Işığın ve karanlığın dansı…

Havalar kapalı ve yağmurlu, güneş elektriği sistemimizin aküleri erken pes ediyor, sistem kendini kapatıyor, elektriksiz kalıyoruz. Biz de eski günlerimize dönüyoruz böyle zamanlarda, en az ışıkla idare etme zamanlarına.


Şimdiki en az ışık mum yakmakla oluyor, beş yıl önce güneşle şarj olan fenerlerimiz vardı, bir de tar tar çalışan jeneratörle birkaç saatliğine elektriğimiz. Gece görüşümüzün güçlendiği zamanlardı o günler.





O zamanlar göz görürken dışarıdaki işleri bitirir, geceleri güneş fenerleriyle birimiz kitap okur, ikimiz dinlerdik, şimdi yine böyle okuduğumuz oluyor ama o zaman her gün biraz biraz bir kitabı bitirirdik, şimdi ancak pasajlar okuyabiliyoruz.


Karanlıkta daha uzun süre uyurduk, şimdi elektrikle geceler uzuyor malumunuz, geç saatlere kadar oturduğumuz oluyor, halbuki eskiden elektromanyetik alanlara ve ekran radyasyonuna bu kadar maruz kalmayıp duyularımızı temiz tuttuğumuz için olsa gerek, havada bi tuhaflık sezip güneşte patlama olmuş olabileceğini tahmin eder, İstanbul’daki arkadaşımıza telefon edip internetten arattırır ve son otuz yılın en büyük patlaması olduğunu öğrenirdik.


Yıldızlara daha çok bakardık haliyle, zamanda yolculuk yapıp ilk insanların gökyüzüne bakıp da neden büyülendiğini anlamıştım o zaman.


Elektrik ve dolayısıyla yapay ışık hayatımıza girdi gireli insanoğlunun döngüleri de şaşmış belli ki, düşünün ki “ışık kirliliği” diye bir niteleme oluşmuş. Araştırmalara göre Singapur ışık kirliliğinin en yoğun olduğu ülkeymiş, fazla ışık yüzünden oradaki insanlar gece görüşüne uyum sağlama yeteneğini kullanamaz hale gelmiş, dünyadaki insanların üçte biri de Samanyolu galaksisini göremeden yaşıyormuş.

Bir de meşhur melatonin hormonu var ki orkestra şefi, sadece karanlıkta salgılanan bu hormon bedenin güneş ışığına uyumlanmasını sağlıyor, gece -gündüz, uyku- uyanıklık döngülerini ışığın varlığına ve yokluğuna göre düzenliyor. Pek çok sağlık sorununun döngülerimizin değişmesinden kaynaklanmış olduğunu düşündüğümüzde, epifiz bezimizin salgıladığı bu mucizevi hormonun fiziksel ve ruhsal sağlığımız üzerindeki etkisini daha iyi anlayabiliriz, bağışıklık sistemimizi güçlendirmekten kanserli hücrelerle savaşmaya kadar onlarca sağlık faydası var bu adı bile güzel melatoninin.

Bir alışkanlığı yerleştirmek için 21 gün boyunca tekrarlamanın egzersizini birkaç yıl önce yapmıştık hatırlarsanız, yavaş ve dolayısıyla az yiyip, az konuştuğumuz, doğada daha çok zaman geçirdiğimiz bir 21 günlük çalışmaydı bu. Şimdi buna bir de doğal ışığın döngüsüyle yaşamayı ekleyelim bakalım neler olacak?


Yapay ışıkla geceler uzayınca internet bağımlılığı da çağımızın sorunu haline geldi. Pek çok arkadaşım -ara sıra kendim de dahil- sosyal medyada çok fazla zaman geçirmekten hem şikayet ediyor, hem ayrılamıyor, sevdiğim bir arkadaşım kocasını artık sadece sırtından gördüğünü söylemişti bi keresinde, bu vesileyle sanal sevgilimizden de biraz uzak durmuş oluruz hem.

Etkinlik olarak yayınlayacağım yakında, takip eder, katılır ve yaygınlaştırırsanız birlikte bir şeyler yapmanın gücünü ve mutluluğunu paylaşırız. İçinde bir de sürprizim olacak.


Işığın peşinde, karanlığın içinde biraz nefs terbiyesi, biraz arınma, biraz içe dönüş…


21 Aralık’ta ışığın çoğalmasını kutlayalım.


Işığa ve karanlığa saygıyla…

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir Kaleminle yine ışıklar saçmışsın Ayşecigim... Işık ve sevgiyle... Öykü
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.