Ev doğumu, hastane doğumu...
20. yüzyıl ve devamı doğumun günlük hayattan çıkarılıp hastaneye devredildiği; kadınsal bilgiden çıkarılıp jinekoloji bilimine devredildiği bir dönem… Bu da yaşantımızın diğer birçok safhası gibi doğumun da endüstrileşmesi, teknolojikleşmesi demek… Endüstrileşme ve teknolojikleşme arttıkça bunun tam tersini isteyenler de artacak elbet…
**
Dün gazetelerde yer alan bir haber uzun zamandır duymayı beklediğim cinsten bir haberdi benim. Özgü Namal oğlunu evinde doğurmuştu; her ikisi de sağlıklıydılar… Ne güzel. Demek ki doğum anne ya da bebek zarar görmeden, hastane olmayan (ev), teknolojik olmayan bir ortamda (ev) gerçekleşebiliyormuş…
**
Biliyorum, doğumun kadının işi olduğu fikrime karşı çıkacak koca bir gurup insan var dışarıda. Doğumun kadının doğasında olduğuna; riskli durumlar dışındaki kadınların rahatsız edilmeden bir kenarda kendi kendine doğurabilecekleri fikrine itiraz edecek koca bir grup var... (Bir dokun bir ah işit konulardan biri oldu doğum, şimdiden duyabiliyorum itirazları ve o kadınları ve o bebekleri nasıl da tehlikeye attığıma dair naraları…) Oysaki batı dünyasında da ev doğumunun sağlıklı bir doğum seçeneği olabileceği konusundaki görüşler gün geçtikçe artıyor.
**
**
Oxford Üniversitesi’nde 2011’de yapılmış bir araştırma da şöyle diyor: “Hastane doğumlarının sezaryenle sonuçlanma ihtimali daha fazla.” Hastanede yapılan normal doğumlarda ise epizyotomi, epidural, vakum gibi müdahaleler sıklıkla kullanılıyor... Bu müdahaleler ise bazı kadınlarda travmatik, memnuniyetsiz doğum tecrübelerine yol açabiliyor…
**
Burada iki tane anahtar kelime var elbette: “Risksiz gebelik ve ebe eşliği…” Bunların altı iki kere çizilsin. (Aksini söylemişim gibi üzerime gelinmesin.) Kadının sağlığında ya da psikolojisinde hiçbir sıkıntılı durum olmayacak ki ev doğumuna yatkın olsun. Yanında mutlaka bir ebe olacak ki gerektiğinde sessiz sedasız otursun bir kenarda, gerektiğinde ise doktora ya da hastaneye yönlendirebilecek kadar konuya hakim olsun…
**
Kadın kendini rahat hissetsin. Hasta psikolojisine girmesin. Doğum sanki kendi yapacağı değil de doktorun ona “yaptıracağı bir iş”miş gibi algılamasın. Doğumuyla arasına hasta önlükleri, damar yolu açılması, spot ışıklar, yetişilmesi gereken belli bir saat, birilerinin acelesi girmesin. Sevdiği ve bildiği bir ortamda, o ortamın kokusunda, dokusunda, sesinde, sessizliğinde olsun kadın. İsterse tabii! Yanında ebesiyle birlikte kocası da olsun, doulası da olsun, istemediği, tanımadığı kimse olmasın…
**
Aslında mevzu doğum illa şurada ya da burada olsun değil; doğuracak kadının seçenekleri hakkında bilgi alma ve doğumu nerede yapacağını seçme hakkı olsun! Bundan sonrası kendisine kalsın. İsteyen kendi evinde, isteyen doğumevinde isteyen hastanede doğursun; mantık çerçevesinde tabii… Kendisine özel olan sağlık durumu analiz edilerek… Doğum kişiye özel olsun; fabrikasyon olmasın… Ne güzel!
**
Not: Türkiye'de planlı ev doğumu sağlık politikalarınca desteklenmiyor. Bu yüzden evde gerçekleşen bir doğum varsa sebebi ya yakında sağlık merkezinin olmaması ya da hızlı geliştiği için sağlık merkezine erişmenin mümkün olmaması...
Not2: Tüm doğumların %30’unun evde gerçekleştiği Hollanda’da 2009 yılında deJong tarafından yapılan ve 529.688 kadının incelendiği araştırmada, evde doğan bebeklerin hastanede doğan bebeklerle kıyaslandığında doğumda ya da doğumdan sonraki 1 ay içinde ölmelerine yol açacak herhangi bir risk artışının bulgulanmadığı ifade edilmiş.
YORUMLAR