Arı kovanının gizleri
Bundan iki yıl kadar önceydi. Bazen uykuya dalmadan önceki yarı uyur- yarı uyanık halde ilhamlar gelir, sanki biri kulağına bir şeyler fısıldar, ya da bir anlığına capcanlı bir şeyler görür ya insan, ben de kendimi arı kovanının içinde, peteklerin arasında gördüm. Arı olsaydım anca sığacağım büyüklükte sarı-turuncu odacıklar, etrafımda arı kardeşlerim ve büyük bir uğultu! Saniyenin kaçta kaçı bir sürede gördüm bu manzarayı kim bilir. Anısı hâlâ canlı.
Kumluca’dan İsa arkadaşımız ne zamandır “sizin oraya kovanları getirip koyayım” der durur, sonunda geçen gün aradı : “Keçiboynuzu çiçek açtı mı? Kovanları getireyim bari artık.” Yaşasın! Tabii ki getir İsa kardeş, biz de bunu bekliyorduk ne zamandır! Keçiboynuzları, silcanlar, fundalar, yalancı iğde, soğanlı minik mor çiçekler açmış, etraf baygın kokularla bezeli, yakında Malta erikleri, çayır papatyaları, kasımpatılar açacak, etrafta her daim arıları besleyecek çiçek olacak!
Ve arılar geçen hafta bahçeye buyur ettiler. İsa dört adet kovanı kucağında taşıdı ve yurdun arkasındaki güneşi ilk gören yere yerleştirdi. Sonra bize sabırla arılara ilgili kısaca bilgi verdi, nasıl göz kulak olacağımızı anlattı.
İnanılmaz bir heyecan, muhteşem bir duygu! Ben hemen onlarla konuşmaya başladım tabii: “Hoşgeldiniz bahçeye, güzelce beslenin, güle güle büyüyün, sağlıklı, dayanıklı olun, şifalı ballar yapın, bereketli olsun ballarınız.”
Bu sabah erken kalkıp yazmaya başlamaya geceden niyet etmiştim. Niyetimle birlikte kalemi, defteri aldım ve arıların yanına gittim. Daha önce de kıyısından köşesinden değindiğim ve bugünlerde kendisini arıların varlığıyla sık sık hatırlatan bir konu var:
“ İşbirliği”
Bakalım bana neler söyleyecek, neler yazdıracaklar?
Kovanların iki metre kadar yakınında oturdum, uçuşan bu mucizevî yaratıkları izliyorum. Kimse kimsenin işine karışmıyor, herkes kendi işine bakıyor. Yaşamak için ellerinden geleni yapıyorlar. Bal üretmek için ne yapmaları gerektiğini içsel bir bilgi olarak nesilden nesile taşıyorlar. Çiçeklerin peşinden metrelerce uzaklara gidiyor, renkler- kokular onları nereden çekerse oraya doğru uçuyorlar.
Onlar da karıncalar gibi yuva için çalışıyorlar, kendilerinden olana kendilerince katkı yapıyorlar azımsamadan. Kendi varlıklarını eriterek yuvadaki peteğin, balın bir parçası oluyorlar, kimliksiz. Mükemmel işbirliğinin canlı örnekleri onlar!
Gözlemeye devam ediyorum. Hiçbiri şaşırıp da kovanın kapağındaki taşıma deliklerinden içeri girmeye çalışmıyor. Yuvalarının ağzını pek güzel biliyorlar, ilk kez uçuyor olsalar bile, çiçeklerden dönüp geldiklerinde yuva girişindeki arkadaşlarını görüp onların yanına gidiyorlardır diye düşünüyorum.
Aynı anda hem gelen hem giden arıları izliyorum. Birbirlerini saygıyla bekliyorlar giriş çıkış için. Dört kovan içinden kendi kovanlarını da tanıyorlar. Yuvadan çıkanlar önce kovanın etrafında küçük bir tur attıktan sonra uzaklara kanat çırpıyor. Geri döndüklerinde onları bekleyen yuvanın varlığına içsel bir güvenle özgürce uçuyorlar. Kimse aç kalmıyor, hepsi için bolca çiçek var.
Yakınlarına su içmeleri için bir kap koyduk, nedense bizim açık hava banyosundaki musluğa geliyorlar, yedisi sekizi damlayan suya üşüşüyor, musluğu açınca birkaç tanesi elimize düşüyor, düşenleri kurtarıyoruz, hatta birlikte banyo yapıyoruz, ne onlar korkuyor ne biz! Alıştık birbirimize!
Önceki yerlerinden buraya taşındılar, anında uyum sağladılar. Onları çiçekler ilgilendiriyor belli ki. Nasıl bir varoluş! Saygı duyulası bir sistem!
Teşekkür ederek yanlarından usulca ayrılıyorum.
Demek bunca yıl ormanın ve bahçenin bunca çiçeği, ağacı, saklı bir hazine gibi arıları beklemiş!
Emanet olarak gelmiş arılardan, kovanlardan ayrılmadan önce kendi kovanlarımızı edinelim de bari, onlar gidince kendimizi boşlukta hissetmeyelim. Hem Selahattin’in dedesi de arıcılık yaparmış rahmetli, oradan da geçmiştir bir şeyler elbet!
Biz bu arıları çok sevdik!
İşbirliği konusu burada bitmiyor elbet, devam edecek… O zamana kadar, çiçekleri, arıları, kovanı ve balı kalbimizde tutarak biraz üzerlerine tefekkür edelim, ne dersiniz?
Hepimize nasıl bir hazinenin içinde yaşadığımızı fark etme gücü dilerim.
YORUMLAR