Çocukların duydukları...
"Manyaklar" diye bağırıyordu haftasonu izlediğim çocuk oyunundaki bir karakter... Yanımda oturan Uzay dönüp bana sordu: "Anne, manyak argo değil mi, arkadaşlarımıza manyak demiyorduk hani..." Haklıydı... Çocuklar için hazırlanmış bir gösteride "manyak" denmemesi gerekir(di). "Biz böyle konuşmuyoruz oğlum" dedim...
Sadece bu kelimenin kullanımı değil; oyundaki tüm diyaloglarda bir duygusuzluk, bir küçümseme, dedikodu, büyüklenme, alay etme havası hakimdi... Şiddet deyince aklınıza bunlar gelmiyor olabilir ama bu insanlar arası iletişimin şiddet içeren bir örneğiydi bana kalırsa... Nasıl oluyor da tonlarca para harcanarak hazırlanmış bir gösteride (hem de hedef kitlesi çocuklar olan) böyle baştan savma ve özensiz bir dil kullanılabiliyor...?
Dil insanın aynası. Dil, hayat tarzımızı, düşüncemizi, zihniyetimizi, insanlar ile ilişkimizi belirleyen; iletişimi şekillendiren olgu. İnsan olarak diğer canlılardan en büyük farkımız dili kullanabilme becerimiz belki de...
Koç Üniversitesi Öğretim Üyesi Çocuk ve Aile Çalışmaları Laboratuvarı Direktörü Bilge Selçuk Birgün'de yayınlanan yazısında: "Kelime dağarcığı, yani bildiği kelime sayısı, çocuğun zihinsel ve sosyal gelişimiyle yakından ilişkilidir. Amerika Birleşik Devletleri’nde yapılan bir çalışmanın sonuçlarına göre, düşük eğitim ve gelir grubundaki çocukların ancak %58’i öğrenmeye hazır olarak okula başlıyor. Üst eğitim-gelir grubunda ise bu oran %85. Aradaki farkı en iyi açıklayan özellik çocukların bildiği kelime sayısı. 4 yaşına geldiklerinde, orta-üst eğitim-gelir grubundaki çocuklar, düşük eğitim-gelir grubundakilerden yaklaşık 15 milyon kelime daha fazla duymuş oluyor. Daha çok kelime bilen çocukların okula başlamaları için gereken temel bilgi ve becerileri daha ileri. İletişim yetileri daha kuvvetli olduğundan, uyumsuz ve saldırgan davranışları da daha az gösteriyorlar" diyor...
Biz çocuklarımızın zihnini en çok kullandığımız kelimelerle şekillendiriyoruz... Zor Bir Ailede Büyümek isimli çok satan ebeveynlik kitabının bir bölümünde sözel şiddetten bahsediliyor mesela. Çocuk ebeveyni tarafından sürekli ‘sakar’, ‘beceriksiz’, ‘şaşkın’ gibi sıfatlarla etiketlenirlerse bunlara inanıyor ve kendini bu şekilde görmeye başlıyor. İşte buna da sözel şiddet deniyor...
Yargılama yaptığımızda, haklı çıkmaya çalıştığımızda, duygularımızın sorumluluğunu almadığımız, karşımızdakini küçümsediğimiz ya da zorladığımızda, kıyasladığımız, sıfat taktığımız, genellemeler yaptığımızda iletişim içinde şiddeti barındıran bir hale geliyor... Dildeki şiddet dönüyor, dolaşıyor yaşadığımız çevreyi, koşullarımızı, düşünüşümüzü şekillendiriyor...
Bunun ilacı ise son zamanlarda adını sıklıkla duyduğumuz şiddetsiz iletişim olsa gerek. Yazının başındaki konuya dönersek bu ülkenin acilen ağzından çıkanı kulağı duyan bilen oyun ve senaryo yazarlarına ya da danışmanlarına ihtiyacı var... Aksi takdirde bizi sarmalayan şiddet döngüsünden çıkmamız zor görünüyor.
YORUMLAR