Yeryüzü ile Konuşma Sanatı
Herkesin dört gözle beklediği 2012 yılı bizim için adeta bir kilometre taşı. Safiye annemizi görümcemin İstanbul’a götürmesinden bir süre sonra, Uzakdoğu’ya gidecek Melis ve Emre’den İstanbul daveti alıyoruz. Gitmeden bir veda partisi yapacaklar, bize yol paramızı yılbaşı armağanı olarak gönderiyorlar. O zamanlar annenin emekli maaşının yanında, gelip kalan misafirlerimizin katkılarıyla geçiniyoruz. Şehre gideceğimizi duyan ve annenin gidişini de öğrenen Serpil’le İbrahim de bize “size şimdi şehirde harçlık lazım” deyip para yolluyorlar. Sağolsunlar arkadaşlarımız bir kitabın yayınlanmasına nasıl bir katkı sağladıklarını bilmiyorlar tabii o zaman.
Gideceğiz ama, bizim evde kalacak birilerine ihtiyacımız var. Terleme çadırı töreninde Atalay’ın görev aşkına hayran kalıp Katherine ile birlikte onları bize davet ediyoruz; davetimizi kabul ediyorlar, hem eve ve hayvancıklara göz kulak oluyorlar, hem de o sırada kendi mekânlarında Moğol yurdunda yaşadıkları için kış şartlarında duş tuvalet ve mutfak konusunda hayatları kolaylaşmış oluyor.
İstanbul’da nerede kalacağız peki? Eski arkadaşımız ve yayıncımız Cem’in daveti üzerine Teşvikiye’deki evinin üst katında konuşlanıyoruz. Sabah kahvaltısından sonra çalışmaya başlıyorum, kitap düzeltme işime devam ediyorum.
Eve öğle saatlerinde gelip ortalığı derleyip toplayan, yemekleri yapan, temizleyen paklayan bir Ayşe kız var; tatlı dilli ve güleryüzlü bu arkadaş ara ara bana sesleniyor: “Kahve içer misin Ayşe abla? Çay oldu! Yemek hazır Ayşe abla!”
Hatırlarsanız bu kitabın öyküsünü anlatmaya başladığım “Bir kitabın doğuşu” yazımda içimden şöyle şeyler geçirdiğimi yazmıştım: “Olmazmış meğer bu iş günde iki saat jeneratörle, bana şöyle gün boyu elektriği olan bir yer olacak ki, oturacağım bilgisayarın başına, kalkmayacağım, çay getirecekler, kahve tutuşturacaklar elime, yemek verecekler, ancak öyle biter bu kitap!”
A aaa! Hayalim gerçek olmuş bile! Vay be! Çok şükür Allahım!
Bu arada Cem’in aklına yeni bir fikir geliyor: “Flora dizisi yapalım, başka kitaplar da yayınlayalım! Ama sizin elektriğiniz yok yav tüh! Nasıl yapacağız bu işi?”
Biz yıllardır güneş panelleriyle elektriğimiz olsun istiyoruz, bunun için firmalarla görüşüp fiyat teklifleri alıyoruz. En son karar kıldığımız firma eve kadar gelip kullandığımız elektrikli aletlerin watt cinsinden toplamına uygun panel, invertör ve aküler için bize 11.000 liralık bir fiyat teklifinde bulunuyor. Henüz öyle bir para yok ortada ama olsun, bütün hayallerimize böyle ulaştık biz zaten, önce hayali detaylandırarak ve olacağına inanıp, olmuş bitmiş halini hayal ederek!
Güneş panelleri geldiğinde nerede duracak? Bahçede en çok güneş gören bölgenin taşlarını temizliyoruz. Sistem kurulup da elektriğe kavuştuğumuzda nasıl sevineceğiz, birbirimize sarılıp nasıl kutlama yapacağız, müzik sistemini açıp hangi şarkıları çalacağız belli. Her şey hayalimizde canlı; meditasyonlar yapıp gözümüzde, zihnimizde canlandırıp büyüler yapmaya başlamışız bile!
Düzeltiyorum düzeltiyorum, yine bitmiyor kitap, günler geçiyor, anneler babalar bizi görmek istiyor haliyle. Bir ara verelim de birkaç günlüğüne onları ziyaret edip dönelim diyoruz. Dönüşte bizi bir sürpriz bekliyor: “Ben arkadaşlarımın arasında kampanya başlattım, sizi ve projenizi anlatıyorum, gönüllerinden ne koparsa bağış topluyorum güneş panelleri için, şimdiden 2500 lira topladım bile!” diyor Cem. O ooo şu evrenin işlerine bakınız! Neler oluyor?!
Birkaç gün sonra Cem eve bir arkadaşını davet ediyor, yardımseverliğiyle ilgili bize uzun zamandır bahsettiği, tanıştırmak istediği kadın arkadaşı bilinen bir firmanın sahibi. Cem bizi tanıştırıyor ve laf lafı açınca her zamanki heyecanıyla durumu anlatıyor: “İşte, arkadaşlarım ormanda yaşıyor ve güneş panelleriyle elektrikleri olması için para topluyoruz, flora dizisi yapacağız, sen de istersen gönlünden ne koparsa katkıda bulunabilirsin.”
“Tamam” diyor ve telefonuna bir şeyler yazıp Cem’e gösteriyor bu hayırsever insan: “Şu miktar yeterli olur mu?” Cem gözlerini kocaman açtığı sırada dönüp bize soruyor: “Yarın evde misiniz?” Evdeyiz evet, bilgisayarın başındayım.
Ertesi gün kapımız çalıyor ve bize bir zarf geliyor firma çalışanı aracılığıyla; zarfın üzerinde şunlar yazılı: “Sizi çok sevdim, hayırlara vesile olsun.” İçinde de 10.000 lira!
Kitabın düzeltmesini bitiriyorum, yayınevine teslim ediyorum, Cem’e ve arkadaşına böyle güzel bir şeye vesile oldukları için teşekkür edip dönüyoruz evimize ve güneş panelleri için teklif veren firma ile bağlantıyı kuruyoruz. Bundan beş yıl önce tam da bu zamanlar güneş panellerimiz hayal ettiğimiz yere kuruluyor. Şule var o sırada, hayalimizdeki şarkı listemizi de çalıp kutluyoruz neşeyle.
Öyle armağanlar aldık ki hayattan, bu armağanlar pek çok başka güzel şeye vesile oldu, pek çok güzel canla daha tanışmamızı sağladı.
Öykümüzün devamı kendini o zaman belli etmiş meğer. Flora dizisinin yeni kitabı da diğer pek çok şey gibi “armağan” yoluyla gelmiş!
Güzelliklere ve iyiliklere vesile olan herkese sonsuz şükran.
YORUMLAR