Aşk ormanında ağaç oyunu…
“Neden orman kafası” diye yazmaya niyet ettim günler öncesinden. Evrene yolladım dileğimi, kelimeler yollasın bana diye. Kalbime bir ateş düşürdü; ormana çağırdı.
Ormanın ortasındaki evimden çıktım, ormana gittim; “önce bir ağacı anlatmalısın” dedi çünkü.
Bazen bahçemin kıyısındaki bilge ağaçları ziyaret ediyorum, sarılıyorum onlara. O an içinden çıkamadığım bir durum olursa çözebilmem için yardım diliyorum. Bana söyleyeceği bir şey var mı diye duyabilmek için sarılıp kulağımı dayıyorum gövdesine. Sanki kafamı annemin göğsüne yaslıyorum; kendimi kollarına bıraktığımda bana “şefkat” diyor, teşekkür edip ayrılıyorum yanından.
Sonra dönüp şefkatle çözüyorum o anki yumağın düğümünü. Bazen de sevinçle koşuyorum yanına güzel bir habere heyecanlanarak; bana “kutla bunu” diyor; hemen dostlarla müzikle ve dansla kutluyoruz yaşananı, “an”ı.
Ulu bir servi ağacı göz kırptı bana bu kez. Önce sırtımı yasladım o yaşanmışlığa, sabırla duruşa ve güzelliğe. Güç aldım; dönüp sarıldım. O an bir kuş geldi; yakınlardaki bir daldan ötmeye başladı. “Orman benim aynı zamanda” dedi.
Ayağımın altındaki taş, etraftaki binlerce yeşillik ve çiçek, dalların arasından geçip gelen rüzgar da katıldı koroya; hepsi birden “ben de ben de” dediler. “Hep birlikte orman olunuyor, birimizi diğerimizden ayıramazsın ki. Burada güzel ve çirkini, iyi ve kötüyü unutmalısın. Burada işbirliği işler, yardımlaşma işler. Orman, ağaca sarılan sarmaşıktır; güneş ağacın gölgesini yere vurduğunda ‘daldaki aşk’tır; yaprakların gözeneklerinin açılması için şakıyan kuş, seni serinleten yaz gölgesi, baharın renkleri ve coşkusunun içinde gizli ‘yaşam’ olduğu kadar, çürüyen, yok olan ve ‘ölüm’ün içinde saklanan ‘yeniden ve yeniden doğuş’tur da aynı zamanda.
Umuttur, cesarettir, sabırdır, nefestir, arınmadır, şifadır. O an neye ihtiyacın varsa odur. Önce bir ağaç, bir taş olmalısın; sonra kuş, sonra yosun, sonra arı, sonra, sonra, sonra… Ama önce ‘sen’ olmalısın.”
“Ayağındaki terlikleri çıkar da öyle sarıl bana” dedi servi…
Öyle yaptım. O anda hem kuş, hem taş, hem de daldaki aşk oldum; ben kayboldum ve sonra hepsi ben oldum; bir serviydim artık ve bir süre öyle kaldım…
Nefes alıp verdim derin derin…
Ve ben daldaki aşk olduğumda, sarmaşık olduğumda hayatla ve bu aşkla sarhoş olduğumda, dizlerimin bağı çözüldü; titremeye başladım. Sonra hem ağaç hem de orman olduğumda, âşık olduğumuzda, aşk olduğumuzda, hepimiz BİR olduk; birlikte soluk alıp verdik ve her nefesimde dünyanın acılarını içime çekip, içimde temizleyip yeniden gökyüzüne geri verdiğimde ise ne ben vardım artık, ne ağaç ne de orman; kaybolduk; kayboldum. Kim kimmiş bilemedim.
Geri çekildim aniden; titremem bir süre daha devam etti. Servi “ellerini aç şimdi ve ayakta dur” dedi. Söyleneni yaptım…
Bir zaman da böyle kaldıktan sonra “insan” olmanın sorumluluğunu hissettim bir an ve dengede kalmaya çalıştım. Ayaklarım yere sağlam bastığında, tüm ağırlığımla kök salıp ağaç olduğumda ormanı anlamaya başlayabilirim belki.
İçimdeki orman özlemi gerçek oluyor. Ben ağaç olmayı öğreniyorum.
Şimdi diğer ağaçlarla tanışma zamanı…
Birlikte orman olacağım arkadaşlarımı merak ediyorum.
Şifa olsun…
Aşk olsun…
Benimle oynar mısın?
YORUMLAR