Bir gün Mardin'in Dara köyünde tarihi bir su sarnıcının içinde hem küçüklere hem de büyüklere masal anlatıyor, bir gün Yaşar Kemal anısına Bursa'da... Bir başka gün bakıyorsunuz, Almanya'da 2. Verbale Uluslararası Hikaye Anlatacılığı Festivali'nde Türkiye'yi temsil ediyor; Türkçe-Almanca masallar anlatıyor. Kurucularından olduğu Seiba Uluslararası Hikaye Anlatıcılığı Merkezi'nde çocuklara "çocuk masalcılar"ve öğretmenlere "anlatan öğretmen" programlarıyla çocukların ve yetişkinlerin hayal dünyalarını geliştirmek için uğraşıyor. Yetmiyor, yakında Hindistan'ın ve dünyadaki hikaye anlatıcılığı camiasının önemli anlatıcılarından birisi olan Geeta Ramanujam'ı Seiba'nın davetlisi olarak ağırlamaya hazırlanıyor. Ramanujam, 12 Ekim'de hikaye anlatıcılığına giriş eğitimi verecek, Hint mitlerini anlatacak.


Geçen yaz, Uluslararası Knidos Kültür Sanat Akademisi'nde ressam ve heykeltraşlara hikayeler anlatmış, O'na "Sen sözcüklerinle renkli resimler çiziyorsun" demişler. "Hikaye anlatma sanatı, daha güzel nasıl anlatılabilir ki?" diyor. Pina Basuch'en kendisine rehberlik eden bir cümlesinin aklından çıkmadığını söylüyor: "Nasıl hareket ettiğiniz önemli değildir. Önemli olan sizi neyin hareket ettirdiğidir." Ve ekliyor:


"Aynı şey anlatım sanatı için de geçerli bence. Bana hikayeleri ne anlattırıyor? İşte o şey bedenime, sesime, enerjime form veriyor zaten. Aslolan onu bulmak..."




Dans ve tiyatro pedogogu. Masalla yatıp, masalla kalkıyor... Merak ettim sordum, niçin bu kadar çırpınıyorsunuz diye...


Ne zamandır masallarla birliktesiniz?

Aslına bakarsanız 2003’den beri bu alanda çalışıyorum. Önceleri Türkiye’de yaratıcı drama eğitimi aldım ve okullarda çocuklarla çalışmaya başladım. Bir yandan da dans ediyordum ve yaratıcı dansa ilgi duymaya başladım. 2006'da aklıma, yaratıcı drama ve dansı birleştirmek düştü. Bunun cevabını bulmak içi ustalara ihtyaç duydum ve yolculuğa çıkmaya karar verdim. Yollar beni Berlin’e götürdü ve 2008’de Berlin Sanat Üniversitesi'nde Tiyatro Pedagojisi mastırı yapmaya başladım. Yüksek lisans programında disiplinler arası çalışıyorduk. Yani hem dans hem de beden tiyatrosu üzerine çalışıyorduk. Ayrıca masal anlatıcılığı ile de burada tanıştım. Yüksek lisans programı bittikten sonra, yaratıcı dans alanında daha çok derinleşmek istediğimi fark ettim. Bu istek beni Berlin’deki önemli çağdaş dans okullarında birisi olan DOCK11’e götürdü ve orada 1 yıl süren yoğun dans pedagojisi, yaratıcı dans eğitimi aldım. Sonunda istediğim iki eğitimi tamamlamıştım. Öte yandan kalbimi de başka bir disipline kaptırmıştım: Hikâye anlatıcılığı. Bu aşk ve hocam Prof. Dr .Kristin Wardetzky’in desteği ile yeni bir eğitime başladım. Yine aynı üniversitede 2011 yılında açılan Sanatsal Anlatım-Eğitimde ve Sanatta Hikâye Anlatıcılığı bölümünü bitirdim. O süreçten sonra kalbimde yer etmiş tüm aşklarımın deneyim ve birikimlerini hikâye anlatıcılığı alanına entegre edip, kendi yolumu bulmaya karar verdim.





İçimizdeki sanatçıya dokunuyor


Dans ve tiyatro pedagogu ne yapar?

Dans ve tiyatro eğitimi almamış, ama kendisini bu sanatsal yollarla ifade etmek isteyen herkesle çalışır. Çocuklar, gençler, yetişkinler, yaşlılar. Joseph Beus’un da ifade ettiği gibi, her insanın sanatçı olduğuna inanıyorum. Aldığım eğitimde bu görüşü destekler. Ama insanlar kendi yaratıcı potansiyellerinin farkında olmayabilir veya sanatsal yaratım süreçlerini nasıl deneyimleyeceklerini, içlerindeki sanatçıyı nasıl açığa çıkartacaklarını bilemeyebilirler. Tiyatro ve dans pedagogu olarak bizim görevimiz, kişiye ve gruba uygun yöntemler yardımıyla insanların içlerindeki sanatçıya dokunmalarına yardımcı olmak ve yaratıcı süreçleri başlatmak.





Örneğin bir projeye başlarız ve başta elimizde herhangi bir metin veya herhangi bir koreografi yoktur. Temayı grup ile birlikte seçtikten sonra yaratıcı süreçler başlar. Bu süreçte kişilerin yaratıcı potansiyellerini dışlaştırmalarına yardımcı olacak oyunsu süreçlerler tasarlarız. Katılımcılar doğaçlama olarak kendi metinlerini yazar, şiirlerini doğurur, resimlerini yapar, biyografik veya kurgu hikâyelerini anlatmaya başlarlar. Ayrıca kendi hareket tasarımlarını da kendileri yaparlar. Ben onlara yanlarında durup rehberlik ederim ve aslında o yaratıcı süreçlerin başlaması için ilk ivmeyi veririm. Gerisini kendileri getirirler. Prova süreçlerinin sonunda elde edilen yaratıcı malzemeden bir performans sergilenir. Burada klasik anlamada tiyatro ve dans gösterisi yapmadığımızı özellikle belirtmek isterim. Çağdaş tiyatro ve dansın ifade olanaklarını kullanırız. Zaten aldığımız eğitim de bu yönde.


Yaşlılara da masal anlatıyorlar


Kurucularından olduğunuz Seiba bünyesinde neler yapıyorsunuz? Miniklere ve büyüklere masalları anlatır mısınız?

1.5 yaştan başlayarak her yaştan çocuğa ve yetişkinlere, yaşlılara masallar anlatıyoruz. Ayrıca eğitimler veriyoruz. Yurt dışından alanında uzman eğitmenleri getirtiyoruz ve Türkiye’deki hikâye anlatıcılığı alanının zenginleşmesi, farklı deneyim ve bilgilerin bu bilgi havuzuna akması için çaba sarf ediyoruz.


Kadın, erkek, çocuk... Sanırım herkes masal dinlemekten hoşlanıyor, değil mi? Kişiler, bu masallarda ne buluyor sizce?

Hepimiz yaşamın ortasında yönünü bulmaya çalışan yolcularız. Çoğu zaman yol ayırımlarına geliyoruz ve seçim yapmak zorunda kalıyoruz. Kahramanlarda masallarda yola çıkarlar ve sürekli seçim yapmak zorunda kalırlar. Örneğin yardıma ihtiyacı olan bir hayvana veya yaşlıya yardım edip etmemeyi seçerler. Kahramanlar hep yardım ederler tabii. Ama bu bir seçimdir. Bu seçimlerinin sonucunda yardım ettiği kişi veya hayvan, ki bunlar kahramanın rehberleridir, yardıma ihtiyaç duyduğunda kahramanın yardıma koşarlar. Bu bize hayatta yalnız olmadığımızı hatırlatır. Masallar, yardım dilediğimizde hayatın bize yeni kapılar açacağını, yardım elini uzatacağını anlatır. Yaşamın güçleri ile temas kurmamıza yardımcı olurlar. Bu güçler hem ruhumuzun derinlerinde yatan arketipal güçlerdir, hem de dış dünyada var olan güçlerdir. Her ikisinin de varlığını hissetmek, onların yardımını istemek hayatımızı değiştirebilir. Bize doğa (hem kendi doğamız hem de dışımızdaki doğa) ile bütünleşmiş, kendi güçlerinin farkında ve kendi yaşam hikâyesinin kahramanı olabileceğimizi hatırlatırlar. Algımızın hep dışa yöneldiği bu post modern çağda, yavaşlamaya ve ruhsal güçlerimizi, bununla beraber kutsal olanın deneyimini yeniden yaşamaya ihtiyacımız var. Masallar bize bunu hatırlatıyor. İçlerinde taşıdıkları derin semboller aracılığı ile bilinçötemize hitap edip, ruhsal güçlerimizi açığa çıkarıyorlar. Sanırım bu yüzden hem yetişkinler hem çocuklar bu kadar çok etkileniyor masallardan. Masallar bize karanlığın ortasında yakılmış bir ışık olup yolumuzu bulmamıza yardımcı oluyorlar. Ve onlar insan ruhunun dilini konuşabildiği için kalbimizin en güzel köşesine taht kurabiliyorlar.





Anlaşılmak ve bağ kurmak istiyoruz


Ya anlatmak? Dinlemek kadar anlatmaktan da hoşlanıyorlar mı? Örneğin ben, sanırım anlatmaktan hoşlanmazdım...

Bence herkes anlatmaktan hoşlanır. Anlatmak; kelimeler aracığılıyla bağ kurmak demek. İçimizdeki özel varoluşları, iç dünyamızı dışlaştırmak, dış dünyaya taşımak demek. Dinlemek de dış dünyayı içe aktarmak demek. Dış ve iç arasında sürekli bir iletişim var. Bu da bağ kurmadan olmuyor. Anlatarak ve dinleyerek sürekli bağ kuruyoruz bu yolla ve sürekli hep değişiyoruz. İnsanlar neden dile ihtiyaç duydu ve dili icat etti? Hep bu anlaşılma ve bağ kurma çabasından. Buradan baktığımızda hepimiz anlaşılmak ve bağ kurabilmek için sürekli hikâyeler anlatıyoruz.


Ama hepimiz profeyonel hikâye anlatıcısı değiliz tabii. Bu bir meslek ve her meslekte olduğu gibi bu mesleğinde ustalardan el alınarak öğrenilmesi gereken incelikleri var. Bu mesleğe gönül veren herkes bu incelikleri öğrenebilir ve anlatıcı olabilir bence.



Röportaj: Hayriye Mengüç


Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.