Orda bir ev var uzakta!
Yıllarca taş ev hayali kurduk, taş işçiliğini beğendiğimiz evlerin fotoğraflarını çektik, güzel örülmüş bir duvarın ustasının kim olduğunu öğrenip, memleketinde yapmış olduğu evleri görmek için taa Korkuteli’ne bile gittik. Fakat artık biliyoruz ki bir taş ev sahibi olmak için ne yeterince zamanımız var ne de maddi durumumuz. 2001’de almıştık araziyi, şimdi 2005 oldu. En iyisi bir ahşap evimiz olsun, hem çabucak yapılır hem de nefes alan bir evimiz olmuş olur.
Gelsin yine kâğıt kalem, istediğimiz evin ölçülerini belirleyip çiziyoruz. Bol pencereli olsun, kapıları da camlı olsun, güneş girsin her yerden, ayaklar üzerinde dursun evimiz, birkaç basamakla ulaşalım eve, toprağın üzerini kapatmaya kıyamıyoruz zaten, tek odalı olsun, kütüphanelerle ayırdığımız bölümde yatarız biz, açık mutfak olsun, yemek yaparken herkesten ayrı kalmama gerek kalmasın.
Tanıdıkların tavsiyesiyle bir usta bulunuyor, çıkan ölçülere göre ahşaplar sipariş veriliyor. Dışı “kapak tahtası” denen, biçilen tomruğun en dışta kalan parçalarından olacak, kapak tahtalarını bolca ısmarlıyoruz ki arazinin etrafını çevrelemek için de onları kullanalım. Telden çitle çevirmek için fiyat sormuştuk, arazinin etrafı 550 metre olduğu için bir hayli pahalı bir fiyat çıkmıştı ortaya. Hemen vazgeçmiştik, zaten telden hiç hoşlanmıyoruz deyip tahta çit yapmaya karar vermiştik.
Kısa sürede ahşaplar ve kapak tahtaları geliyor, ev yapılmaya başlanıyor. Birkaç günün sonunda evimizin dış kısmı hazır! Kapılar ve pencerelerimizin yapılması için Ahu, çit kazıklarımız içinse Hasan arkadaşımız para armağanlarını yolluyorlar sağolsunlar. Kısa sürede kapı-pencereler takılıyor, çit kazıkları da araziye yığılıyor. 10-15 santim çapındaki kazıkların kabuklarını soyuyoruz yaşlı keçiboynuzu ağacının gölgesinde, tam 270 tane!
Evin iç kaplamasını tamamlayamıyoruz, o yüzden de henüz taşınamıyoruz. Ertesi yıl Çıralı’daki lüks bir otelin sahibi olan arkadaşımız, otelin mutfağında çalışmak üzere iş teklifi yapıyor bana. Kabul ediyorum. Yaz boyu yanımdaki aşçı ile birlikte menüleri hazırlayıp yemekler pişiriyoruz. Allahtan yemek yapmaya bayılıyorum da, 12 saatten fazla ayakta durmak, üstelik sanayi tipi ocakların ve fırının çalıştığı küçücük, sauna gibi bir mutfakta onca zaman geçirmek çok koymuyor. Sabah 10 gibi gidiyorum, kahvaltıdan kalanları topluyoruz, personele yemek hazırlıyoruz, sonra akşamki menüyü belirleyip pişirmeye koyuluyoruz. “Patronumuz” da sağolsun bize hiç karışmıyor, şöyle yapın böyle yapmayın diye hiç bir söz etmiyor. Şansıma yardımcım da çok uyumlu, birlikte eğlenerek çalışıyoruz. Akşam yemeği sonrası ortalığı toparlayıp gece 12’ye doğru eve dönüyorum. Çok yoruluyorum ama mutluyum.
Önceki yıl arazide çukur açıp ağaç dikmeye başlamıştık, su borularını almış ve 800 metre uzunluğunda boruyla ana kaynaktan araziye suyu getirmiştik. Fakat toprak Çıralı’daki gibi kum olmadığı için pek çok yerde toprağı kazarken zorlanmış, koca koca taşlara, kaya bloklarına denk gelmiştik. Tahta çit yapmak için aldığımız çit kazıklarını toprağa yerleştirmenin hiç kolay olmadığını da görmüş olduk böylece. Sonunda çit yapmaktan tamamen vazgeçiyoruz.
Ben çalışırken Selahattin de birkaç günde bir gidip gelip diktiğimiz ağaçları suluyor. Sezon sonunda ağaçların yerlerine alışıp büyümeye başladıklarını görünce seviniyoruz.
Bakalım evi ne zaman tamamlayacağız, ne zaman taşınmak kısmet olacak? Yer aradığımız zamanlarda, âşık olduğumuz Tahtalı dağından nasıl ayrılacağız diye üzülürken, o bizi yakınına çağırmış meğer. Ne zaman onun eteklerinde yaşamaya başlayacağız?
O zaman gelene kadar onu Çıralı’dan seyretmeye, uzaktan sevmeye devam.
YORUMLAR