Babaanne, bu sefer sevinmedim İzmir’e gittiğime…

Ne kadar faklı duygularla gitmiştim İzmir’e bu sefer… Bugünlerin çok daha güzel anılarla dolması gerekmez miydi? Ya da sizinle hangisini paylaşacağımı bilemeyeceğim kadar çok şeyi yanımda getirmenin yaratacağı heyecanı hissetmem?


Evet aynen öyle olması gerekirdi... Ama İstanbul’a döndükten sonraki gün aldığım acı haberle sevincim üzüntüye döndü, heyecanlar özleme, hasrete…


Babaannemi kaybetmiştik… 94 yaşında hayatını doya doya yaşamış bir kadından bahsediyorum sizlere. Bu yüzden ki o güzelim hafta sonu bir anda kaydı gitti dimağımızdan. Ta ki tekrar yine babaannem bizi kendimize getirip her zamanki gibi yine yüzlerimize tebessümü oracıkta taktığı için. Nasıl mı? Basit; bir araya gelemeyen, her biri diğerinden değişik ve eğlenceli, film gibi aile bireylerini bir araya getirdi ve inanamazsınız, ne muhabbetler çıktı ortaya. Cumhuriyetin ilk yıllarında Van’ın Özalp ilçesinde zorluklar içerisinde kocaman bir aileyi ayakta tutmayı başaran bir kadındı o mesela. Gülmeyi, güldürmeyi, konuşmayı, inceden laf sokmayı, espri yapmaya bayılan bir kadındı. Bulmaca çözmek onunla özdeşleşmişti. Sonra onu hatırlamak için anlatılanlar hep fıkra gibi olaylardı…


Babaannemin yemekle olan ilişkime tabii ki etkisi oldu; Van’la özdeşleşmiş Murtuğa’nın, Kavut’un, Ayranaşı’nın en güzel nasıl yapıldığını ondan öğrendim, su böreğinin nasıl güzel yapıldığını sadece izleyebildim çünkü o kısa tatillerde öğrenilebilecek bir beceri değildi. Biraz da son zamanlarındaki vicdan azabımın sebebi de bu, ne yalan söyleyeyim. Bu arada hala da onun yaptığı gibi bir su böreği yemiş değilim.


Bana yemek yedirmek, daha da doğrusu benimle birlikte yemek yemek, onun için bir zevkti... Bir tavuğun kıkırdaklarını seven, bildiğim tek insandır kendisi. Birçoğumuzun soğuk kış akşamlarında hayalini kurduğu sıcak şarabın aslında aromasını veren meyve ve bitki karışımı biz çocukken babaannemin İzmir Bornova’daki evinde gün boyunca sobanın ya da ocağın üzerinde hazır edilirdi ve sürekli tazelenirdi. Ne zaman sıcak şarap kokusu alırsam bu anlar gelir aklıma. Sizlerle de önümüzdeki günlerde bu güzel lezzetleri ve tariflerini paylaşacağım…


Güzel İzmir’de çok güzel bir üç gün geçirdik derken gayet ciddiydim. Sizlere sanırım bir sonraki haftaki yazımda en yakın arkadaşlarımdan Tekin ve eşi Tuğba’yla sabah sabah boyoz nedeniyle İzmirli bir teyzeden nasıl azar işittiğimizi, 7. Ot Festivali’ni gezmek için teyzelerle nasıl mücadele ettiğimizi, bir panayır havası yaşandığını, Urla Şarap Bağlarındaki tadım gezimizi, Kuşadası Değirmen Ekolojik Çiftliği ve bu çiftlikten üretilen organik sebze ve meyvelerle yapılan yemeklerin sunulduğu restoranları ve daha nicelerini anlatacağım ileriki yazılarımda. Çünkü yaşanmış çok şey var!


Dolu dolu, gündüzlü geceli yaşadığımız bu güzel şehirden bu haftaya düşen ise ilkbaharın habercisi olan, tezgahlarda göründüğünde ağzımızın suyu akan, kimisinin çekirdeğiyle kimisinin çekirdeksiz kimisinin tuzu eke eke yediği güzelim “Çağla” meyvesinden yapılan “Zeytinyağlı Çağla Mezesi” oldu.


Ne yalan söyleyeyim ilk duyduğumda nasıl olacağını pek kafamda canlandıramadığım bu lezzeti geçtiğimiz hafta sonu yaptığımız ziyaretimizde Kuşadası Değirmen Restoran’ın usta şeflerinin ellerinden yedim. İki kelimeyle “Enteresan Lezzetliydi”. Umarım siz de seversiniz. Bu güzel tarifle bugünkü yazımı sonlandırıp devamını önümüzdeki günlere bırakıyorum artık…



Zeytinyağlı Çağla


Malzemeler:

1/2 kg taze çağla

1/2 çay bardağı zeytinyağı

1 büyük kuru soğan

1/2 yemek kaşığı biber salçası

1/2 yemek kaşığı domates salçası

2 su bardağı sıcak su

1 tatlı kaşığı tuz (biber salçasının tuzuna göre miktarını ayarlamalısınız)

1 tatlı kaşığı şeker

4 orta boy domates rendesi ( ben salça ve su yerine bu şekilde kullanıyorum)

1 adet domates (küp kesilmiş halde)


Yapılışı:

Zeytinyağını ısınan tencereye döküp küçük küpler halinde doğradığımız kuru soğanı pembeleşene kadar kavuruyoruz. Ardından çekirdekleri çıkarılmadan, iki veya en fazla üç parçaya kestiğimiz çağlaları soğanlara ekleyip kavurmaya başlıyoruz. Normalde hafif çevrilerek pişirilen sebzelerden farklı olarak çağla biraz daha sert olduğundan daha uzun kavuruyoruz ama 10 dakikayı aşmamaya çalışın. Ardından salçaları ekleyip bir iki dakika çevirdiğimiz karışımımıza tuz ve şekeri ve sıcak suyu ilave ediyoruz. Salça ve sıcak su yerine domates rendelerini de kullanabilirsiniz ama bu durumda yine de 1 tatlı kaşığı biber salçası koyarak o mükemmel lezzeti eklemenizi tavsiye ederim. Altını kısıp pişmeye bırakıyoruz. Ara ara kontrol ederek dişe dokunur sertlikte olduğunda ve lezzeti damağınıza uygun olduğuna inandığınız pişme süresinde ocaktan alıp soğumaya bırakabilirsiniz. Soğuk olarak servis yapılarak ve ağırlıklı olarak meze olarak tüketilmesini tavsiye ederim.


Bu hafta yazamadıklarımı okumak için haftaya tekrar benimle burada buluşmayı unutmayın… Hoşçakalın!



Bu adreslerden de beni takip edebilirsiniz:

Instagram: @evdekilerletarifler

Youtube: Evdekilerle Tarifler

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir yüreğine,kalemine sağlık,babaannen yattıkça ömrü sizlere olsun.hissettiyse çok gururlanmıştır..
    CEVAPLA
  • Misafir Şu anda babannenin evinde duygu yüklü yazını tüm aile okuduk çok duygulandık seninle gurur duyduk ayrıca tarifin için teşekkürler
    CEVAPLA
  • Misafir Ben kuzu etli yahnisi derim hala kuzen ;)
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.