John Buchan’ın yazdığı, Patrick Barlow’un sahneye uyarladığı ‘39 Basamak’ adlı oyun, bundan 9 sene önce Mehmet Ergen’in çevirisi ve Mehmet Birkiye’nin rejisiyle Kent Oyuncuları tarafından sahnelendiğinde yer yerinden oynamıştı. Hakan Gerçek, Demet Evgar, Bülent Şakrak ve Okan Yalabık’ın harikalar yarattıkları oyun; izleyen herkesin kalbinde hiç silinmeyecek bir iz bırakmıştı. Geçtiğimiz ağutos ayında ‘Yaz Köşesi’ için kendisiyle buluştuğumda, o zaman oyunun yardımcı yönetmenliğini üstlenen Engin Hepileri, ‘39 Basamak’ı yeniden seyirciyle buluşturacaklarını müjdeledi bana. İçimde kelebekler uçuşuyor o günden bu yana. Nihayet heyecanlı bekleyişim son buluyor, ‘39 Basamak’ 18 Şubat’ta Zorlu PSM Drama Sahnesi’nde prömiyer yapıyor.

‘Yeniden oynayacağımızı biliyorduk’


Bu kez geçmişte Hakan Gerçek’in canlandırdığı Richard Hannay karakterine Engin Hepileri can veriyor. Oyunun yapımcılığını ise Hepileri, Evgar, Şakrak ve Yalabık’ın birlikte kurdukları Müşterek üstleniyor. Kendileriyle 1 ayı çok yoğun olmak üzere 2 aydır prova yaptıkları mekânda; Demet Evgar’ın kurduğu Hata Yapım Atölyesi’nde buluşup ‘39 Basamak’ı konuştum.


Evgar, “Bu oyunu son kez oynadığımız geceden kalma bir videomuz var. Herkesin yüzünden düşen bin parça. Birazcık benim yüzüm gülüyor çünkü bir gün bu oyunu yeniden oynayacağımızdan emindim. Telifini de almıştım” diye girdi söze. Hepileri, şöyle devam etti: “Oyunu yeniden sahnelemeyi hep düşünüyorduk. Bir akşam Mehmet Hoca (Birkiye) hepimizi bir akşam yemeğinde topladı. Hakan Abi (Gerçek) ‘Hadi yapın artık şu oyunu, benim rolümü de Engin oynasın’ dedi. O gün ‘39 Basamak’ın startını yeniden verdik. Hakan Abi de sesiyle bizimle. Oyunun içinde bazı konuşmalar var. Geçmişte onları ben yapıyordum. Şimdi Hakan Abi yapıyor.” Ekip, oyunun yetişmesi çok zor olan hızını oturtmak için her sabah oyunun hareket düzeninden sorumlu olan Alpaslan Karaduman eşliğinde 45 dakika spor yaparak başlıyor güne. Evgar, “Bazen kendimizi ilkokulda beden eğitimi dersindeymiş gibi hissediyoruz. Toplar havada uçuşuyor, taklalar atıyoruz, oyun çok sıkı bir kondisyon istiyor” diyor.


Hepsi ilk kez sahneye çıkacakmış gibi heyecanlı, bende de hem ‘39 Basamak’la yeniden buluşacağım hem de dördünü ilk kez aynı oyunda izleyeceğim için bir bayram havası... Anlayacağınız “Yaşasın” diye el çırpan çocukların sohbeti az sonra okuyacağınız... İşte rengârenk sohbetimizden yazıya yansıyanlar...

‘Hiçbir şeyi satmak üzerine kurmadık’

Oyunun kilit sorusunu size yönelterek başlayayım;‘39 Basamak’ nedir?

Okan Yalabık: ‘39 Basamak’ oyun boyunca peşinde koşulan ve ne olduğu merak edilen bir sır. Richard Hannay adında bir kahramanımız var, kendisi hayattan biraz sıkılmış. Bu sıkıntıdan sonra tiyatroya oyun izlemeye gidiyor, ardından da kendini İngiltere’de başlayıp İskoçya’ya kadar uzanan bir kaçma kovalamaca hikâyesinin içinde buluyor. Seyirci oyun boyunca bu kahramanın başından geçenleri, karşılaştığı insanları görecek ve sonunda ‘39 Basamak’ın ne olduğunu öğrenecek.


9 sene öncesinden biliyorum temposu çok yüksek, çok hızlı, oyuncaklı bir oyun bu. 1935’te Alfred Hitchcock’un çektiği filminde ne kadar karakter varsa, 4 kişi hepsini oynuyorsunuz. En sevdiğimden; tam bir deli işi!

Demet Evgar: Evet, deli mizahı! Bir kumpanya ve onun 4 oyuncusu var. Bu kumpanya, Okan’ın anlattığı hikâyeyi sahne üzerine taşımaya çalışıyor ama biraz eksikli bir kumpanya oldukları için bazı şeyler işlemiyor. Birçok aksilik oluyor. O aksilikler olurken arkada bir oyun daha dönüyor. Bir alt jenerasyondan genç arkadaşlarımız siyah eller olarak kotarmaya çalışan bu 4 oyuncuya yardımcı oluyor. Dekor dediğimiz bir baz var ama sürekli kapılar, masalar giriyor sahneye. Çok dinamik, hareketli ve çok farklı, güzel bir mizahı olan bir iş.

Bülent Şakrak: 40’a yakın rol var. Sadece Engin’in rolü sabit. Demet 3 karakteri oynuyor, Okan’ın ve benimkilerin sayılarını bilmiyorum. Sadece insan oynamıyoruz. Okan çalı bile oluyor.

Engin Hepileri: ‘39 Basamak’ bizim için müzikleri, dansları, ilginç koreografileri, kostümleri, kuklaları, gölge perdesi ve bir dönem komedisinin getirdiği belli klişelerin işleniş şekliyle müthiş bir dünya. Nerede ne olacağı hiç belli değil. Gerçekten deli mizahı! Mümkün olduğunda ciddi durmaya çalışarak espriyi yakalayan, içinde gerilimi de olan çok renkli bir iş.

B.Ş.: Tam da bu yüzden Mehmet Hoca (Birkiye), “Ben komedi yönetiyorum ama siz komedi oynamıyorsunuz” diyor.

E.H.: Hiçbir şeyi satmak üzerine kurmadık. Sahnede komiklik yapmıyoruz. Ne kadar hünerimiz varsa doğru bir rejinin içinde göstermeye çalışıyoruz. Bu, dünyanın birçok ülkesinde defalarca oynanmış, oynanan bir oyun. Rejiyle değişen bir formatı var. Mehmet Hoca’nın mizah anlayışı kimsenin tahmin edemeyeceği boyutlarda. Çoğunu izledim, dünyadaki örneklerinden çok farklı bir ‘39 Basamak’ bizimkisi.




‘Gözlerimizle anlaşabiliyoruz’

9 sene önceyle farklılıklar var mı?

D.E.: Hem de çok! O zaman Mehmet Hoca bazı şeyleri söylemiş ama ben algılamamışım. Şimdi o mizahı daha iyi algılıyorum.

O.Y.: Farklı tabii ki... Aynı olması zaten mümkün değil. Ne biz 9 sene önceki oyuncularız, ne seyirci 9 sene önceki seyirci...

Kent Oyuncuları’ndan sonra bu kez Müşterek’in çatısı altında buluştunuz. Birbirinin ciğerini bilen oyuncular olarak karşılıklı oynamak şahane bir duygu olmalı...

D.E.: Prova süreci boyunca her gün şükrettim bu lükse. Sıkı dost olmamızın dışında bizim tiyatro ve çalışma ahlakımız da örtüşüyor. Birbirimize karşı hep açığız, cebimizde bir şey biriktirmeden, çözüm odaklı yol alıyoruz. Ve Kenter Tiyatrosu’nun nasıl bir okul olduğunu her gün biraz daha iyi anlıyoruz.

B.Ş: Birine baktığın zaman gözlerinden ne söylediğini anlamanın dünyadaki herhangi bir maddeyle karşılığı yok. Oyunun yönetmeni hocamız, bizi elleriyle yoğuran adam. Hepimiz hısım, akrabayız. Herkes tarlaya gitti, kendi mahsulünü biçti, şimdi yine aynı evdeyiz ve bunun tadını çıkarıyoruz. ‘Ekranda çıldırmış bir nesil yetiştirmek için her şey mevcut’ Ekrandaki çoğu programda herkes birbirine bağırıp çağırıyor. Aşağılama, kötü niyet, şiddet gırla...

Ne düşündürüyor bu gidişat size?

Demet Evgar: Ben 6 yıl önce evimden televizyonu attım. Şımarıklık gibi algılanmasın, ben televizyon seyretmeyi beceremiyorum. Rastladığımda, o bahsettiğin görüntüler karşısında salyam akana kadar duruyorum. Televizyon çoğu insanın rutininde olan bir şey ve insanların bilinçaltlarına çok acayip şeyler yükleniyor. Çıldırmış bir nesil yetiştirmek için her şey mevcut ekranda. Kusur aramak da marifet olmuş durumda.


‘Kenter Tiyatrosu’na sahip çıkılmalı’

Yıldız Kenter’in, “Kenter Tiyatrosu’nu düşünmek bile istemediğim bir gelecek bekliyor” demesi öyle canmı yaktı ki... Buyurun bu ülkede sanata verilen değer!

Demet Evgar: Bir de bizi düşün Ece...

Bülent Şakrak: Biz oranın kokusunu biliriz. Çok sevdiğin bir yemeği yediğinde 7 saat sonra da tadı gelir ya damağına; öyle bir yerdir bizim için. Okuldan daha fazla zaman geçirdik orada. Çok acıklı bir durum. Zaten kendimizi ne kadar değerli hissediyoruz ki bu işi yaparak? Hocaların hocası bu cümleyi kurmak durumunda kalıyorsa biz ne diyebiliriz ki?

Okan Yalabık: O çatının altında 10 sene geçirmiş biri olarak içim burkuluyor. Bir şey yapılması şart! İnsanlar bu konuyu sahiplenmeli. Yatırımcılar sahip çıkmalı Kenter Tiyatrosu’na. Sanata destek veren yatırımcı bulmak çölde su bulmak gibi maalesef...

D.E.: Sanatı desteklemek yanlış anlaşılıyor. Sanatı desteklemek bilmem kimin tablosunu bilmem kaç dolara alıp duvarına asmak ve çocuklarına bırakmak değildir.





‘Popülariteyi düşünmeden yaşıyoruz’

Hepiniz popüler oyuncularsınız ama popülaritenin büyüsüne hiç kapılmadınız...

Demet Evgar: Çok şükür. Ben hâlâ biri gülerek yanıma geldiğinde “Acaba nereden tanıyorum?” diye düşünüyorum. Popülariteyi düşünmeden yaşıyorum.

Bülent Şakrak: Hepimiz öyle yaşıyoruz, bizim tek derdimiz oyunculuk.

Engin Hepileri: İşini edebiyle yapmak çok önemli. Bunu başaranlar kalıcı oluyor.

D.E.: İnsan popülerliğin peşinde koşmamalı, geleceği varsa o insanın arkasından gelmeli. Yaptığın işte hayatın bir işçisi gibi çalışmadığında tıkanırsın. Popülerlik mesleğin haline geldiğinde ne yapacağını bilemezsin.

‘Oyunculuk TV ürünleri üzerinden tanımlanmamalı’

Ortalık oyuncu kaynıyor. Bir yanda ‘mış gibi’ yapanlar, diğer yanda sizler gibi canlandırdığı karakter olanlar var ama hepiniz oyuncu olarak anılıyorsunuz. Bu durum ne hissettiriyor size?

Bülent Şakrak: Ben takılmıyorum buna, olan kendini belli ediyor zaten.

Okan Yalabık: Oyunculuk “Ben insanım” diyen herkese kapıları açık olan bir meslek, insanın içinden çıkan... Ama oyunculuk müessesesini sadece televizyon ürünleri üzerinden tanımlamaya karşıyım. Bu, bir yolculuk. Başlarsınız, kendinizi geliştirirsiniz, meslekle ilgili bir şeyleri dert edinirsiniz ve böylece bir yere gelirsiniz.


‘Düğünde, cenazede her yerde beraberiz’

20 yıllık bir dostluk sizinkisi. Biraz anlatsanıza birbirinizdeki yerinizi...

Bülent Şakrak: Demet çocuklarımın halası, Okan ve Engin de amcaları. Düğünde, cenazede, her yerde beraberiz. İhtiyaç anında camı kırınız durumu! Hep burada olacağız birbirimiz için. Çok duygusal, romantik ve sıkı bir bağ bu.


Ceyda Düvenci’yle evlendiğiniz gün altına ‘erkek tarafı’ yazıp bir fotoğraf paylaşmıştınız.

B.Ş.: O fotoğraf her şeyi anlatıyor.

Okan Yalabık: Gerçekten anlatıyor. Demet ve Engin çalışıyor, ben uzaktan bakıyorum. (Kahkahalar) Gerçekten her yerde beraberiz. Bu çok büyük bir şans, tadını çıkarıyoruz.

Engin Hepileri: Beraber iş yapmasak da beraberiz.

Demet Evgar: Birbirimize kalplerimizi tamamen açabiliyoruz, ellerimiz hep birbirimizin üzerinde...




‘Bütün rağmenlere rağmen tiyatro!’

Tiyatroyu hiç bırakmayan oyunculardansınız. Kimileri diziyle tiyatronun birlikte yürümediğini söylüyor, öyle mi gerçekten?

Bülent Şakrak: Bunun ukalalığını yapmaktan çok hoşlanıyorum; evet tiyatroyu hiç bırakmadık. Demet ve Engin tiyatro kurdu, biz hep oynadık. Bence cesur çocuklarız ve ben bundan şeref duyuyorum, olamayanlar için de üzülmekten başka bir şey yapamıyorum.

Demet Evgar: Başka işlerden ne kazandıysak tiyatroya yatıranlardanız.

Engin Hepileri: Bu ülkede herkesin en kolay yaptığı şey, “Ama o öyle oluyor, onun için de ben yapmıyorum” demek. “Dizi çekerken tiyatro yapmak çok zor” diyorlar. Hiç zor değil! Set saatini biliyorsun, ona göre provaya gidiyor ve sahneye çıkıp oyun oynuyorsun. Biraz yoruluyorsun ama yorulmayacaksan zaten yapma bu işi! Biz hayata bu işi yapmak için başladık. O zaman bütün rağmenlere rağmen yapalım! Salon mu yok, üretelim. Bak üretiliyor da işte, ne çok alternatif sahnemiz oldu. Gerekirse çıkar sokakta daoynarız oyunumuzu!

‘Yüzümüzü umuda dönmeliyiz’

Engin bir sürü alternatif sahnemiz olduğundan bahsetti. O sahnelerin çoğunu pırıl pırıl gençler açtı. Ne düşünüyorsunuz arkanızdan gelen genç kuşak tiyatrocular hakkında?

Demet Evgar: Hoşgeldiler, iyi ki geldiler...

Okan Yalabık: Tiyatro son 5 senede çok güzel bir ivme aldı. Umutsuz söylemler artık eski söylemler... Bizler yüzümüzü umuda ve işimize dönmeliyiz. Evet, bir sürü alternatif sahnemiz oldu; arkadan pırıl pırıl gençler geliyor. Onlara gıpta ediyoruz, onlardan feyiz alıyoruz.


Röportaj: Ece Saruhan

Fotoğraflar: Hasan Örnekoğlu

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.