Kurumsal dil ve ölüm
Sydney’de gönüllü olarak çalıştığım hastanenin Palyatif Bakım Servisi, tüm eyaletin Palyatif Bakım Servislerini kapsayan daha büyük bir organizasyonun parçası. Mütevazı bir Instagram hesapları var. Oradan zaman zaman hem palyatif bakım servislerinin işleyişi hem de verilen eğitimler veya gönüllülükle ilgili gönderiler çıkıyorlar. Senelerce kurumsal hayatta çalışmış bir insan olarak herhangi bir kurumla ilgili her türlü açıklamanın ortak bir dili olması gerekliliğinin sebeplerini bilmekle birlikte, konu ‘insan’ olduğunda ve palyatif bakım özelinde ölümle ilgili konuştuğumuzu düşününce o kurumsal dil o kadar kuru kalıyor ki! Bu, aynı zamanda şu an piyasada bulunan, ölümle ilgili yazılmış onlarca kitap için de geçerli. İngilizce kaynak takip edebilenleriniz varsa, okuduğunuz beş kitap sonrasında incelediğiniz diğer basılı kitapların yüzde doksanını zaten okumuş olabileceğiniz hissini ediniyorsunuz. Çoğunda o aynı kuru-msal doku.
Çeşitli kaynaklarda Palyatif Bakım Servisi'nde gönüllü olarak çalışmaktan bahsederken çok tatmin edici ama zor bir rol olduğu, insanlarla ilişki kurarken sahip olmanız gereken özellikler veya çalışma koşulları anlatılır. Bir de şöyle bir ifade kullanılır:
"Gönüllülerin insanlarla birlikte olmaktan mutlu olmaları ve insanları düzeltmek veya kurtarmak zorunda hissetmemeleri önemli bir kriterdir. Her şey oradaki mevcudiyetinizle ilgilidir.’’
Ne kadar doğru. Ama pek eksik ve gene kupkuru.
Evet her şey oradaki mevcudiyetimle ilgili ama kime, neye ve nasıl mevcut olacağım hali, yalnızca kurumsal bir dille, iletişimde yapılan on hata veya etkili iletişim yöntemleri ile izah edilmeye çalışılıyor. Yetmiyor.
Mevcudiyet büyük bir gizem. Buradan başlamak lazım. Bir kez bir hemşirenin yönlendirmesiyle odasında yalnız olan bir hastanın yanına gitmiştim. Ağzından çıkan tüpler sebebi ile konuşabilecek durumda değildi. Odanın kapısından içeri bakınca dehşetle bakan gözlerini fark ettim. Konuşabilse belki gözlerindeki o ifadenin sebebini anlatabilirdi. Bilmiyorum. Kendimi olabilecek en yumuşak sesimle tanıttım, içeri girebilir miyim diye sordum. Ses çıkarmadan yüzünde aynı ifadeyle bakmaya devam etti. Yatağına doğru ilerleyince ağzının kenarından akan kahverengi sıvıyı gördüm. Herhangi bir harekete geçmeden önce kendimi tekrar tanıttım, yanıt bekledim. İfade gene değişmedi. Hayatım boyunca bana böyle bakan bir insan olmamıştı, ürperdim. Ömrümde ilk kez saf korkuyu gördüm diye düşündüm.
Mevcudiyet ne demek? Ben size ne düşündüğümü söyleyeyim. Mevcudiyet, hastalarla ilgili onlarca fikrimin olması ve belki de bunların hiçbirinin doğru olmaması demek. Karşımdaki insanı hiç tanımazken, sadece bakışlarından ne düşündüğünü veya hissettiğini anlamaya çalışıyor olmak delilik değil de ne? Kafamda birbiriyle çelişen fikirler dolaşıp durdu; bir taraftan yapmak istediklerim mesela hemen ağzının kenarını temizlemeye başlamak, bir taraftan eğitimlerde öğrendiklerim mesela dokunmadan önce izin istemek, bir taraftan da yaşadığım bazı deneyimler mesela ölmeden önce ajitasyona giren hastalar…
O an ne olduğunu açıklayamadığım bir şey oldu. Gizem. Orada kalmaya karar vererek sandalyeyi yavaşça çekip yanına oturdum. Beni anlayıp anlamadığını bilmeden tekrarladım; buradayım, yanındayım. O sırada içeri başka bir hemşire girdi. İngilizce bilmediğini, ailesinin gündüzleri çalıştığı için yanında olamadığını ama yalnız bırakmamamızı rica ettiklerini söyledi. Ağzından akan sıvıları temizlemek istiyorum dedim, emin misin istersen ben yaparım dedi. Eminim diyerek temizlemeye başladım. Sanki elimde bir bebek vardı. Çocuklarıma bile bebekken o kadar nazik olmuş muydum, gerçekten hatırlamıyorum. Ama onun yüzünün ifadesi hiç değişmedi. Hep aynı dehşet.
Çünkü dilini bilmediği insanlara emanetti. Ölmek için.
Mevcudiyet hayatın bu acayipliklerinin farkına varmak demek.
Hastalara mevcut olasın diye gönüllü olduğunda o hastalarda kendini seyretmen demek. Hem de hastane koşullarında, ağızlarından kahverengi sıvılar çıktığında bile.
Mevcudiyet senin ve sevdiklerinin de bir gün o yatakta aynı koşullarda yatabilecek olduğunu bilmek demek.
Mevcudiyet bitmeyen bir geçicilik pratiği demek.
Mevcudiyet benim dehşet gördüğüm gözlerde bir başkasının bambaşka bir şey görebileceğini bilmek demek.
Sonuç olarak mevcudiyet aslında ne olduğuna kimsenin tamamıyla vakıf olmadığı gizemli bir şey. O yüzden kuru-msal dille yazılmış bir kaynakta "gizem" lafını duymak istiyorum. Çok mu?
YORUMLAR