-meli -malı'sız yaşam

Geçenlerde yaptığım bir seansta, boğaz çakrasındaki blokajların çözülümünde en önemli noktalardan birinin kişinin kendini acımasız olarak yargılamaktan vazgeçmesi olduğunu bir kez daha hatırladım. Suçluluk duygusu hissetme ve kendi gerçeğini ifade edememe gibi sebepler de bu çakraya zarar verebiliyor ama insanın kendine yönelik yaptığı acımasız ve katı eleştiriler sanırım her zaman başı çekiyor. Çünkü toplumumuz bazen çok acımasız olabiliyor. Bin türlü rol yükleniyor her birimize ve altından kalkamadığımız sahnelerde ezilsek de yok olsak da “oynamaya” devam ediyoruz.


Ruhunun sesini dinleyip, ihtiyaçlarına ve isteklerine göre özgürce ve rahatça kararlar verebilenler ve seçimler yapabilenler kazanıyor ama bu kesimin yüzdesi epeyce az. Çoğunluk, etrafın kendisinden beklentileri doğrultusunda, yargılanmamak, ayıplanmamak, onaylanmak, kabul edilmek için şekillendiriyor hayatını.


“İdeal” insan, anne, dost, evlat, çalışan nasıl olmalı ? Hepsine karar verilmiş çok zaman önce. Bize ise uymak düşüyor. En azından çoğumuz böyle olması gerektiğini kabulleniyor. -meli, -malı eklerinin bol keseden kullanıldığı ama insanların kendine yabancılaştığı, mutsuz olduğu yaşamlar “normal” görülüyor.


Her kadın anne olmayı tatmalı, ideal ilişkide erkek kadından büyük olmalı, insan illa ki bir üniversite okuyup geleceğini garantiye almalı gibi çok daha yaygın “ağır” konular var tabii ama basit örnekler üstünden de gidebiliriz... Örneğin:


“İyi bir dost hoşgörülü ve affedici olmalı” deyip size acımasız ve saygısızca davranıp stresini sizden çıkaran bir dostu hoş görmeye çabalıyorsanız, kendinizi zorlamayın. Böyle yaparak öz sevgiye çok uzaklaşacaksanız bırakın o bir adım atsın. Yetişkin olmak demek davranışlarının sonuçlarına katlanmak ise belki de o dostunuz işe özeleştiri yaparak başlamalı.


“İyi bir vatandaş her zaman haberleri takip etmeli” diye düşünüp kendinizi kötü hissediyorsanız, hissetmeyin. Ruh sağlığınız her şeyden önemli, ne kadar süre için ihtiyaç duyuyorsanız “gerçekler”den uzaklaşın ve mola alın. Her şeyden haberdar bir ruh hastası olmaktan iyidir.


“İyi bir anne ya da baba her gün çocuklarına ödevlerinde yardım etmeli” diyerek en daraldığınız günlerde bile kendinizi unutuyor ve içinizdeki isyana kulak asmıyorsanız... Yapmayın. Anne-baba sinir krizinin eşiğindeyse ve dinlenmeye ihtiyacı varsa çocuk dersinden zayıf alsın daha iyi. Ebeveyn bu sorumluluğun altında ezilmemeli. “İnsan faktörü” anneler ve babalar için de geçerli olmalı. Kendilerini suçlu hissetmeden bunalım olabilme hakları olmalı.


“Sağlıklı ilişkilerde her zaman duygular ifade edilmeli ve konuşulmalı” diyen uzmanlar yüzünden kendi kabuğunuza çekilip, bir süre suskun kalma ihtiyacınızı bastırmaya çalışıyorsanız, tek kelime konuşmayın. Bir formül herkese ve her duruma geçerli olmuyor ki hiçbir zaman! Belki de sizin ilişkinizi o suskunluk kurtaracak...


Siz içinizden gelen sesi dinleyin her zaman. -meli, -malı’sız, özgürce karar verin. Kararınızı verdikten sonra da dönüp sorgulamayın, irdelemeyin, kendinizi suçlu hissetmeyin. Bu arada, bütün bunlar spiritüel öğretiler için de geçerli. “Egomu yenmeliyim”, “her zaman pozitif düşünmeliyim”, “çabuk öfkelenmemeliyim” derken bir sürü hissini bastıran, inkar eden, ne hissedeceğini ve ne yapacağını şaşırmış insanlarçoğalıyor. Oysa insan işe önce kendini her haliyle sevmeyi öğrenerek işe başlamalı. Zayıf anlarında, hata yaptığında, çok iyi bildiği şeyleri uygulamayı beceremediğinde dahi kendine karşı anlayışlı olmayı bilmeli. İnsan, toplumun dayattığı -meli -malı’ların altında ezilmemeli. Özgür bir ruhla ve özgür iradeyle doğru olanı, sevgiden ve iyilikten yana olanı seçmek tabii ki en güzeli ama yine de en önemlisi, şu boğaz çakraları tıkanmamalı...


Sevgiyle kalın…


YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.