Uçak oyunu ve ilişkinin kalitesi

Ayşe 11 aylık. Annesi iki aydır onu katı gıdaya alıştırmaya çalışıyor. Ayşe meme emmeyi ne kadar sevse de meyve püreleri, sebze, yoğurt konusuna o kadar çekimser yaklaşıyor. İlk başlarda günde bir porsiyon sebze püresini sesini çıkarmadan yiyordu ama son zamanlarda 3 kaşıktan sonra püreyi eliyle itiyor, ağzını sıkı sıkı kapatıyor. Annesi önce onu ikna etmeye çalışıyor; bu işe yaramayınca kadim bir oyuna başvuruyor: “Uçak geliyor Ayşe aç ağzını…” Bu numarayla birkaç kaşık daha püre yiyor Ayşe. Ama sonra ağlamaya başlıyor. Kafasını çeviriyor. Annesi birkaç dakika onu sakinleştirmeye çalıştıktan sonra eline kaşığı alıp yemesi konusunda ısrara devam ediyor. Ayşe de yemek istemediğini her haliyle belli etmek için kafasını çevirse de arada bir ısrara dayanamayıp bir lokma almaya devam ediyor. Bazen aldığı lokmaları tükürdüğü de oluyor.


Geçen hafta Avrupa’nın tanınmış aile terapisti Jesper Juul’un çocuklarda “kendilik hissi” ve “kendine güven” hakkındaki ayrımından bahsetmiştim. Minicik detayların etkilerinin ne kadar büyük olabileceği hakkında önemli ipuçları veren bir yazıydı ve çok ilgi gördü. Bu yüzden aynı yaklaşımdan devam etmek istedim bu hafta. Yukarıda anlattığım anekdot ebeveynin çocuğun sinyallerini görmezden gelmesi hakkındaki görüşlerine dair bir örneğe giriş olsun diye yazıldı.


Jesper Juul’ün temel önermelerinden biri çocuğun anne- babaya yüzde yüz uyum sağlayacağını iddia eder. Bu kulağa geldiği kadar olumlu bir gelişme değil maalesef. Juul şöyle der: “Çocuk içinden gelmeyen, anne ya da babanın dayatması sonucu oluşan bir davranışa mecbur kaldığı her seferinde kendi bütünlüğünden kaybeder.” Yukarıdaki örnekte anne yemek istemeyen çocuğunu yemeye ikna etmek için çabalıyor. Çocuktan gelen bariz sinyalleri görmezden geliyor ve bunu iyi niyetle yaptığından da emin. Bilmediği şey bu davranışıyla Ayşe’nin duygusal gelişiminde bir basamağı atlamasına engel olduğu.


Juul’e göre anne Ayşe’yi kandırmaya çalışmak yerine “Karnının doyduğunu anlıyorum” dese ve yemeği ağzını sokuşturmaya çalışmaktan vazgeçse her ikisi için de gelecek yıllarda çok daha olumlu etkiler olacak. Burada önemli olan çocuğa, durumunun anlaşıldığı sinyalini vermek ve aynı zamanda da kendini ifade etmeyi öğretmek. “Kendini doğru düzgün ifade edemeyen insanın kendine dair algısı da düzgün bir şekilde oluşamaz” diyor Juul. (Tabii çocuğun sinyallerini göz ardı etmenin arka planında annedeki çocuğun yediği yemeklerin miktarı ile annelik başarısını bir tutmaya yönelik bir algının olduğunu da düşünebiliriz.)


Oysa annesi eğer Ayşe’nin sinyallerini anlayıp bunu sözlü olarak ifade ederek ona yol gösterirse dört yaşına geldiğinde masadayken ona önerilen ekstra yemeği “Teşekkür ederim, artık doydum” diye geri çevirebilecek. Ama eğer kandırılarak yemek yedirilmeye devam ederse vereceği tepki tabağı itmek ve “Hep sevmediğim yemekleri pişiriyorsun” ya da “Beni zorlayamazsın” gibi olacak. Bu durumda Ayşe’nin vereceği tepkinin odağı kendi duyguları değil annesinin beklentileri üzerinden olacak. Muhtemelen bunun sonu aile içi bir kavgaya varacak. Bu davranış kalıbı Ayşe ve annesinin gelecek yıllardaki ilişkisinin de motifini oluşturacak. Hatta sadece annesiyle değil, arkadaşlarıyla, sevgilileriyle ve hatta bir gün kendi çocuğu olduğunda da bu kalıp üzerinden ilişki kuracak Ayşe, diyor Jesper Juul.


YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.