Çocukluğun kalesi
İnsanın çocukluğu kalesi gibidir. Zamanında elindeki en sağlam malzemeyle ördüğün duvarların sonradan yıkılması zordur.
Ve o kalenin harcını önce anne baba taşır insana. Çocukluğun sevgiyle geçmişse sevgiyle, korku ve endişe ile geçmişse de korkuyla çevrilir her kararın. İleriki yaşlarındaki hikayen bu başlangıcın izdüşümünden yola çıkar ve yine ona varır aslında. Adımların da çoğunlukla yine böyle şekillenir.
Sonradan çok şey eklersin bu temelin üstüne. Çevrendekiler, ileriki yıllarda olan bitenler sana bu kalenin gediklerini kendi elinle kapatma olanağı da sağlar. Tabii işine gelirse. Çünkü hiç de kolay değildir bu mirasla yüzleşmek, yaraları kapatmak, boşlukları doldurmak.
Hayatın getirdiği zorluklar, zorunluluklar bu aşamada sana bolca malzeme verir. Hayat durdu ileri gidemiyorum dedirtecek kadar keskin dönüşler yaşadığında, işte o bir fırsattır bu tadilata girişmek için. Ama dediğim gibi, göze almak gerekir bazı hesapları sessizce kapatmayı.
Dün çocukluğumun geçtiği şehre geldik oğlumla. Tekirdağ’a. Zamanın sakin, hayatın çok kolay olduğu, tepelerinden sahiline doğru yürüdüğünde her yanının bahçeli evlerle bezeli küçük Trakya şehri yok artık. Burası artık bir büyükşehir. İyi mi kötü mü bilemedim. Ama zaten artık buna yapacak bir şey yok.
Ben çocukken mesela Kumbağ’da sahil şeridi neredeyse boştu. Meranın önündeki koskocaman kumsalda bazı günler bizden başka hiç kimse olmadan denize girerdik. Trakya böyle bir yerdi işte, önünde kumsalı olan meralar vardı. O günlerden bir tanesine dair bir an kalmış hafızamda. Gözümü kapattığımda her seferinde yeniden görebildiğim o fotoğraf bir masal gibi geliyor şimdi. Benzer görüntüleri artık hiç göremediğim için aslında zamanında gerçeğim olan o görüntü şimdi bir hayal gibi.
Sürekli geçmişte her şeyin daha iyi olduğunu anlatıp duranlara sinir olurdum küçükken. Benim anlattığım geçmişin bugün olduğu günlerde de biraz daha yaşını almışlar o günü beğenmezlerdi. ‘Nerde o eski günler’ lafı hiçbir zaman tek bir nesle ait olamadı bu yüzden.
Dün çok eski bir arkadaşıma ziyarete gittim. Çocukluktan beri hiç kopmadık. Arada bazı yıllar görüşemediğimiz oldu ama hep yeniden buluştuk. Ne onun ne de benim sakin bir hayatımız oldu denemez. İnişler çıkışlar oldu, keskin dönüşler, bize göre büyük insanlığa göre küçük uçurumlardan yuvarlanmalar. Sonra kalkıp üstümüzü başımızı silkeleyip devam etmeler.
Epeyce konuştuk. Oradan buradan, siyasetten, çocuklarımızdan. Eski günleri de andık ama daha çok gelecekten konuştuk ikimiz de. Geçmişe dair tek konuştuğumuz kaybettiklerimizdi, artık hayatta olmayanlar, çok özlediklerimiz.
Eve geldiğimde şunu düşündüm. Biz kalelerimizi hep kuma yapmışız, bugün de yaparız gerekirse. Tek bir dalganın gelip yıkabileceğini bile bile. Sonra bir tane daha bir tane daha. Elimizdeki sevgi harcı zamanında bize o kadar bolca verilmiş ki dalgaların o eşsiz güzelliğini izlemenin keyfini kendi kalemize değişmemişiz.
Çünkü aslında dalga da bizmişiz kale de…
YORUMLAR