Normal bir gün. Kirman okuldan eve dönüyor. "Sakın sesini çıkarma" deyip üstüne çullanıyor Hüseyin Efendi. Annesi gelince ona koşuyor. Cemile bunu yanına bırakmayacağına yeminler ederken Hüseyin Efendi gevrek gevrek gülüyor. "Hadi git polise de gör gününü! Seni de orada becersinler! Kimi inandıracağını sanıyorsun?" Dayak yiyor. O gece bembeyaz çarşaflar seriyor Cemile, Kirman'ı koynuna alıp yatıyor." Sabah oluyor. "Kimseye anlatma" diyor Cemile. Kirman'ın ısrarı boşuna.


Hüseyin Efendi'nin ziyaretleri rutine biniyor. O Kirman'ın odasından çıkınca içeri Cemile giriyor. Başlıyor vurmaya bağıra çağıra, "Neden toplamadın ortalığı, bulaşık öyle mi yıkanır?" Annesine kızgınlığı Hüseyin Efendi'ye olan kızgınlığını geçiyor. Bu kızgınlık düşmanlığa dönüşüyor. “Evin içinde kızından kuma yaratıyor" Cemile. Durumu öğrenen komşunun gözünde "O yolun yolcusu" oluveriyor Kirman.


Hayat acımasız ama Kirman'ın daha fazla kaybedeceği bir şey yok. Evleniyor, çocukları oluyor. Çalışıyor, para kazanıyor, kendini kimselere ezdirmiyor. Zillet, yıllarca tecavüze uğradığı hayata meydan okuyan bir kadının gerçek hikâyesi...


Zillet'in yazarı Ülkü Burhan, gerçek bir hikâyeden yola çıkarak yazdığı romanın kahramanını tanıyor. Röportaj biterken imzaladığı kitaba “Mağlubiyetin galibiyet doğurabilen her kadına…” yazması bundan.


Ülkü Burhan'ın Zillet'i konuşurken anlattıkları bu ülkenin konuşulmayan gerçekleri.



"Anneler çocuklarının saçına rüzgar değse bilir"


Kitabın ismi neden Zillet?

Zillet Arapça kökenli bir sözcük. Aşağılanma, hor görülme anlamlarında kullanılıyor. Kitap aile içi bir tacizden, tecavüzden söz ediyor. Ama toplum içinde hor görülen, aşağılanan, tacize uğrayan mı yoksa bu tacizi gerçekleştiren mi? Öncelikle bu soruyu sorduruyor kitabın ismi. Toplum gözünde aşağılanan kısım ne yazık ki tacize uğrayan kısım oluyor. Ne zaman tacizi gerçekleştiren kısım hor görülüp layık olduğu davranışla karşılaşırsa, işte o zaman daha umutlu bakabileceğiz dünyaya. Kitaba Zillet ismini verirken, sözcüğün anlamını birçok kişinin bilemeyeceğini tahmin etsem de İLLET sözcüğünü çağrıştırması bile yeter diye düşündüm. Zira taciz hele çocuk tacizi toplumların yakasına yapışmış bir illetten başka bir şey değildir. Doğu kökenli sözcüklerin fonetiğinin etkileyiciliğini seviyor olmam da diğer bir neden.




Bazen siz konuyu değil konu sizi seçer. Yazdığım başka bir roman vardı. Ama bu konu o kadar önümdeydi ki onu bırakıp tamamen bu kitaba odaklandım. Bunca yara açan bir derdi en azından dile getirerek ses vermek istedim. Kahramanımın gerçekte var olması ve yaşadıklarını dile getirmesi, başka şey düşünmeme imkân vermedi. Ne acı ki ondan önce de bazı öğrencilerimden yıllar önce benzer hikâyeler dinlemiştim. En azından yazarak, onlar için bir şey yapabilmeyi istedim.

Zillet’in kahramanı Kirman’ın yaşadıkları gerçek bir hikâyeye dayalı. Kitaba gerçek hikâyenin ne kadarını yansıtabildiniz?

Gerçek hikâyenin tamamını yansıtamadım. Hafifletmeye çalıştığım yerler var. Bunların başında kahramanın tecavüzü yaşadığı yaş geliyor. Ama en vurucu yerler tamamen gerçeğe dayalı. Tecavüz, annenin tavrı, Kirman’ın işi, dirayeti, fiziksel görüntüsü ve karakteri… Bazı yerler de roman kurgusu gereği hayal ürünü. Kirman’ın yaşadığı olaya rağmen ayakta durabilmesi asıl anlatma gayemdi. Eğer mağduriyet varsa bir yerlerde galibiyet diler hale geliyorsun. Kirman bunu başaranlardan. Yani süte düşüp, onu tereyağına çeviren kurbağalar gibi. Pes etmemiş, hayata inanmış ve tutunmuş.

Zillet bir aile içi şiddet, ensest hikâyesi. Bu romanı ne kadar sürede yazdınız? Yazarken nasıl dönemeçlerden geçtiniz?

Yazma süreci bir yılı buldu. Dinlediklerimden ziyade bilgiye de ihtiyacım vardı. Birkaç konferansa katıldım. Orada doktor, avukat ve psikiyatristlerden dinlediklerim insanın kanını donduran cinstendi. Böyle bir durumun kendi başınıza gelmemiş olmasına şükrederken utanıyorsunuz. Konuşmacılar bu konuda uzman olsalar bile, anlatırken seslerinin titremesine ve hatta gözyaşlarına hâkim olamadılar. Çocuk tacizi, aile içi taciz, çok çok acı. Bu zamana kadar tacizi gerçekleştirenlere pek çok insan gibi ben de “hastalıklı ruhlar, hasta insanlar” gözüyle bakıyordum. Ama öğrendim ki o gözle bakmak onları aklamaktan, suçlarını hafifletmekten başka bir şey değilmiş. Uzmanlar özellikle onlara “normal insanlar” gözüyle bakıp öyle yargılamamız konusunda uyarıyor. Bu arada eklemek isterim ki o ilk sayfaları, yani tecavüzü yazarken, Kirman’ın bana anlattığı gibi karnım çok ağrıdı. Bildiğiniz o fiziksel ağrıyı çektim.


Yıllar içinde Kirman’ınki gibi çok hikâye dinlemişsiniz öğrencilerinizden. Yaşananları bilip bir şey yapamamak hayatınızı nasıl etkiliyor? Bu ruh durumunun üstesinden nasıl geliyorsunuz?

Kirman, aile içi tacizi yaşayan çocuklardan sadece biri. Bu çirkinliğe maruz kalanları simgeliyor. Yani o kadar çok Kirman var ki çoğu bunu dillendiremiyor. Dediğim gibi aşağılanma, hor görülme korkusu içinde yaşıyor. Oysa durumun kendisi o kadar aşağılık ki o çocukların hayatlarına açılan yaranın tedavisi olanaksız. Anlatabilenler karşısında kendimi aciz hissettim hep. Böylesi bir yükü çocuk omuzları nasıl taşıyor, algılamakta zorlandım. İçiniz kinle doluyor dinlerken ama yapabilecekleriniz sınırlı. Öncelikle aileler, özellikle anneler susuyor. Duyulmasın istiyorlar. Birey olarak onları aşıp şikâyet etmeniz olanaksız. Onlar için bazen sadece güvendikleri birisine anlatmak bile yeterli oluyor. Öğrendiğim bir şeyi ekleyerek bitirmek istiyorum. Anneler çocuklarının saçına rüzgâr değse bilir. Eğer anneler susmazsa, bu illet bir nebze olsun çözüm bulur. “El ne der” baskısına izin vermesinler.


Röportaj: Perihan Özcan

pozcan@hthayat.com

@perihanozcan




Zillet

Ülkü Burhan

Cinius Yayınları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.