Bergen filminden bende kalanlar

En son ne zaman sinemaya gittiğimi gerçekten hatırlamıyorum bile. Bergen filmi ile açılışı yaptık. İzlemeyenler için bolca spoiler içereceğini şimdiden söyleyeyim.


Filmin çok mesajı var elbet, ama başat nokta malum: kadına yönelik erkek şiddeti. Son zamanlarda medyada “bu adam dövüyor ama bir sor neden dövüyor” vurgusuyla sürekli faili anlamaya çalışan tutum pek yok. Bir sahnede sadece Halis Serbest’in babasının da onu dövdüğünü duyuyoruz. Ama bundan da öyle travmatize olmuş gibi bahsetmiyor zaten. Hak veriyor babasına.


Filmi daha çok 'kadın neden buna tutuluyor, nasıl kaçamıyor, erkek şiddeti nelerden tetikleniyor?' üzerine odaklanıyor.


Bende kalan mesajların bir kısmını şöyle toparlamak isterim:


1. Babaları tarafından sevilmeyen kadınlar fail erkeklerle ilişki kurmaya daha yatkın olur

Bu önermenin muhatapları ruh sağlığı uzmanları olmalı muhakkak. Çocuklukta sevgisiz bırakılmış, ebeveynleri tarafından manipüle edilmiş, sağlıklı bağlar kuramamış kişilerin yetişkinlikte toksik ilişkileri ayırt edemediğini, bir tutsaklık çemberini sevgi addettiklerini biliyoruz. Uzmanlar bu konuda bas bas bağırıyor.


Öte yandan orada olmayan baba (absent father), baban yaşında adamla beraber olma; 'dad issue' denen nokta hala izaha muhtaç. Bu meselenin ne kadarı ebeveynlik pratikleriyle ilgili, ne kadarı toplumsal cinsiyet inşasıyla ilgili tartışmak lazım. “Arkamda dağ gibi babam” söylemine olan mesafe ile “babam hassas adamdır, kolay incinir” söylemine olan mesafeyi biraz oturup tartmak lazım.


2. Kadınlar ailelerinden onay alabilmek için evlenmek zorunda kalırlar

Bu tespite katılmamak elde değil. Çünkü bunun o kadar çok örneği var ki... Hani kesişimsel feminizm diyoruz ya, kimi kadınlar farklı alanlarda ayrımcılığı bir arada yaşıyor. Kürt kadınlar, başörtülü kadınlar, queer kadınlar ilave ayrımcılığa maruz kalıyor. Bu başlıklardan biri de bu coğrafyada bekar kadın olmak. Evli kadınlar görece ayrıcalıklı kalıyor. En azından ailenin ve tabi toplumun beklentisini karşılamış oluyorlar.


O öyle bir beklenti ki bir kez evlendi mi de bir daha boşanmamak teşvik ediliyor. Boşanmış kadın olmak bekar kadın olmaktan bile kötü maazallah. Toplumun ve onun en küçük birimi ailenin bakışı “en kötü evlilik bile evli olmamaktan yeğdir.” Sonra işte böyle ne güneşler batıyor.


3. Toksik erkeklik kendi parasını kazanan, güçlü kadın istemez

Halis önce Bergen’in arabasını alıyor elinden, senetlerini ödeyip onu borçlandırıyor kendisine. Sonrasında yüzüne vurduğu anda belirgin oluyor oyunu. Sonra mesleğini icra etmesine engel oluyor. Para kazanan, kendine araba alan bir kadın yok artık.


Sonra da her “ben senin istediğin hayatı yaşamayacağım, kendi mutluluğum için çaba harcayacağım” dediği anda dövüyor kadını. Toplumsal cinsiyete dayalı şiddet dediğimiz tam da burada işte. Kadınlar çalışmak istedikleri için, boşanmak istedikleri için, itaat etmedikleri için, istedikleri hayatları yaşamak istedikleri için öldürülüyor.


4. Şiddete meyyal adam eninde sonunda gerçek yüzünü gösterir

Bergen’in annesi (ve hatta babası da) ilk bakışta anlıyorlar Halis’in karanlığını, şiddete yatkınlığını. Bergen ne kadar şiddet yanlısı olsa da seven erkek sevdiğinin “saçının teline zarar vermez” sanıyor. Halis her dayaktan sonra defalarca özür diliyor, hediyeler alıyor. Ama durum değişmiyor. Dozunu arttırarak devam ediyor şiddet. Bu böyledir. Şiddet döngüsü kendini tekrarlar. Balayı dönemi denen, şiddet sonrası özürler/hediyeler sadece geçici bir evredir. Şiddet bir zaman sonra yeniden tırmanır.


Balayı evresinde bir zaman, piknikte büyük bir öfkeyle, yok yere çocukların topunu kesiyor Halis. Bergen o zaman fark ediyor balayı evresinin de “balon” olduğunu. Şiddete meyyal kişi eninde sonunda gerçek yüzünü ortaya çıkarır çünkü.


5. Yüze kezzap atma yaralama maksadı taşımaz, sosyal ölüme sürükleme maksadı taşır

Bu da yine cinsiyetli bir eylem. Siz hiç yüzüne kezzap atılan erkek duydunuz mu? Topuklarına sıkılır erkeklerin mesela. Tehdit manası taşır. Yüze kezzap atma halinde ise eylemin maruz kalanı kadınlardır. Kadınların güzelliklerine, bedenlerine bir tehdittir. “Madem ki sen beni istemiyorsun, benden başka kimseyle de olamayacaksın öyleyse. Sana öyle bir şey yapacağım ki kimsenin yüzüne bakmak istemeyeceksin.” Kadın hareketi, bu eylemin ayrı bir suç kategorisinde değerlendirilmesi için uzun zamandır mücadele ediyor. Kişinin bacağını yaralamak gibi bir suç değil çünkü. Manevi unsuru bambaşka.


6. Kadın dayanışması yaşatır

Bergen’in hayatı hep kadınlarla ayaklanıyor. Annesi sabahlara kadar dikiş dikiyor onu okutmak için. Her gittiği yere peşinden gidip ona arka çıkıyor. Müzik öğretmeni canla başla çalışıyor onu konservatuara sokabilmek için. Çalıştığı gazinodaki dansöz kadın sırdaşı, yoldaşı oluyor. Halis’in onu kapattığı evde başını dışarı uzatabilmesini sağlayan yine bir kadın komşusu. Hatice ablası onu ailenin diğer üyelerine karşı müdafaa ediyor. Bergen’in annesi “sen bu kızı sahipsiz mi sandın?” diye kükrüyor katil Halis’e. Bergen de hayatındaki kadınlardan güç alıyor, birçok başka kadın gibi.


Film bittiğinde kalan duygu öfke. Çiçek gibi bir kadının göz göre göre hayatını karartıyor bir adam. Üstelik ceza bile almıyor. Bu cezasızlık, bu fail aklayıcılık insanı öfkelendiriyor. Kim bilir ne var arkasında diyorsun. Ama öyle karmaşık bir sır yok, kadın düşmanlığı var.


İlaveten kadınların neden kaçamadıklarını, nasıl kaçamadıklarını da çok iyi ortaya koyuyor film. “Aman boşansaymış o da...” diye sırça köşkünden yargı dağıtanlara net bir mesaj veriyor. Gişesi bol olsun.

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.