Cannes’da onca güzel var, boyu bosu ve sıcak gülümsemesiyle Azra terasta hemen kendini hissettiriyor. İlk kez kırmızı halıda yürüyecekti ama hiç heyecanlı görünmüyordu. Ancak işin aslı öyle değilmiş. L’Oreal Paris güzellik elçisi Azra Akın’la Cannes’da buluştuk; ilk kırmızı halı deneyimini ve yeni dizisini konuştuk.


İlk kez yürüyenler çok heyecanlanıyor ama sen çok rahattın sanki, yoksa “Gel sen bana sor” mu diyorsun? Öyle mi düşünüyorsun?

Herhalde heyecanımı iyi sakladım. (Gülüyor.) Ama belki şu etkili oldu, ben gerçekten anı yaşamaya, tadını çıkarmaya odaklandım.


Dizi başladı ve ardından Cannes geldi. Cannes’da olmak nasıl?

Cannes benim için çok özel bir deneyimdi. L’Oréal Paris güzellik elçisi olarak bu heyecanı tatmak çok güzel. Çok güzel ağırlanıyoruz. Diğer güzellik elçileriyle çok güzel vakit geçirdik. Tam bir aile gibiyiz, birbirimizin heyecanına ortak oluyoruz. Bir de 19 Mayıs’ta Cumhuriyet’imizin kurucusu Atatürk’ün bizlere armağan ettiği ‘Gençlik Bayramı’nda kırmızı halıda yer almak, ülkemi temsil etmek benim için çok anlamlıydı. Tüm dünyaya Türk kadınının zarafetini, başarılı duruşunu ve özgüvenini göstermeye çalıştım. Bu, deneyimi daha da özelleştirdi. Sevdiğim ve saygı duyduğum yıldızlarla bir aradaydım. Tek kelimeyle özetlemem gerekirse benim için tüm gece bir “ışıltı”ydı.






‘Dakikalar bitmiyor’






Nasıl bir ritüel bu?

Tam anlamıyla kendimi Külkedisi gibi hissettim. Ama tek farkla; bir peri değil, birçok peri tarafından hazırlandım. Tüm süreç çok büyük bir özveri ve titizlikle ilerledi. Global uzmanlar süreci büyük bir titizlikle yönettiler. Kırmızı halıda ilk defa yürürken kusursuz görünmek için dünyanın en önemli modacılarından Franco Kauffman’ın elbisesini giydim. Epey yoğun bir programımız vardı ama hiç yorulmadım. Çekimler, hazırlık aşamaları hepsi çok keyifliydi.






Onlarca fotoğrafçıya sadece birkaç dakika içinde harika pozlar vermek zor olsa gerek, zira aynı anda 3 celebrity poz veriyor ve fotoğrafçılar sen arkanı diğer tarafa döner dönmez diğerini, yüzünü dönen ünlüyü, çekmeye başlıyor. Ben soruyu sorarken zorlanıyorum, oradaki dakikaları sen anlatır mısın?

Oradayken dakikalar bitmiyor gibi hissediyorsun, bitince de “Ne çabuk bitti” diyorsun. Çok keyif aldım, heyecanlandım, adrenalin yükseldi, bunlar benim en sevdiğim duygular. Ayrıca bizi profesyonelce yönlendiriyorlar, bir sorun yaşanmıyor yani.






Kimlerle tanıştın burada?

Andie MacDowell, Doutzen Kroes, Isabela Fontana, Megan Gale ile bire bir tanıştım. Kırmızı halı seremonisi öncesinde Doutzen Kroes ile güzellik sırlarımızla ilgili keyifli keyifli sohbet ettik. Yakından çok daha güzel ve inanılmaz sıcak birisi. Denis Villeneuve’nin Sicario filminin galasında da filmin oyuncuları Emily Blunt, Benicio Del Toro, Josh Brolin ve Jon Bernthal ile birlikte yürüdüm. Bu da benim için çok keyifli bir andı.






Bir gün filminle yürürsün belki...

Bilin ki o gün geldiğinde benim hayatımdaki en mutlu günüm.





Cannes’da röportaj yaptığım bütün kadınlara sordum. Siz burada güçlü ve güzel kadını temsil ediyorsunuz. En güçlü ve güzel kendinizi ne zaman hissediyorsunuz?

Ben gücümü kendim gibi olarak kazanıyorum. Böyle durumlarda, kendime içimden tekrarladığım, telkin edici cümle “Azra kendin ol”. İnanın bunu herkese öneririm, kendiniz gibi olduğunuzda her şey daha güzel. Ve ben kendimle barışarak, kendimi severek güzel hissediyorum.






Türkiye’de seni Cannes kadar heyecanlandıran bir etkinlik var mı?

Ben film festivallerinde, misafir olarak katıldığım film galalarında çok heyecanlanıyorum. Rol alan oyuncuların heyecanını içimde hissediyorum. “Ne güzel” diyorum. “Şimdi emeklerinin karşılığını izleyecekler.” ‘Oyunculuk kariyerimde çok şanslıydım’






Son röportajımızdan sonra yeni bir diziye başladın, nasıl gidiyor Poyraz Karayel?

Poyraz Karayel benim için çok özel bir proje, seyirciye bu kadar dokunan bir projede olduğum için çok mutluyum. Oyunculuk kariyerimde çok şanslıydım, hep çok güzel ortamlarda, çok keyifli ekiplerle çalıştım. Poyraz Karayel’de de çok iyi bir enerji yakaladık. Çok destek oldular, dostluklarını esirgemediler. Bu da insanı motive ediyor her türlü zorluğu da kolaylaştırıyor.






Diziye ortasından girmek zordur oysa...

Hızlı bir giriş oldu, teklifi almamla kendimi sette bulmam an meselesi... Buna rağmen çabuk alıştım, bunun için ekibime teşekkür ediyorum. Genelde her ortama çabuk adapte olabilen biriyim, bu özelliğimin de faydasını gördüm.






Poyraz Karayel’de aşkı uğruna birçok şeyi göze alan Çiğdem karakterini canlandırıyorsun, sen aşk uğruna neleri göze alabilirsin?

Aşk zaten fedakârlık gerektiren bir durum. Tabi iaslında fedakârlık sınırı tartışılabilir. Ama Çiğdem’in her zorluğa ve uyuşmazlığa rağmen, aşkına karşı duruşunu hatta inadını seviyorum.

Şunu göze alamam” gibi şeyler söylemek mümkün mü aşk söz konusu olunca?

İnsan zarar gördüğünde durmalı...






‘En mutlu zamanlarım...’






Oyunculuğu özlemiş misin?

Çok özlemişim. Bazen düşünüyorum da aslında en mutlu zamanlarım oyunculuk yaptığım zamanlar. Ben sanırım sahne insanıyım, çocukluğumda içimde bu istek vardı, hatta okulumda bolca deneyim yaşadım. Ben hem sinemayı hem sahneyi çok seviyorum. Kendimi özgürce ifade edebileceğim ortamlar arıyorum.






Bu sezon çok az dizi tuttu onlardan biri Poyraz Karayel, dizi sektörünün şu anki durumunu nasıl değerlendiriyorsun?

Ben açıkçası bu duruma çok üzülüyorum, bir dizi hayata geçirilirken çok fazla emek harcanıyor ve bu emekler 3-4 bölüm sonra bir kalemde siliniyor. Bunun nedeni her zaman projenin kötülüğü değil bence, bir matematik var ve o tutturulmaya çalışılıyor galiba.






Röportaj: Aysun Öz

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.