Şifaya hazır mısın?

Anneannelerden kalma bir acayip inanıştır, üç beş harfliler ve uğursuzluklar, kişiyi en zayıf zamanında bulur yakalarmış ve ancak o zaman ona zarar verebilirmiş.


Bu yüzden hastalar, bebekler, lohusalar asla yalnız bırakılmaz, başlarında muhakkak onu gözetleyen, onun için dualar okuyan birileri bulunurmuş.


Belimde üç tane fıtık peydah olduğundan beri hayatım neredeyse tamamen değişti. Anne baba da dahil neredeyse bütün sülalede var olan bir rahatsızlığın nedense beni atlayacağından çok emindim. Dikkatliydim, hep özen gösterirdim belime. Oluverdi işte. Bazen gitti biraz uzaklaştı gözden, bazen arkamda beni dürtüp duran uğursuz haydut gibi kızdırdı durdu. Yavaş yavaş, sıkıntısı da büyüdü. Son dalgada beni resmen sakatladı diyebilirim. Bir sabah yine çıktı geldi, oturdu bedenimin tam ortasına. Ben ona kızdıkça büyüdü ağrılar, görmezden gelmeye çalıştıkça her fırsatta hatırlattı kendini.


Yine bir tedavi sürecine girdim, bu ikinci olacak. Kesin çaresi olmadığını bildiğim bir şeyle mücadele ediyorum.


Ya da belki de sadece bana öyle öğretildi. Bütün ailemde bu hastalığın olması yüzünden değil, bu hastalığın iyileşmediği fikriyle büyüdüğüm için zorlanıyorum belki de en çok.


İğneler, ağrı kesiciler tamam. Rahatlatıcı çaylar, masaj yağları tamam. Olmazsa olmaz egzersiz hareketleri, bol bol yoga da tamam. Fizyoterapiye de devam. Peki ne eksik? Daha önce bir kez daha geçtim bu tedavi-terapi yolundan, tamamen yok etmese de epey azaltmıştı ağrılarımı. Niye gitmiyor bu meret hayatımdan?


Zayıf düştüm de ondan.


Ben varlığına öfkelendim, varlığı üzerimde daha büyük bir yük haline geldi. Hadi çocuğunuza demeyeyim, evcil hayvanınıza bile sürekli öfkeli yaklaşırsanız nasıl bir tepki bekleyebilirsiniz ki?


Ağrılarınızı sevin, öpüp koklayın onları da demiyorum. Bunun bir ortası muhakkak olmalı. Ama şimdi ikinciye bu tedavi sürecine girmişken, ilkinden öğrendiklerim kadarıyla şunu iyi biliyorum. Ben şifaya hazır olduğumda, o gelip beni bulacak.


İyileşmeye çalışmak öfkeyle çabaladığım bir mesele değil, sevgiyle günlük hayatıma yayabildiğim bir iş olduğunda meyvelerini verecek.


“Yahu sen deli misin? Biz istiyor muyuz yani hastalıkları, ondan mı hasta oluyoruz?”


Tabii ki hayır. Bir şeyi düşman bellediğinde, meşhur Rocky sahnelerindeki gibi, günbegün hazırlanmalısın onunla çarpışacağın güne. Güçlenmelisin, hiçbir detayı atlamamalısın. Hem sezgileri hem bedeni kuvvetlendirip bakmalısın başının çaresine. Başucunda durmadan dualar okuyan bilge bir büyükannen varsa şahane olur tabii ama yoksa, bunu da kendi kendine yapmalısın ya da senin için yapacak bir başkasını bulmalısın. O uğursuz canavarları def etmeye hazır olana değin azmetmelisin.


Ya da daha amiyane halini söyleyelim, antibiyotiğini nasıl saati saatine alman gerekiyorsa, şifa olduğunu düşündüğün şeyi de öyle düzenli yerleştirmelisin içine.


Ben zayıf düştüm. Şifaya hazır değilim, bu yüzden henüz iyileşmedim. "İyileşmek için her şeyi yaparım!" diye şöyle bir bağırdıktan sonra oturdum düşündüm: Sahiden yapar mıyım? Yapıyor muyum? Bana destek olan kişiler yapıyor mu? Büyükannemin duası bir saniye kesilirse neler olur acaba?


Buradan tüm şifalı dostların huzurunda tekrar beyan ediyorum: Ey şifa! Biliyorum oralarda bir yerdesin! Ben nacizane elimden geleni yapacağım, sen de beni çok bekletmezsin. Gidişinin de var bir anlamı, kimbilir daha neler öğreteceksin; lakin, öyle çok da uzaklaşmazsan ne iyi edersin!


YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.