Çanakkale günleri
Pehlivan tefrikasına dönen şehri terk ediş öykümüzde 2010 yılına ulaştık. Safiye annenin hâlâ yanımızda olduğu zamanlar. Üniversite yıllarından, kız kardeşim gibi sevdiğim arkadaşım ikinci çocuğunu doğurunca, Assos yakınlarındaki otelinde yardıma ihtiyaç oluyor ve beni çalışmam için davet ediyor. Seve seve kabul ediyorum. Yaz süresince, dört ay boyunca çalışmak üzere eşyalarımı toplayıp gidiyorum Çanakkale’ye.
Pansiyon işletmekten elim alışkın olduğu için hem rezervasyonlara yardım ediyorum, hem yemek pişiriyorum, hem de konuklarla ilgileniyorum. Çok yorulsam da yaptığım işi sevdiğim için yorgunluğum dinlenince geçiyor. Pek çok güzel insanla tanışıyorum, mekân da çok güzel bir doğanın içinde olduğundan hiç yabancılık çekmiyorum. Nefis bir tepenin üzerindeyiz, karşımızda Midilli adası, güneş solumuzdan doğuyor sağımızdan batıyor, tam anlamıyla güneye bakıyoruz.
Kaldığım oda otelden ayrı, bahçenin kuytu bir köşesinde. Kuş sesleriyle uyanıyorum, penceremin sineklik telinde sincaplarla göz göze geliyoruz. Kediler, köpekler, tavuklar, bahçede güzelim çiçekler, meyveler, ağaçlar, akşamüstleri boyunlarında çıngıraklarla bahçenin yakınında dolaşan koyunlar… Daha ne isterim? Otelin sahilde de yeri var, ara sıra oraya gidip hem konukları ağırlamaya yardım ediyorum hem de denize giriyorum. Dedim ya, yoruluyorum ama keyfim yerinde.
Dört ay boyunca dünya tatlısı beş yaşlarında bir kız çocuğu ve henüz birkaç aylık bir oğlan bebekle neşeli zamanlar geçiriyorum. Hem çalışıyor hem oyunlar oynuyoruz. Birlikte çalıştığım arkadaşlar köyden gelip gidiyorlar, onlarla da çok iyi anlaşıyoruz. Güle eğlene, şarkılar söyleyip yemekler yapıyor, mekânda yapılacak işleri keyifle paylaşıp yardımlaşıyoruz. Ben Antalya’nın, onlar Çanakkale’nin yerel kelimelerini söyledikçe ne kadar çok ortak kelimemiz olduğuna şaşıyoruz. Dil nasıl da yaşayan bir şey, hayret ediyoruz.
Dört ay geçip gidiyor, yaz sonunda evime dönüyorum. Çanakkale’de yaşadığım hareketli hayattan sonra ev ve bahçe bir hayli sakin görünüyor gözüme. Biriktirdiğim parayla da küçük bungalovumuzun duş-tuvaletini yaptıracağız, çatısının kiremitleri döşenecek, bizim plan bu en azından. Hayatın kendi planları var ya bir de, o sonbahar Safiye anne rahatsızlanıyor ve ameliyat olması gerekiyor, aylarca tedavisi sürüyor ve sonunda çok şükür iyileşiyor. Bizim banyo ve çatı işleri de gelecek yıla kalıyor böylelikle…
2010 yılı da böylece geçiyor. Jeneratörle birkaç saat elektrikli, güneş fenerli ve internetsiz hayatımız devam ediyor…
Acaba 2011’de bizi neler bekliyor?
YORUMLAR