Esnek kuralların zararı
Çocuk yetiştirmede nasıl bir yol izlerseniz izleyin şaşmayacak bir kural var: Sınırların ve kuralların net ve istikrarlı olması. Sadece çocuklar için değil; herkes için hayatı kolaylaştıran bir uygulama bu. Geçen gün başıma gelen bir olayı anlatayım...
Yanımda iki çocukla havaalanındayım; birazdan kalkacak uçağa yetişeceğim. Uzay’ı havaalanlarında zapt etmenin yegane yolu scooter’ını yanımıza almak. Bu sene gittiğimiz 3-4 seyahatin hepsinde böyle yaptık. Bu şekilde havaalanındaki hızlı tempoya kendince rahat bir şekilde ayak uydurabiliyor.
Bu sefer sonsuz x-ray kontrollerinden birinden geçerken görevli abi bize şöyle diyor: “Bunu yanınıza alamazsınız, geri dönün ve bagaja verin.” Ben de ona yurtdışı ya da yurtiçi gittiğimiz önceki tüm seyahatlerimizde scooter’ı yanımızda uçağa kadar götürdüğümüzü şimdiye kadar hiç sorun yaşamadığımızı söylüyorum. Adam ısrarcı; alamazsın diyor. Ben de “bu kural yeni mi değişti, değiştiyse bunun yazdığı belgeyi bana gösterin” diyorum. Görevli oradaki polis memuruna havale ediyor beni. Polis memuru emin değil. Önce alamazsın diyor; ben “daha iki hafta önce böyle bir kural yoktu” deyince. “Buranın kuralı farklı” diyor... Ben “bu kural 2 haftada mı ortaya çıktı, nerede yazılı hali?” deyince”, “benim insiyatifim, peki alabilirsin” diyor... Scooter’ı aldık, ama sinirden çatlıyorum. Bir kural varsa vardır; yeni çıktıysa hani belgesi, yoksa beni neden uğraştırıyorsun?
İşte havaalanı ve scooter temalı yaşantı beni nasıl çileden çıkarıyorsa bir gün öyle bir gün böyle olan ev ya da yaşam kuralları çocukları öyle çileden çıkartıyor. Demem o ki; çocuğunuza bir gün “yemekten sonra diş fırçalanacak” deyip, ertesi gün “hadi bugün fırçalamasan da olur” kadar basit bir söylemde bulunduğunuzda ya da yorgun olduğunuz bir gün normalde 2 çizgi film izleyen çocuğa 5 çizgi film hakkı tanıdığınızda istikrarsızlığınız çocukları ambale ediyor. Oysa ki her gün 2 çizgi film kuralına alışmak çok daha kolay. Kural kuraldır. Bir şekilde uyulur, alışılır; asıl zor olan sınırları belirsiz ve istikrarsız çizgiler... Bu böyle.
Çocuk cumhuriyetine kaçtık
Deminki havaalanı maceramız normalde hiç tercih etmediğim bir zamanda (Ağustos ortası) hiç tercih etmeyeceğim bir mekana (Antalya’ya) doğru gelirken yaşandı. İstanbul’un nemli sıcağı, Uzay’ın iki hafta süren hastalığı, her gün yeni bir kayıp haberiyle çalkalanan gündemden öyle sıkıldım ki kendimi Akdeniz’in hiç de serin olmayan ama en azından dinlendirici sularına attım. Belek’te,1 milyon metrekare alana daha geçen sene kurulmuş kocaman bir otele geldik Uzay ve 17 yaşındaki yeğenimle beraber.
Tatil benim için yeşilli mavili bir şey; bolca da doğalı. O yüzden pek nadir çok yıldızlı otel tercih ederim. Bu sefer denk geldi; iyi ki de öyle olmuş. Otel değil bir kasaba adeta. Sonbaharda G-20 zirvesine ev sahipliği yapacak otelin çocuklar için farklı farklı bir çok aktivite alanı var: su kaydırakları, tırmanmalı, uçmalı kaçmalı bir macera parkuru, bir futbol okulu, tam donanımlı bir yuvadan da büyük bir çocuk kulübü (küçük çocuk- okul yaşları ve gençler için farklı mekan ve programları) ve havuzların etrafında çocuk boy şezlonglar derken Regnum Carya bir çocuk cumhuriyeti... Plajındaki kumlar bile minik ayakları yakmasın diye özel olarak getirilen beyaz kumdan. Hava sıcak, deniz sıcak, gündem sıcak; ancak çocukların dünyasına kaçarak serinletebiliriz zihnimizi ve kavrulan yüreğimizi belki de...
YORUMLAR