Sakin...
Şu hayattan bir tane bir şey öğrendin diyelim, ne öğrendin Ayşe deseler sakin olmanın her türlü faydalı olduğunu öğrendim derim. Çabuk karar vermemeyi, olayları hemen yorumlamamayı, olan biteni şöyle bir demlenmeye bırakmayı, telaşla hareket etmemeyi öğreniyorum, acele ettiğimde ve dürtüsel/tepkisel davrandığımda sağımı solumu çok çarptım, çok morarttım kolumu bacağımı, oruçlu bir arkadaşıma iftar için yemek yetiştirmeye çalışırken basamağa ayağım takılıp da kendimi yerde bulduğumda, tavayı kahramanca elimde sıkı sıkı tutuyordum, başka bir acele sonucu ayağım kaydı ve sandalyenin üzerine düşerek kaburga kemiklerimi zedeledim, acıdan nefes alamadım, ağladım iki gece. Yaramıyor bana, kimseye de yaramaz bence.
Telaş demeyelim de hızlanma diyelim, insan isterse vites değiştirebiliyor, istersem hızlanıp başka bir farkındalıkla dans eder gibi hareket edebiliyorum, telaş ortada olmadığında ve zamanlama ile ilgili sıkıştırıcı herhangi bir sınırlama bulunmadığında çiçek açıyorum, herkes açar kanımca.
İstanbul'a geldim, geldim de nasıl geldim? Önce yine duyuru yaptım tabii, Yasemin ve Mehlika gönüllü oldular, Gamze ve Yonca geldiler aynı zamanda, sonra da Alev ve Merve, sağ olsunlar yine tatlı bir kadro var Flora'da şu anda çok şükür, yine bol öğrenmeli, açılımlı, şifalı bir süreç oluyormuş, ben burada alan tutuyorum onlara, onlar da Flora'da bana, ve ben de yine iç huzuruyla buradayım kısa süreliğine de olsa, pazar akşamı dönüyorum.
Annemle kardeşimin, ailemin yanında olmak çok iyi geldi, yavaş yavaş insan içine çıkacak hale geldim, eskisi gibi günde üç dört randevuyu başaramıyor bünyem artık, buluşmalar için mekân belirtip herkese haber salma telaşına da girmedim, yakın çevrem biliyor ve takip ediyor beni zaten, kısmetse görüşüyorum denk gelen canlarla. Önce kendimi gözetmeyi de öğreniyorum, görüşemediğim canlarımı da Flora'ya beklerim artık.
Dün İstanbul'da, Senih'in doğum gününe davetliydim, Hande eskiden yazdığı doğum günü kutlama yazılarını bulamayınca "hadi yenilerini yazalım!" dedim, birlikte giriştik, resim kâğıtları ve rengârenk kalemlerle kendimizce yaptık bir şeyler, çiçekler, yıldızlar, güneşler, aylar, balonlar ve de kalpler uçuştu havada, resmettiklerimizi astık sonra güzelce, evi süsledik, pek de güzel oldu.
Eskiden, çok da eskiden değil aslında, yakın zaman önce yazı günümde erken kalkıp yazmaya girişiyor, bi taslak bi şeyler ortaya çıktıktan sonra kahvaltıya oturuyordum. Şimdi uyanmamı da rahatlattım, kendiliğimden uyanıp kahvaltı yapıyorum, sonra rahat rahat yazıya oturuyorum, bünyeye daha az stres yaşatınca daha kolay yazabildiğimi fark ettim. Her türden stresin elimde olan kadarına sözüm geçiyorsa eğer, fark ettikçe onları sakince yere bırakıyorum artık. İçimdeki dürtüsel davranan Ayşe'yi fark ettikçe her geleni ortalığa salmamayı da öğreniyorum, söz ciddi bir büyü, eski yazılarımı okudukça neler yapmış olduğumu fark ediyorum, vay ki vay.
Bi tanecik hayatımız var şu ölümlü dünyada, onu da neresinden gevşetebilirsek kârdır. Dir'li dır'lı cümle de kuramıyorum artık, bu eskilerin söyleyegeldiği hal, bir tane çözüm, tek açıklama, kesin karar yok ki hayatta, ne haddime öyledir demek gibi geliyor, üstelik her şey hem o hem de o iken.
Daraldığım ve sıkışmış hissettiğim zamanlarda bunu yaşayanın sadece ben olmadığımı bilmek, duygudaşlığı hissetmek iyi geliyor hep. Sorunun değil çözümün alanında sakince durabilirsem eğer, çözüm o sakinliğin içinden görünür oluyor, mermer blokun içindeki heykel potansiyeli gibi, orada duruyor, sakince ve sabırla, azim ve kararlılıkla ortaya çıkarılmayı bekliyor.
Hayat öğretmenim güzellikle öğretiyor, ben de talibim öğrenmeye doğrusu, bir zamanlar ahtapottan örnek vermiş, "hayat bana nasıl öğretecekse öğretsin razıyım, isterse beni yumuşamam için kayalara çarpsın, nasıl öğrenmem gerekiyorsa artık" demiştim, kayalara çarpılma kısmı yeter bence, iptal ediyorum, hayırlısı nasılsa öyle olsun, ahtapot değil Ayşe'yim sonuçta. Hata yapa yapa, daha iyi öğrenemezdim nasılsa.
Flora'ya dönüşte başka bir hareketlilik bekliyor beni, süreç kendini açtıkça sizlere de anlatırım, şimdilik 2020'nin hızına ayak uydurmak diyelim ve çok sevgili Merkür'ümüzün geri konumunu fırsat bilip bitmemiş işleri tamamlama yoluna koyulduğumuzu belirtelim. Her ne oluyorsa hayırlı oluyor, ne zaman hızlanıp ne zaman yavaşlamam gerektiğini hayat söylüyor zaten, işim gücüm onun sesini duyabilmek için yeterince sessiz ve sakin durabilmek. Birileri aç olduğunu söylediğinde panik olma hallerimden de yavaş yavaş azad ediyorum kendimi, onu da başardım mı artık soğukkanlı sıfatını hakedebilirim kendimce.
Herkese sakinlik olsun, yavaştan hareketlenelim, uçağın tekerleklerinin pisti terk ettiği andaki gibi ferahlık olsun hepimize. İyi uçuşlar, kemerlerimizi bağlayalım.
YORUMLAR