Televizyonda neredeyse boş sezonunuz yok, dizi bitmeden mi yeni teklifler almaya başlıyorsunuz?


Kısa bir ara olmadı aslında. Önceki dizim nisanda bitti, araya 7 ay girdi çok kısa zaman değil. Bir dizi bitiyor. Piyasada bittiği duyuluyor. Teklifler geliyor.




“Ara vereyim yüzüm eskimesin, yüzümü dinlendireyim” gibi düşünceleriniz hiç olmadı mı?


Hiç öyle düşünmedim. Farklı farklı roller oynadım. Bunu oynayabilecek düzeyde olduğumu gösterdim. Yapımcılara seyircilere. Kamera şakasıyla başladım ben bu işe. Sonra “Güzel Günler” dizisinde orada bir mahalle delikanlısını oynadım. Yaptığım enteresan işlerden biri “Serseri”dir. Orada absürt komedi oynayabildiğimi gösterdim. “Köpek”te sert ve sıradışı bir adamı oynadım. “Beyaz Gelincik”te ağaydım. Farklı karakterleri ortaya koyabilirsen yüzünün eskimesi diye bir şey yok. Şöyle bir handikap var, bir zamandır zengin işadamı rolleri oynuyorum hep öyle roller denk geliyor.




Seyirci öyle istiyor demek ki...

Bilmiyorum. Seyircinin ne istediğini bilemiyorum. Seyircinin ne istediğini kimse bilmiyor. Eskiden bir parça bilirdik ama şimdi bilmiyoruz. Yapımcılar dahi bilmiyor. Kanal genel müdürleri de bilmiyor. Reyting sistemi çok değişti.




“Sektör değişti”


Aynalı Tahir’den bugüne Türk dizi sektörü nasıl ilerledi?

Çok ilerledi. İlk başladığım günden beri çok şey değişti. Hem senaryo açısından hem teknik hem oyunculuk açısından. Oyuncuların ya da setin rahatlığı açısından. Eskiden set kamyonlarının arkasında üstümüzü değiştirirdik karda kışta, buz gibi yerlerde. Gazete kâğıdına yüzümü sildiğim günleri hatırlıyorum. Ne karavan vardı ne bir şey.




Oyunculuk kalitesi de değişti mi?


Tabii ki değişti. 15 sene oynadığım şeyi izlediğimde bakamıyorum nasıl yapmışım diye. O zamanın şartları öyleydi. “Serseri” ve “Beyaz Gelincik” hariç. Sistem her şey çok değişti. Seyircinin de bu sektörün gelişmesinde önemli payı var. Bunda en büyük adımı atan da TMC’nin sahibi Erol Avcı’dır. O değiştirdi bir sürü şeyi. Dizilerimiz Ortadoğu ve Balkanlar’a yayıldı. Dünyaya yayılması için Amerika kalitesini yakalamamız lazım. Hindistan’da da New York’ta da izlenecek diziler için iyi senaryo yazılması lazım. Oyunculuk eksiklikleri giderilebilir.




Birkaç başrol oyuncusunun aldığı yüksek ücretin dizi kalitesini düşürdüğü iddiasına katılıyor musunuz?


Hayır katılmam. Niye katılayım ki? Gerçek öyle değil. İyi iş yaparsan tutuyor. İyi iş yaparsan o ücreti karşılıyorsun. Reyting iyi geliyor. Ortalama iş yapıyorsan ona göre. Dolayısıyla iyi senaryo yazarsan sadece iki ünlü olmuş adamı ekrana koyup kötü çekersen, kötü senaryoyu dayarsan, hiçbir şey olmaz. O devreler geçti. Ekip işi artık.






Kıvanç Tatlıtuğ’un bile dizisi yayından kalkabiliyor, star tek başına yetmiyor...

Ben şimdi onu söyleyemem. Yalnız Kıvanç değil bir sürü kişi. Artık kişiler değil işler başarılı oluyor. İlk bölüm ya da ilk 20 dakika seyirciyi ekranda senin söylediğin sebep yüzünden tutabiliyoruz, Kıvanç’ı, beni, Bülent İnal’ı ya da Kenan İmirzalıoğlu’nu görünce ne yapmış diye izliyor. Eğer iş kötüyse bakmıyor. Al Pacino da olsa bakmaz. Al Pacino’yu Türkiye’de kaç kişi tanıyor? Al Pacino’ya dizi yaptırsan iyi proje değilse 4 bölüm sonra kalkar.




Yeni bir hikâyeye başlıyorsunuz. Nasıl bir iş?


Güzel bir iş. Hikâyesi aslında çok bilindik. Ama bazen bilindik hikâyeleri iyi anlattığında güzel oluyor. İyi bir senarist iyi bir yönetmenle çalışıyoruz. Ekibimiz iyi. Merhametli bir adam. Acımasız bir adamı Ali Kaptan’da oynadım. Onda da kendimi sevdirdim. Sevilen ilk kötü adamım.




Nurgül Yeşilçay’la nasıl bir araya geldiniz?


Daha önce denk gelmemiştik. Ben Nurgül’ün oyunculuğunu çok beğeniyorum. Burada da çok güzel bir uyum sağladık. Nurgül de benim gibi karşısında oynayana pas veren bir sanatçı.



Dizi için kaç kilo verdiniz, bunun için nasıl bir yol izlediniz?


Diyetisyene gitmedim. Herkes kendi vücudunu bilir. Neyin sağlıklı olup olmadığını hepimiz anamız babamızdan biliyoruz. Yediğime dikkat ettim ve çok yüzdüm. Ekmeği, şekeri, tuzu kestim. İrade meselesi. Bu iş için 10 kilo verdim.




Dizilerin yayından kaldırılması oyuncuları nasıl etkiliyor?


Oyuncuları çok etkilemiyor. Oyuncular kenara birikim koyabiliyorlar. Asıl yaralananlar teknik ekipler. Birden 3-4 ay boş kalınca eve bir şey götürememek çok zor. Çok üzücü. Eskiden diziler bu kadar kaliteli değildi. Şimdi yayından kalkan her dizi kaliteli. Birinci bölüm için en az 3 ay çalışılıyor. Yapımcılar bu konuda birlik oluşturmalı. Bir dizi yayından kalkıyor, inşaatçılıktan gelip yapımcı olmuş adam hemen yerine ucuz bir dizi veriyor. Herkes yapımcı olmamalı.


“Artık sokaklardan çok sıkıldım”


Diğer oyuncuların çok görüldüğü yerlerde görünmüyorsunuz.


Çekim olmadığı zamanlar neler yapıyorsunuz? Cihangir’e 10 senedir gitmedim. Set olmadığı zaman evime gidiyorum. Çocuğum var, karım var, annem babam var. Evlenmeden önce çok gezerdim. Sıkıldım da artık sokaklardan. Kafamı dağıtmak isteyince dışarı çıkıyorum. Artık içki de içmiyorum, evde olmayı seviyorum.




Alkolü bırakmanız çok konuşuldu. Bunu açıkladığınız için konuşulmasının aleyhinize olduğunu düşünmüyor musunuz?


Bana ne, beni ilgilendirmiyor ne düşünüldüğü. Doğrusunu yaptım, açıkladım, niye saklayayım ki? Bunun saklanacak yanı yok ki. Beni o halde bir sürü insan gördü. Beni seven biri varsa bıraktığıma sevinir diye düşünüyorum. O halim ne kadar üzdüyse, bıraktığıma da o kadar sevinsinler. Dürüst oldum hep, yalan dolanla işim olmaz.

“Saygı aşktan daha önde gelir”




Eski şöhretler kendine âşık hayranlarını kaybetmemek için evlenmez veya evliliklerini gizlermiş, sizin böyle endişeniz hiç olmadı mı?


O aşk değil hayranlık. Onlar sana değil yaptığın işe, yarattığın karaktere hayranlar. Ben inanmıyorum. Eskiden olan şeyler değişti bir de. O zamanki hayranlar yok artık.




Güçlü bir aşk hikâyesinin kahramanısınız. Sizce 20’li yaşlardaki aşkla bu yaşlarınızdaki aşk farklı mıdır?


Aşkın yaşı olmaz ki. Aşkın ne demek olduğunu ben bilmiyorum. Bence kimse bilmiyor. Bu konuda binlerce kitap yazılmış, binlerce film yapılmış. Aşk denen şeyin yaşı da olmaz, tarifi de olmaz. Bence aşk bir tutku. Sevgi, saygı aşktan daha önde gelir mutlu ilişki için. Hele saygısız hiçbir şey olmaz. Bir ilişki sadece saygıyla yürüyebilir. Sadece sevgiyle yürüyemez.





Aşkı canlı tutmak için, sevgi, saygı yeterli mi?


Evlilikler çatır çutur bitiyor günümüzde. Tutku da sevgi ve saygının üstüne bir şey koyabilmekten geçer. Üç kardeşler. Birbirine bir şeyler öğretebilmeli, bir şeyler paylaşabilmeli insanlar. Birbirini sevmeliler. Sevmek, saygıyla aşktan önde gelir. Ama tutku ve ten uyumu da çok önemli. İstediğin kadar sev, o ten uyumu yoksa başlamıyor, başlasa da yürümüyor.




Ünlü, yakışıklı ama evli bir adamken aşkınızı nasıl canlı tutuyorsunuz? “Birine âşık olursam” korkusu yaşıyor musunuz?


Hiç öyle bir korkum yok. Ben mutluyum. Bu mutlulukla mutsuzlukla ilgili. Antenini açmakla ilgili bir durum. Eğer mutsuzsan antenini açarsın. Antenin açık olur. O zaman etraftan gelen elektrikleri, enerjileri alırsın. O zaman da gerçekten birine âşık olabilirsin. Evliyken de olabilirsin. İlla bir elektrik çarpar. Ama mutsuzsan olursun. O aman antenlerin açıktır çünkü. Mutluysan anteni kapatırsın ve etrafındakileri görmezsin. O elektriği alacak antenin yoktur.






“Akarım olsun diye ticarete girdim”



Oyunculuk dışında ticari yatırımlar yapıyorsunuz, nasıl gidiyor?

Yaptığım et işi iyi gidiyor ama öbür iş çok iyi gitmiyor nedense. Gidecek ama bazen sabırlı olmak gerekir. Börekçi dükkânı bile açsan başında durman lazım. Başında duramadığım için iyi gitmiyor belki. İşadamı olsa mesleğim kesin başarılı olurdum. Diğer iş iyi gidiyor. Gıda işi bitmez, insanlar yeni kıyafet almadan yapabilir ama yemeden yapamaz. O nedenle gıda işine girdim. Şimdi bir de restoran açacağım. Acarkent’in orada. Ustayı da Adana’dan getiriyorum.



Dizi oyunculuğunda bu kadar yoğun çalışırken neden bir yandan da mağazacılık ve gıda işine girdiniz?

Ben oyuncuyum, mesleğimi bedenimle yapıyorum. Allah korusun, şuradan çıkınca bir araba çarpsa bana kim bakacak? Kim bir rol verecek? Bir rahatsızlık geçirirsem ben nereden para kazanacağım. Bu yüzden ticarete girdim. Bana bir şey olursa bir yerden akarım olsun. Hayatımı devam ettirebileyim. Sebebi budur, yoksa çok merak ettiğimden değil. Altın bileziğim oyunculuk, oldu bir şeyler ters gitti, bunun için. Daha çok para kazanma düşüncesi değil. Ben öyle ondan bundan isteyebilen bir insan da değilim. Kimseden bir şey istemedim.


“Büyüten annesidir”



Bilmeden birbirinin çocuğunu büyütmüş iki kişinin hikâyesi var. Bir gün çocuğunuzun aslında başka birine ait olduğunu öğrenirseniz ne yaparsınız?

Hiç dert değil benim için. Brecht’in meşhur Kafkas Tebeşir Dairesi oyunu da bu konuyu işler. Çocuğu doğuran değil büyütendir annesi. Kimin doğurduğu çok sorun değil. Çok bilindik bir hikâye, bu bilindik şeyi çok güzel anlatmak gerek, o zaman seyirci çok keyif alır. Biz de iyi yaptığımıza inanıyoruz.


Röportaj: Bülent İpek

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.