Ay büyürken…

Siyah zeytinler oldu, kavanozdalar hâlâ, yıkanıp kurutulacak, sonra da zeytinyağına bulanacaklar. Bugün son kez çevirdim kavanozları, iki gün daha durabilirler, sonra bıcı bıcı.


Çok hareketli günlerden sonra biraz sakinledim, sabah egzersizlerine yeniden başladım, yirmi gündür neredeyse her sabah esnetiyorum bedenimi, çok iyi geliyor. Gün içinde hareketli olsam da, sırt ve karın kaslarım güçsüzleşmiş, yattığım yerden üst bedenimi kaldıramıyordum kolayca, spor hocamın kalkamayanlar için ayağıyla ayaklarını yere bastırdığını hatırladım, sabahları yatakta yapmaya başladım bazı egzersizleri, ayaklarıma içinde üç beş odun olan kovayı asıp kendimi kaldıra kaldıra şimdi kovasız kalkabiliyorum artık, ilgilendiğimiz her şey nasıl da güzelleşiyor.


Her şey başlayana kadar ya, ilk adım hep zor geliyor, iş o ilk adım için güç toplamakta, gelmeyince gelmiyor beklenen her şey gibi, beklemeyi bırakınca kendiliğinden geliveriyor o güç, başladıktan sonra yavaş yavaş güçleniyor insan, azimle devam ettikçe de kolaylaşıyor bir sonraki hareket.


Yazarken de böyle oluyor, yazının başına oturunca akmıyor da fotoğraf çekerken mesela, geliveriyor bir anda. Bu da böyle bir döngü.


Bahçede her gün geniş turlar atıyorum, bitkiler hızla büyüdüğü için çiçeklenmesini kaçırmak olası, o yüzden tarafımdan sıkı takipteler, telefonumu alıp yanlarına gidiyorum hemen her gün orkidelerin, onlara bir de mantarlara ayrı bir aşkım var, orkideler de mantarlar gibi nazlı var oluşlar, bazıları yerlerini ve şartlarını özel seçiyor, ortamı uygun bulursa çiçek açıp çoğalıyor, kimisi de kalender meşrep, sulak yeri buldu mu boy gösteriveriyor hemen, çayır salepleri işte o kalenderlerden, yurdun arkasından bahçeye yayılmaya başladılar artık. Yaban hayat burnumuzun dibine kadar geldiği için seviniyorum, küçük evin hemen arkasında bir orkide kolonisi var, her yıl daha da genişliyor.




Hem orkideleri hem de diğer güzellikleri fotoğraflıyorum elimden geldiğince, bugün bir de bilge ağaçlar turu ekledim gezime, bahçenin üst kısmında kümelendikleri bir yer var, aralarında oturuyorum, hem onları seyrediyorum, hem de yazı yazıyorum, fotoğraflarını çekiyorum. Taçları birbirine karışmış ikiz çamlar da, ikiz serviler de orada. Orman olmak için sabırla durmayı, şefkatle sarıp kollamayı hatırlatıyorlar her bakışımda.






Bugün ilk kez gölge de ılık oldu, tişört ve çorapsız durabiliyorum, sırtımı ikiz servilerden birine yasladım, solumda dişi olan keçiboynuzu ağacı var, güneş o taraflarda geziyor, ayaklarımın arasındaki dikenli sarmaşığı yavaşça kendimden uzaklaştırıyorum, bilmeden ayağım takılsa feci kanatıyor çünkü, usturuplu bir şekilde oturuyorum yanında.


Ağaçlarla selamlaşıp teşekkür ediyorum, ayrılıyorum yanlarından, mutfağa doğru giderken gözüme yoğun bir pembelik değiyor, kaktüs bahçesinin orada, yanına yaklaştıkça otların arasında pembelik daha da belirginleşiyor, mor renkli kaktüsümüz çiçek açmış, yoğun güneşe sırtımı verip fotoğraflayabiliyorum ancak, yoksa çok parlak çıkıyor fotoğraf. Geçen yıl Deniz canım tamamlamıştı kaktüs bahçesini, şimdi yerel bitkilerden neredeyse görünmez oldu kaktüsler ama yakında sıcaklarla birlikte renkler ve otlar sarardıkça görünür olmaya başlayacaklar, onlar da ayrı bir aşk.





Bahar yağmurlarımız güzel yağıyor şükür, bahçedeki bitkilerin kokusu toprağın kokusuna karışıyor, bir bulut geliyor, bir güneş açıyor, Tahtalı bir görünüp bir kayboluyor, ruh hallerimiz gibi görüntüler de her an değişiyor. Güneş açıp da ağaçların reçine kokuları ortalıkta salınmaya başladığı her an çocukluğumun bahçelerinde gezmiş kadar oluyorum.


Flora’nın bu bahçedeki varoluşu tam on üç yıl oldu, gün içinde hem onu kutluyoruz hem de akşam Hıdrellez aşkına geceyi neredeyse dışarıda geçiriyoruz Selahattin’le, ateşin başında puhu kuşlarının konuşmalarını dinliyoruz, bi taraftan hangi pikap kristali hangi plaklarda kullanmak içindir onları anlatıyor Selahattin, model numaralarıyla müzik aletlerini sayıyor, hangi alet ne işe yarar, hangi amfinin sesi daha iyi. Malum elektrik çoğalınca müzik yeniden baş gündemimiz oldu, her işi müzik dinleye dinleye yapıyoruz, oturunca da sessizliği dinliyoruz. Hayalleri çizmek, gül dalına bağlamak, güneş doğmadan çözmek derken sabahı ediyoruz, sonra da üç saatlik uyku ile azıcık sersemlik hali, arada oluyor böyle, dolunaya denk gelen zamanlar uyunmuyor kolay kolay.


13 yıl sonra yeni bir çamaşır makinemiz oldu, bahçenin elektriği çoğalınca bir model seçtik ve taksitlerini yatırmaya başladık fakat korona günlerine denk gelince altyapı hazırlığı eksik kalmıştı, yollar yavaş yavaş açılmaya başladı şükür, bugün Muğla’dan bir arkadaşımız yardıma geliyor birkaç günlüğüne, Çıralı’dan da gelecek arkadaşlar olacak, makinenin altı için yeri düzleyip bir platform yapacağız, yılların sağa sola çamaşır taşıma, arada elde yıkama derdi son bulacak şükür.


Kavuşmamıza az kaldı a dostlar, canlarım, biraz daha sabır, sonra kök sarmaşıklar gibi sarılacağız hayırlısıyla.


O zamana kadar sağlıcakla kalalım, Allah’a emanet olalım.

Yakınlaştırana, uzaklaştırana, tekrar kavuşturana şükürler olsun.

Kabaran denizler gibi kalplerimiz.

Dolunayımız kutlu olsun.

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.