Anne olmak: Fedakârlık değil sorumluluk
Kutlu Anneler Haftası vesilesiyle yer gök, dere tepe anne temasıyla örülü… Sokakta, TV’de, gazetede, internette her taraf annenize ne hediye alacağınızı öğütlemeye çalışıyor size… Ben, senelerdir annelik konularıyla ilgili yazan bir insan olarak anneler haftasından hiç hazzetmiyorum…
Elektronik posta kutumun, özellikle böyle günler ve haftalarda okuyamayacağım kadar çok postayla dolmasının etkisi de var tabii… Gözüme çarpan bazı başlıklar şöyle:
“Annenize sevginizi ankastre mutfak eşyalarıyla gösterin.”
“Annenize en şahane bilmem ne süpürgesinden hediye edin.”
“Annenize janjanlı bulaşık süngeri alın da sevinsin.”
Mesajların altındaki metin aklımı meşgul ediyor: “Anneler Günü, annemizin evi daha efektif temizlemesi için bir vesiledir” ya da “Anneniz zaten mutfaktan çıkmıyor bari orada mutlu olsun.”
Annelik görev olarak ne oranda hizmetçiliği kapsar merak ediyorum...
Bu hafta ‘Uykusuz Anneler Kulübü’nün organize ettiği Nestle’nin İyi Büyüsün İyi Yaşasın Platformu’nun desteğiyle hazırladığı bir seminere katıldım. Psikolojik Danışman Fatma Karakuş şöyle diyordu: “Anne babalık bir fedakârlık değil, sorumluluktur.” Fedakârlık, yapanı alacaklı, yapılanı ise borçlu duruma düşüren bir davranış. ‘Saçımı süpürge ettim’ temalı serzenişlere gebe… Hem feda eden, hem de uğruna feda edilen tarafından marazi bir durum… Birinin beklentisi dolmadığı için hayal kırıklığı garantili; diğerinin ise borçlu hissetmeden dolayı ömür boyu suçluluk… İyi mi bu şimdi? Değdi mi?
Çocukları için sabah kalkıp 4 değişik çeşit omlet hazırlayan, kocaman olsalar da “Anne, suuu!” diye bağırdığında onlara su götüren; arkadaşlarıyla sohbet etmek yerine sabahlara kadar ütü yapan, çocuğu odağa alıp kadın olduğunu, eş olduğunu, arkadaş olduğunu, kendi olduğunu unutan anneler size söylüyorum… Bunun sonunda şu var: “Ben her sabah kalkıp sana ayrı, babana ayrı, erkek kardeşine ayrı omlet hazırladım… İşe gitmedim size baktım, ekmeği satın almadım, ellerim kopana kadar kendim yaptım…” derseniz bir gün karşıdan şu cevap gelecek: “Yapmasaydın! Ben mi yap dedim?” ya da “Ben asla senin gibi olmayacağım.”
Anlaşılan o ki çocuklarımızın hayat kalitesi ya da çocuğumuzla yaşadığımız ilişkinin kalitesi onun her emrine amade olmaktan değil, ihtiyacı olduğunda duygusal olarak yanında olmaktan geçiyor… Annelerine benzemek isteyemeyen kadınların diğer bir ortak noktası da bu… “Birlikte daha çok eğlenseydik, birlikte daha çok gülseydik, hayallerime dair anlayışlı olsaydı ve yapabileceklerime daha çok inansaydı” diye sitem ediyor kadınlar annelerine… Duygusal yakınlık ararken çeşit çeşit kurabiye, bir lokma toz barınmayan sehpalar ve jilet gibi ütülü gömlekler bulmuşlar. Bir de nasıl bir anne olmayacaklarına dair bir fikir…
Bilmem anlatabildim mi?
YORUMLAR