermez”. Davranışlarımız ve sözlerimiz de aynı prensibe göre etkili olur; belki öfkelendiğimizde düşünmeden, ağzımıza geleni söylemek, ses tonumuzu yükseltmek bizi duygusal açıdan gerginlikten kurtarabilir ancak çevremizde yaratacağı duygusal etki, tam tersi olur. “Aman bunda bozulacak ne var?”, “Yalan mı?” gibi gerekçeler, davranışın/sözün sorumluluğunu karşı tarafa yüklemeye çalışmaktır. Öfke duygusuna hakim olamadan sert bir çıkış yapmış kişi, eğer sorumluluk sahibiyse negatif/gergin durumun kendisiyle ilgili bölümü için özür dileyebilir.
Yaşamımızın anlamlı ve tatminkar olabilmesi yolundaki diğer önemli kavram da “SEÇİMLER/ TERCİHLER”dir. Karşılaştığımız her durum bize seçenekler sunar. Akıntıya kapılıp gitmeden, saniyeler içinde tüm seçenekleri algılayabilmek ve zihnimizde/kalbimizdeki yansımasını görebilmek, bir seçim veya tercih yapmanın temel adımıdır. Bu algılama ve farkındalık seviyesi oluşmadan, tam bir seçim yaptığımız söylenemez. Örneğin; bir işle meşgul olduğumuz sırada telefonumuzun çalması gündelik hayatta sık karşılaşabileceğimiz bir durumdur. Bu durumda bir refleks niteliğinde aramayı cevaplayabiliriz veya durumu önce kendi içimizde değerlendirip sonra eyleme geçebiliriz. O anda konsantre olduğumuz işi yarım bırakmamak için aramayla ilgilenmeyebiliriz, kim olduğuna bakıp duruma göre meşgul olduğumuzu ve daha sonra geri arayacağımızı belirtebiliriz ya da elimizdeki işi bırakıp aramayı cevaplamayı seçebiliriz.
Diyelim ki, refleks niteliğinde aramayı yanıtladık ve otomatik santral aramalarından biri çıktı. İnsanları bu şekilde meşgul ettiklerinden yakınmaya başlarsak, bu aramayı cevaplamanın kendi seçimimiz olduğu gerçeğini göz ardı etmiş oluruz. Refleks olarak eylemde bulunmak, bir nevi “seçim yapma” sorumluluğundan aceleleyle sıyrılmaktır. Burada dize vurulan darbede bacağın yukarı kalkması gibi fiziksel refleks uyaranlarından bahsetmiyorum tabii ki... Seçim veya tercih yapabilmek için kendimize seçenekleri algılayacak ve değerlendirecek zamanı da tanımalıyız. Çünkü her seçim/tercih, bir diğerinden vazgeçmeyi içerir ve bunu içimize sinerek yapabilmeliyiz. Seçtiğimiz veya terich ettiğimiz her ne ise, bize o anda en çekici gelen olmalıdır.
Son olarak İRADE kavramını tanımlayarak döngüyü tamamlayabiliriz. Seçimlerimizde bize en çekici gelen, neden çekici gelmiştir? Bu soruya vereceğimiz cevap, bir tür “akıntıya kürek çekme gücü” olan irademizi ne kadar etkin kullandığımızı gösterir. Diyelim ki, seçenekleri algılayıp aklımızla ve kalbimizle değerlendirdik. Sonuçta zihinsel ve duygusal olarak “evet” dediğimiz seçenek, bize uzun vadede iyi gelecek ancak zahmetli olan bir yol ise irade gücümüzün bilincindeyiz demektir. Eğer tercihimiz kısa vadede bize rahatlama sağlayacak ancak uzun vadede sıkıntı yaratabileceğini içten içe bildiğimiz bir seçenek ise irademize henüz hakim değiliz demektir.
Sonuç olarak; çevremizdeki seçenekleri tümüyle algılayıp değerlendirebiliyor ve gerektiğinde irademizi kullanarak bir seçim/tercih yapabiliyorsak, bu seçimlerimizin/tercihlerimizin de sadece kendi sorumluluğumuzda olduğunu kabul edebiliyorsak anlamlı ve tatminkar bir yaşamın yolunu yarılamışız demektir. Yaşam yolunda karşılaştığımız her olayı ya da kişiyi istediğimiz gibi yönlendiremeyiz. Ancak istediğimiz gibi olmayan durumlarda ne yapabileceğimiz konusunda seçim yapabiliriz ve bunun sorumluluğu sadece kendimize aittir.
YORUMLAR