Çemberler zamanı…

Diyelim ki “an”ın içinde yolculuk yapıyorum, belki örgü örerken dalmış, eski bir anıyı düşünüyor, belki de kendi içimde bir fark ediş yaşıyorum. Tam çok önemli bir noktaya gelmişken birden aklıma bir şey geliyor!


”Bugün köpeklere kemik pişirmem lazım.” Saate bakıyorum, öğleni geçmiş, pişirmeye başlamak gerek ki akşamüstündeki yemek saatlerine kadar soğumuş olsun…


Ne düşünüyordum ki ben az önce, tamamen unutuyorum. Yakaladığım ipin ucunu elden kaçırıyorum.


“Bir şeyleri yapmak zorunluluğu” işin içeriği ne olursa olsun bir yerlerden dürtüklüyor, bir anda enerjimi değiştirerek bünyeme bir anlığına da olsa stres oluşturuyor. Sonrasında durumu fark edip ferahlatıyorum kendimi… “An” a gel Ayşe… An özgür alan… Ohhhh!



Hemen ayaklanıp tencereyi ateşe koyuyorum. Kesinti yok, akış devam ediyor.


***


Günler uzadı, bahar yağmurları yağmayınca bahçe sulanmaya başladı geç vakitlere kadar, çay içtik, masanın başına oturdum. Bilgisayarı açtım. Eyvah! Saat onbire çeyrek var! Yazımı yazmam lazım, daha kafamda oluşmadı bile!



Yemezler! Önceden alıştırma yapmışım, hazırlıklıyım ya, hemen derin nefesler aldım ve öylece bir süre oturdum. İşte o anda yine yeni bir alan açıldı, kendimi rahatlatıp “yazmalıyım”dan kurtardığım anda da başladım yazmaya.


***


Bizi “an”a getiren harika bir araç, kadim bir gelenek var: Çember… Tüm varlığımızla bir bütünün içinde olduğumuz, meli-malı’ların dışında, “an”ı yakaladığımız, zaman ve mekândan azade olduğumuz bir yer.


Elden ele geçen konuşma objesi, konuşmak isteyenin kendini rahatça ifade edebileceği, kendi uygun gördüğü süre boyunca elde tutuluyor, konuşma bitince sıradaki arkadaşa veriliyor bu obje ya da –bazı durumlarda önceden kararlaştırılmışsa- konuşmak isteyene gidiyor. Pas geçme, konuşmama hakkımız var olsa da konuşmamız teşvik ediliyor.


Konuşurken “ben” dili kullandığımız için, kendimizi ifade etmek, sorunumuz varsa ortaya koymak, konuşmaların akışıyla birlikte bir şeylerin çözülmesine, küçük aydınlanmalar, farkındalıklarla geçen şifalı bir sürece şahitlik ediyor bu çemberler.


Sohbet, toplaşmaların tutkalı. Her bir araya gelişte çember yapmak artık aranır hale geldi. Bahar şenliğimizde yeni arkadaşlarla çember yapmaya niyet ettik, alıştırmalar yaptık, çembere ısınma turları denebilir hatta.


İşte bu çemberlerden birinde küçük evin balkonuna örtüler serdik, sekiz kişi yere oturup kolaylaştırıcımızın açıklamalarıyla çembere başladık. Ay ışığı yeterince aydınlattığı için kapalı duran fenerlerden biri “çemberi aydınlatsın” dualarıyla ortaya kondu. Bir arkadaşımız feneri eline aldı, konuşmasına başladı, bir açmazını paylaşmak istedi, ilk kez çember yapıyordu, heyecanlıydı, yüreğini açtı ve kendini bize olduğu gibi anlattı. Eleştirilme, yargılanma kaygısı olmaksızın, kendi içinde yaşadığı çelişik durumu tüm açıklığıyla ortaya koydu.


Ortaya koydu derken tam anlamıyla bir “ortaya koymak”tan söz ediyorum. Bir çemberin merkezi etrafındaki her bir noktaya eşit uzaklıkta olunca böyle oluyor haliyle. Hepimiz yürekten dinliyoruz ve konuşan kendini sahnede ya da kürsüde konuşur bir halde bulmadığı için rahatlıyor, kimse kimseden farklı bir konumda değil, herkes eşit.


Hal böyleyken ve çemberde konuşulan çemberde kalıyorken, arkadaşımızın ortaya koyduğu durum üzerine hissettiklerimizi paylaştık onunla, bu daha deneme ya, her konuşmanın akabinde yeniden bir şeyler söyleme gereği duydu, demek ki daha bitmemiş anlatacakları.


Durum öyle bir hal aldı ki, arkadaşımız, sorduğu soruların cevaplarına her seferinde bir adım daha yaklaştı ve sonunda kendisini rahatlatan ana geldiğinde sorularının tamamını cevaplamıştı. Kendi kendisini yargılamalarından, kendine kızma, sevmeme hallerinden bir anda azad oldu. Hepimize bir ferahlama geldi, birer ohhh çektik. Herkesin enerjisi birleşince bir çözülme yaşandı. Oluşan bu çözülmenin rehavetiyle yol yorgunları uykuya dalınca çemberi bozulmuş saydık ve sohbete devam ettik.


Çemberin büyüsü diye bir şey var olsa gerek. Şifası bahçeden evrene yayıldı… O gece tarihlere arkadaşımızın balkon konuşması olarak geçti.


Dost sohbetlerinde çember alıştırmaları yapmak hepimize iyi geldi, tadı damaklarda kaldı eminim. İlk kez deneyimleyen arkadaşların da bundan böyle her fırsatta çember yapmak isteyeceklerine, çemberkolik olacaklarına güvenim tam! Böyle oluyor çünkü, alışkanlık yapıyor.



Evlerde, yuvalarda, okullarda, işyerlerinde çemberler kurulsun, herkes özgürce konuşsun, dikey yapılanma zamanları geçti, herkesin söz hakkının olduğu dost meclislerine dönelim diye geçiriyorum içimden. Forumlar bir yere kadar getirdi bizleri, bundan sonrasında çemberlerle ilerleyelim.


Şifalı çemberlerimize bereket olsun.









Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.