Eski toprağın yeni misafirleri…
Camlar da takıldı, yeni ev süpürülüp silindi, bizi bekliyor. Her şey kolilendi, hassas eşyalar bizim araçla peyderpey taşındı. Toprağa kök salmış ve boy atmış bitkiler komşularımızın yardımıyla özenle sökülüp, kamyonetleriyle bahçeye taşınıyor, önceden açılmış çukurlara kısa sürede dikiliyorlar. Geriye büyük kamyonetle taşınacak büyük eşyalar ve koliler kalıyor.
Kedileri o gecelik Çıralı’da bırakmaya karar verip yola çıkıyoruz. Kediler mekâna bağlı canlılar, bir gün sonra getirsek bir şey olmaz. Hem Çıralı’ya tatile gelmiş arkadaşlarımız var, onları da yarın görürüz.
Kamyonet önde biz arkada, emektar aracımızla takipteyiz, kamyonetten dökülen saçılan bir şeyler olursa görelim diye. Neyse efendim, bahçeye varıyoruz, eşyalar boşaltılıyor. Tarihler 5 Nisan 2007’yi gösteriyor, güzel bir bahar akşamüstü. Eşyaların en acillerini evin içine taşıyıp geri kalan kolilerin üzerini yeniçağın süper kahramanı naylonla örtüyoruz. Ne de olsa bahar, her an yağmur yağabilir.
Bir arkadaşımız birkaç güne ambar aracılığıyla bize eski küçük benzinli jeneratörünü yollayacak, o zamana kadar aydınlanmamız güneşle şarj olan led ışıklı fenerlerimizle ve lüks ile olacak. “Lüks” denen şey, piknik tüpün ucuna monte edilen bir düzenek, cam bir silindirin içinde yakılınca ışık veren bir sistem, düğmesini kısıp açarak ışığı azaltıp çoğaltmak mümkün. Üstelik taşımak için sapı da var! Gerçekten lüks!
Aralardan rahatça yatacağımız yere geçebilelim diye iki kişilik yatağın suntadan karyolasını evin sağ tarafına yerleştirip kolileri üzerine istifliyoruz. Evde oda yok, arka tarafta, müzik dolabı ve kütüphanelerle ayrılmış yerde yatacağız biz. Yataklarımızı hazırlayıp yatmaya niyetleniyoruz saat onda, çok yorgunuz.
Derken bir telefon! Ayşe ve Michael, Levent’le birlikte Kaş’tan yola çıkmışlar Çıralı’ya bize doğru geliyorlarmış. Biz Çıralı’da değiliz ki! Hemen durumumuzu anlatıyoruz:
“Biz daha bugün taşındık Ayşecim, siz şimdi Çıralı’da kalın bu gece, biz yarın zaten Çıralı’ya geleceğiz, birlikte döneriz. Çok yorulduk da, erkenden yatıyorduk tatlım.”
Tamam, anlaştık! Yeni evimizdeki ilk gecemizde kedilerin eksikliğini hissediyoruz ama yer yatağımızda yorgun ve huzurlu bir şekilde mışıldıyoruz.
Ertesi sabah kahvaltıdan sonra ver elini Çıralı. Arkadaşları ziyaret edip, Ayşe’leri ve kedileri alıp iki araba Beycik’e dönüyoruz. İnşaat işlerinden sonra bahçemize ilk gelen araç ve konuklarımız!
Arkadaşlar hava kararmadan çadırlarını kuruyorlar, geceyi birlikte geçiriyoruz. Kediler yeni mekânlarını koklamakla meşgul.
Evin kuzeye bakan arka tarafına yapılan eğreti mutfak düzeneği güzel çalışıyor, buzdolapları tamirde olduğundan, yiyecekleri gölgeye yerleştirdiğimiz büyük tencerelerin, buz çantalarının içinde saklıyoruz. Çocuklar halimizi görüp yardım etmeye koyuluyorlar, yapılacak ne iş olduğunu soruyorlar. Mutfağın üzerini kışa girmeden naylonla kapayacaktık, haydi bakalım bu işe girişiliyor, inşaattan arta kalan 5’e 5 ve 5’e 10 santimlik tahtalardan mutfak sundurmasına iskelet çakılıyor, çatı kısmına da taban tahtalarından artan parçalar yerleştiriliyor. Üzerine, bu iş için aldığımız çok yıllık dayanıklı naylon, onun üzerine de Çıralı’da kullandığımız gölgelik seriliyor. Üzeri korunaklı bir mutfağımız oluyor birkaç gün içinde. Buzdolapları gelince onları da buraya yerleştireceğiz.
Açık hava mutfağımız
Bahçedeki duş tuvaletin olduğu demir konstrüksiyonun etrafını bezle çevirmemiz gerek. Taa Bodrum zamanından diktirdiğimiz minderlerden artan top halinde kilim desenli bir kumaş parçamız vardı, kapıların arkasında 14 yıl beklemekten biraz küf kokmuş diye atmak istemiştim, bizim müneccim Selahattin “atmayalım, lazım olur bir yerde” demişti, aklımıza o top kumaş geliyor. 5 kişi ellerimizle tutup banyonun etrafına kumaşı dolandırıyoruz. Ve mucize! Tam tamına kapının solundan başlayıp, köşeleri dönüp kapının sağında bitiyor kumaş. Tam göre!
Mutfak tamam, banyo tamam, sıra depo olarak kullanılacak 3’e 4 metrelik çadırı kurup üzerini naylonla örtmekte. Pek çok mutfak malzemesi, kitap, soba, radyatör ıvır zıvır şeyimiz yerleşiyor bu koca çadıra. Sağolsun Ayşe’ler bu işe de el veriyorlar.
Depo çadır
Evin içi dışı koli yığını. Ayşe bir teklifte bulunuyor: “Hazır buradayken bu kolileri yerleştirmeye de yardım edelim Ayşe abla, rahat rahat oturursunuz, yorulmuşsunuz siz, bize söyleyin hangi koli nereye gidecek, biz ona göre yerleştirelim.” O kadar yorgunuz ki hiçbir şey yapmaya halimiz yok. Ayşe doğru söylüyor. Başlıyoruz kolileri yönlendirmeye, önceden üzerlerine içlerinde ne olduğunu yazdığımız için yerleştirmek kolay oluyor: “Bu depoya, şu eve, bu mutfağa, şu evin altına, bu ardiyeye.” Ardiye dediğimiz, evin içindeki duş tuvalet için ayrılmış küçük odacık. Dışarıdaki banyoyu kullanacağımız için, şimdilik burasını ev içi deposu gibi kullanacağız.
Ohhh, sonunda ev eve benziyor. Sağ tarafta koltuklar, sol tarafta masa ve sandalyeler , geri kalan duvarlarda kütüphaneler ve dolaplar duruyor. “Yerleri de süpürüp silelim, tertemiz olsun” diyor Ayşe, “heeyyy, akşama da parti yapar kutlarız taşınmamızı!” Oyyyy, yine şahane bir teklif. Ayşeciğimle birlikte yerleri silip yemekleri hazırlıyoruz, ortalıkta eskiden kalma bir likör bulup onunla kutlamalara başlıyoruz. Sonra da elimize ne geçtiyse onlarla müzik yapıp dans ediyoruz.
Melekler var diyorum ya hep, gerçekten varlar. Bizim bir on beş gün daha yorgunluktan elimizin değemeyeceği işleri beş güne sığdırıp bizi mutlu ediyorlar. Daha ne olsun?
Ve huzur…
Dostluklarımıza da bereket olsun.
YORUMLAR