Vasiyet…
İşe giderken kazara beni öpmeden gitmişsen, fotoğrafına bakıp bakıp öperdim de salya sümük ağlardım. “Babam beni öpmeden gitiiiii!” Ne mutluyum ki babacığım son kez öptün beni de öyle gittin bu dünyadan.
Sana teşekkür ederim babam olduğun ve atalarımdan gelen armağanlara aracılık ettiğin için. Bana ve kardeşlerime yüz ifadelerinden kattığın, huyumuza suyumuza güzelliklerinden, yeteneklerinden serptiğin için. Renklerimde senin renklerin de parlıyor, bende de yaşıyorsun capcanlı hem de…
Mutluyum ki son günlerinde soba sıcağıyla ısıtabildik seni, çok üşürdün ya, öyle soğuk bir günde emanet ettik ki bedenini toprağa, üzerine lapa lapa kar yağdı. Allahtan bedene ihtiyacın kalmadı da avunuyorum. Ruhunu buradan selamlıyorum, yolculuğa çıktığın yerden…Orman havası kolaylaştırmıştır, temizlemiştir, şifalandırmıştır yolculuğunu diye umuyorum.
Herkes kendi hayatının da kolaylaştırıcısıymış sanki, bize tek tek hatırlattın, her işini hallettik, hesaplarını kapattın, bizim işimizi yaşarken kolaylaştırdın da gittin baba. Sana son öğüdüm “affet babacığım, affetmediğin kimse varsa yaşarken affet, hakkını helal et, kendini de affet olur mu?” idi, affettin de mi gittin baba?
Bir orkestra şefi edasıyla her şeyi tıkır tıkır yönettin, cenaze törenine dostlarım, arkadaşlarım, yıllardır görmediğim akrabalarım, seni sevenler, tanıma şansını yakalayanlar geldi, her yerde melekler yardımımıza koştu. Koca şehirde Şişli camiinde bir tek sen vardın uğurlanan.
Mutluyum ki, birkaç yıl önce bana “ben senden şu hayatta hiçbir şey için şikâyet etmemeyi, her şeye pozitif bakmayı öğrendim” dedin. Babama bir şeyler öğretmiş olmanın sevinciyle gönendim. Elli bir yılı aşkın babalık yaptın bana bu dünyada, iyi ki senin kızın oldum. Şimdi sonsuz, ölümsüz, mekânsız ve hafifsin, seviniyorum yine dünya gözüyle bedensel acı çekmediğin için, beden elbiseni bir avazda teslim etmen ve son nefesini kucağımda vermen için dua etmiştim, kabul oldu, şükürler olsun. Kalbin durmuş, o büyük mutluluk anından önce en son ne hissettin merak eder dururum.
Misafiri ne çok severdin, hele de gençleri, “gelmiyor mu arkadaşların, gelsinler, gençlik aşısı onlar” derdin. Mutluyum ki sen gitmeden yine gelmişlerdi, iyi ki yanımdaydılar, buradaki ailemi bir araya topladın da gittin baba, bizi birbirimize emanet ettin.
Kardeşimle beni okutabilmek için, “maya” üreten o meşhur firmadan emekli olduktan sonra elinde udunla karlı havalarda taa Şişli’den Anadoluhisarı’ndaki bir gazinoya bile gittiğini hatırlıyorum müzik yapmak için. Varlığını onurlandırıyorum ve bu Ayşe oluşumda verdiğin emekler için teşekkür ediyorum. Ekmeğimi de mayaladın da gittin…
İnsan en çok unutulmaktan korkarmış, ölmekten bile çok. Ne mutlu ki ardında onlarca beste bıraktın, radyo programların ve ses kayıtların var. Anılarını yazmaya seni teşvik ettiğim için kendimi kutluyorum. İnanılmaz hafızanla hangi yıl hangi semtin hangi sokağında saat kaçta kimlerle olduğunu öğrendik. Sesin kulaklarımda, ben hatırladıkça, biz hatırladıkça, sevenlerin hatırladıkça yaşayacaksın baba, unutulmayacaksın.
Yoruluyorum diye üzülüyordun, yorulmuyordum da sen bir şeyler yiyemediğinde üzülüyordum… Merak etme, adımın anlamı “rahat yaşayan” Ayşe’nin hakkını vermeye söz verdim sana, armağanlarına, uduna da sahip çıkacağım ve udun o çok istediğin “ardından birisini yetiştirmek” hayalin için kullanıma açık olacak. Ve inşallah senin de katıldığın ortak hayalimiz “müzik stüdyosu” yakında gerçek olacak ve şifaya vesile olacak, dedemden gelen geleneği de yaşatmak için… Bir evin olmadı şu dünyada diye üzüldüysen üzülme, küçük ev artık senin evin olarak anılacak, on yedi güncük yaşadığın ev “Ali babanın evi” oldu, inşallah yakında çiftliğin de olacak…Çocukken evimizin her odasından ayrı müzik yükselirdi, içimizi müzikle doldurdun babacığım, müzikle de mayaladın, müzik tanıştırdı pek çok canla, müzik birleştirecek yine…
İnternetten en sevdiği radyo programını dinlerken Ali bey…
Mayıs ayında “bir salı günü Ali babanı da kısaca resmetmeni isterim. Zira ben de artık yaşlanmaya başladım. Tabiri caizse 4 duvar arasında yaşayalı 21 sene olmuş, yani bir asrın dörtte biri. Son yaptığım şarkımı 15 Mayıs’taki konserde okuyacağız” demiş, seni de anlatayım istemiştin. Seni nasıl kısaca anlatabilirim babacığım? Yanında, yamacında kısacık süre kalanlara bile mutluluk verdin, otobüs durağında ayağı sargılı gördüğün biriyle arkadaş olup, dedemin kırık çıkıklar için kullandığı merhemini evine kadar götürüp sürdün de şifa oldu, ne mutlu. İyilik yapmaktan mutlu olmak… Allah herkese yaşatsın bu duyguyu…
Mutluyum ki güzel gözlerinde mutluluğu, hüznü, neşeyi, çocuksuluğu, saflığı ve bilgeliği gördüm, şahit oldum nicesine. Hepsi bende, bizde yaşıyor.
Başka bir Ayşe var aynalarda bana bakan, sanki büyüdüm ben babacığım.
Yolun ışıklı, mekânın cennet, devrin daim olsun, huzur içinde yat.
Seni seviyorum Ali Dirikman, güzel babam,
Senden özür diliyorum eksik ya da yanlış bir şey yapmışsam istemeden,
Lütfen beni affet,
Teşekkür ederim sana baba, babacığım…
Kalbimin sonsuzluğunda yaşayacaksın…
Son şarkının sözlerini ekliyorum bu son mektubuma sana:
“sevgilimden yaşayan biricik hatıradır
içimde saklıyorum gönlümün sızısını
yıldızım bana küsmüş talihim pek karadır
böyle yazmış kaderim alnımın yazısını…
yok oluyor kuruyor neye atsam elimi
koklamadan vakitsiz solduruyor gülümü
aşksız,zevksiz emelsiz bekliyorum ölümü
böyle yazmış kaderim alnımın yazısını…”
Ve dua ediyorum, yıldızlarla barışık ak talihlerde buluşalım… Aşkla, zevkle ve emelle yaşayalım. Ölümü de kutlayalım istiyorum… Büyük buluşman kutlu olsun, uğurlar olsun baba… Aileler toplansın artık… Çemberlerde buluşalım, şifalanalım… Küskünler barışsın, bereket çoğalsın, dünyada cenneti yaşayalım güzel sözler, güzel işlerle… Güzellikle çözelim düğümleri bana babaannemden taşıdığın sabırla… Güç versin atalarım, güç versin dostlarım… ben de kendi gücümü bulayım artık senin bir daha kalkamadığın yerden… tutunup kalkabileceğimi biliyorum… nefes alıp veriyorum… yakında… bir avazda… doğacağım… doğuracağım yeniden… içimdeki akrebi… Anka kuşunu… küllerimden yeniden…
YORUMLAR