3-6 yaşın gülü ve dikeni
Okul öncesi çocuklarla yaşamak, bir sonraki adımda ne geleceğini tahmin edemediğin bilimkurgu hikâyesine benzeyebilir. Gelelim bu hikâyenin çatısının nasıl kurulduğuna...
1- Yumurtayı kim patlatacak?
3-6 yaş arası bir çocukla yaşıyorsanız her gün şaşıracak yeni bir şeyiniz var demektir. Bir sabah uyanıp canavarlarla dövüşen kahraman şövalyenizin “Ama yumurtayı ben patlatacaktım” diye ağladığına şahit olursunuz... Daha şimdi canavarları yenecek cesarette olduğu için gururlanan şövalye, baktığınız yerden hiç de rasyonel gözükmeyen bir istekle öfke krizindeki mini bir cüceye dönüşmüştür. Saat sabahın 6’sı bile olabilir.
Geçen gün Uzay’ın okul psikoloğu Hilal Cerçel, 3-6 yaş ebeveynlerine “iç disiplin” konusunu anlattı... 3-6 yaş arası çocukların eğlenceli ve zor yönlerini sıraladık. Aslında zıt gibi gözüken iki yön birbirinden ayrı duramıyorlar; çünkü küçücük şeylerden mutlu olan 3 yaş çocuğu aynı şekilde bize göre küçücük bir sebepten yerle yeksan olabiliyor. Hayal güçlerindeki sınırsızlık, onları rasyonel olmayan istek ya da korkulara yönlendirebiliyor. Dil kullanımı konusunda gittikçe artan yetkinliği, uyanık olduğu süre boyunca hiç durmadan konuşmasıyla bağlantılı.
2- Hangi disiplin? Peki disiplin nedir?
Sus deyince susan bir çocuk mu disiplinlidir? “Yemeğini bitirirsen çikolata yiyebilirsin” dendiği için aslında ihtiyacı olmadığı halde tabağını bitiren çocuk mu disiplinlidir? Ya da bizim istediğimiz disiplin “dış otoriteye boyun eğen birey” ile mi bedenlenir?
Cevap çok net. Hayır. Zamane ebeveynlerinin otorite ve sınırlar konusunda eski nesillere göre çok da net olduğu söylenemez. Hatta bu iki kavramı da negatif algılıyoruz çoğumuz. Biz çocuklarıyla arkadaş olmak isteyen ebeveyn nesliyiz. Çocuğuna söz hakkı tanıyan, zorlamayan. Lakin yine de disiplinin özendiğimiz bir tarafı yok değil: İç disiplin.
Ben söyledim diye değil, ceza ya da ödül alacak diye değil, doğrusunun bu olduğunu öğretebildiğim, örnek olarak sayısız kez tekrarladığım için ellerini yıkamasını istiyorum oğlumun. Kontrol bende değil onda olsun.
Montessorie için ödül ve cezalar, ruhsal köleliğin araçları. Zorlama çabayı desteklemekten başka bir işe yaramıyorlar; yani davranışın asıl sebebini anlatmaktan uzaklar. Günümüzde gerek eğitim gerekse ailede cezadan çoğunlukla vazgeçildi, lakin ödüller gırla...
Oysaki hayatta böyle bir şey yok. Dişini fırçalayan bir yetişkine kimse plaket vermeyecek. Hayatta sonuçlar var. Dişini fırçalamazsan dişler çürür. İşte iç disiplin de çocuğun neden-sonuç ilişkilerini kavrayarak davranışına yön vermesini gerektiriyor. Anne babalar için yine zor yol. Zor olan müdahil olmamak.
Ne kadar söyleseniz de odasını toplamıyor oğlunuz. Ne yapacaksınız? Eninde sonunda siz mi toplayacaksınız odayı. O zaman çocuk ne öğrendi? “Ben dağıtırım annem, (karım) toplar.” Siz o odayı topladıktan yıllar sonra yatak odasında kocasının yerdeki çorapları yüzünden söylenen bir gelin, size küfrediyor olacaktır... Bilginize...
3- Ayna etkisi
Çocuğumuzun gelişiminde bizi özellikle zorlayan noktalar varsa bunların da bizim kendi çocukluğumuzla ilgili olduğunu belirtiyor bu konuda çalışan uzmanlar. Çocuk kendini tanıma açısından bütün terapilerden daha geliştirici. Eğer kendimizi zorlanmış hissettiğimiz noktaları çözemezsek, incelemezsek büyüttüğümüz çocuk yetişkin olduğunda, o da aynı noktalarda sıkıntı çekecek. Mesela köpekten korkan bir annenin çocuğu buna şahit oldukça köpeklerden belki nefret edecek...
İşte bu yüzden çocukla beraber kendi arızalarını da daha iyi görüyor insan; bu farkındalık (isteyene) kendini geliştirmek, senelerce taşıdığı yükleri bırakmak için de bir fırsat yaratıyor. Aksi takdirde arızalar nesilden nesile aktarılarak sürüp gidiyor...
YORUMLAR