Rusya’nın en büyük şirketlerinden Gazprom’un Kuzey Buz Denizi’ndeki petrol platformunda eylem yaptığı için tutuklanan Greenpeace gönüllülerinden Gizem Akhan, tam 3 ayrı cezaevinde geçirdiği 64 günü ve eve dönüş hikâyesini anlattı.


Gizem Akhan, 25 yaşında bir aşçı adayı. Üniversitede gastronomi okuyor, bir taraftan da çok sıkı çevreci. Hepimiz onu Kuzey Buz Denizi’nde Rusların el koyduğu Greenpeace’in Arctic Sunrise adlı gemisindeki Türk kızı olarak tanıyoruz. “Ne işi var ta Kuzey Buz Denizi’nde” demeyin, “Gemi hayatı tam bana göre” diyor Gizem. Eh bir de serde çevrecilik olunca akan sular duruyor. Tam 3 ayrı cezaevinde, dilini hiç anlamayan insanlarla 64 gün geçirdi Gizem, ama gözlerinde bir damla bile yılgınlığa rastlamıyorsunuz konuşurken...


Greenpeace’e nasıl katıldın?

Greenpeace’e 18 yaşında katıldım. İnternet sitelerini görmüştüm. Önce bir mail yazdım, sonra da ofislerine gittim...


Sıkı bir aktivist olmalısın. Önce Sunrise’da aşçılık ardında da Rusya’da hapishaneye düşmeye kadar gitti iş. Yabancı bir ülkede hapse girmek zor mu?

7 yıldır aktivistim. Risk hep vardı aslında. Ama sonuçta bu benim seçimim, bilerek isteyerek oraya gittim. Yabancı bir ülkede hapse girmeye gelince, elbette zor. Aynı dili konuşmadığımız için en ufak derdini bile anlatamıyorsun. Örneğin ilk ay kitap bile okuyamadım.


Riski bilmek ayrı, başına gelmesi ayrı. Hapse girince “Bir daha yapmam” dedin mi?

İlk günler ailemden ve dışarıda neler olduğundan haberim yoktu, çok unutulmuş hissettim kendimi. Başta çok zordu yani. Sonra avukatlarla görüşmeye başlayınca, dışarıdan haber gelince, ne kadar büyük bir işin parçası olduğumu daha iyi kavradım. O noktadan sonra pişmanlığım olmadı. Yine olsa, yine yaparım, yapacağım.


"Havalandırmada bana doğum günü şarkısı söylediler"


Doğum gününde cezaevindeydin değil mi?

Doğum günümden birkaç gün önce kendimi bu duruma hazırladım. Evet 25’inci yaşıma hapishanede girmek üzücü oldu, kendimi ne kadar hazırlamış olsam da biraz buruktum. Ama o sabah erkenden gardiyan, gemideki Danimarkalı arkadaşımın hazırladığı kartı getirdi. O kadar ayrıntılı, o kadar güzeldi ki... Onun sayesinde günüm güzel başladı. Hepimizi aynı saatte havalandırmaya çıkarıyorlardı, birbirimizi göremiyorduk ama duyabiliyorduk. Havalandırma bana doğum günü şarkısı söylediler. İnsan Hakları Örgütü’nden ziyarete gelenler Kız Kulesi’ne yakın bir botta açılan “İyi ki doğdun Gizem” pankartlarının fotoğraflarını gösterdi. “Daha ne olsun ki” dedim...


Yürüyüşler, imza kampanyaları, ünlülerden gelen destekler... Böyle bir şeyin parçası olmak sana neler hissettirdi?

Ünlülerin desteği halkın sesimizi daha çok duyması açısından iyi oldu. Dünyanın her yerinden destek görmek, tanımadığım insanlardan mektup almak çok güzeldi.


Peki çevreci eylemlerin barışçıl kalabileceğine inanıyor musun? Yoksa bir yerden sonra ipin ucu kaçabilir mi?

Greenpeace’te olmamın en büyük sebeplerinden biri eylemlerimizin barışçıl olması. Biz pasif eylem yapıyoruz. Hiçbir şeye zarar vermeden... İnsanlar Gezi döneminde yaratıcı ve şiddetten uzak eylem yapmayı öğrendi. En güzel gelişmelerden biri.


21’inci yüzyılın Che Guevara’sı çevrecilerden çıkabilir mi, ne dersin?

Çıkmak zorunda, çünkü öyle bir dönemdeyiz. Toplu olarak harekete geçmemiz lazım.


Ortada bir doğal çevre var bir de yeni ağaçlar, bitkiler dikilmesiyle oluşturulan çevre var. Öncelik hangisini korumak olmalı?

Tabii ki elimizdekilerin hepsini korumalıyız. Ağaç dikmek güzel bir şey fakat bu sadece ağaç meselesi değil. Orada bir ekosistem var, ağaçlarda yaşayan canlılar var. “Aynı sayıda ağacı başka yere dikeceğim” demekle olmaz bu iş. Var olanı korumak çok daha önemli.


"Bir ay cezaevi yemeklerini yemedim"

Bundan sonra neler yapacaksın? Okula devam mı?

Gastronomi okuyorum. Son sınıftayım, seneye mezun olacağım. Gemide de mutfaktaydım.


Gemide mi yoksa karada mı yaşamayı tercih edersin?

Gemi yaşamını çok seviyorum. Kalabalık bana göre değil. Etrafımda bildiğim, tanıdığım insanların olmasını seviyorum. İstanbul’da da Heybeliada’da yaşıyorum zaten.


Hep aynı 15-20 kişiyle olmak bir süre sonra sıkıcı olmaz mı?

Basit bir hayat... Bildiğin tanıdığın insanlara yemek yapıp tepkiyi o anda almak daha güzel. Normalde de zaten kaç kişiyle gerçekten arkadaşız ki... Benim çevremdekiler de bildiğim, tanıdığım, güzel insanlar.


Biraz günlük yaşantından bahset, şu an neler yapıyorsun?

Aslında şu sıralar hiçbir şey yapmıyorum. Alışma sürecindeyim henüz. Ailemle, arkadaşlarımla zaman geçirmeye çalışıyorum, aylarca beni beklediler...


“Şunu yaparım, parmaklarını yersin” dediğin yemek var mı?

Öyle çok iddialı olduğum bir yemek yok... Ofise cheessecake yapıp götürüyordum. Pastacılıkta iyi değilimdir aslında ama götürmesi kolay olduğu için onu yapıyordum. Vejetaryenim zaten.


Hapishanede vejetaryen olmak zor mu, aç kaldın mı?

Bazen etle sebzeleri ayrı koyuyorlardı. Ancak o zaman bir şeyler yiyebiliyordum. Defalarca söyledim ama bir türlü anlaşamadık. Greenpeace yiyecek gönderiyordu. Hapishane müdürü bize vejetaryen yemekleri verildiğini söylemiş ama öyle bir şey yapmadılar. Kendisine mektup yazdım, olmadı. Ben de son bir ay cezaevinin yemeklerini yemedim, Greenpeace’in yolladıklarıyla idare ettim.


Cezaevi seni nasıl etkiledi?

Çok daha güçlü bir insan oldum. Kötüydü ama inanılmaz bir deneyimdi. Öte yandan 3 ayımı haksız yere orada harcamalarına hâlâ kızgınım.


"15 yıl burada kalacaksın, dediklerinde çok ağladım"

"İlk 5 gün hücrede çok ağladım. Bir de ‘15 yıl burada kalacaksın’ dediklerinde... Sonra topluyorsun kendini. Sonra tekrar umutsuzluğa kapılıp ağlıyorsun. Bu şekilde iniş çıkışlar oluyor. Ve hiçbir şey yapmamış olmama rağmen günün sonunda yatağa çok yorgun giriyordum.”


Röportaj: Dilara Toruşoğlu

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.