James Bond’un zaafları ve duyguları, 90’lı yıllarda Pierce Brosnan’ın oynadığı filmlerde ön plana çıkmaya başladı. Yapımcılar bu dönemde Roger Spottiswoode, Lee Tamahori, Michael Apted gibi prestijli dram yönetmenleri ve yeni kuşak yazarlarla çalışıp, James Bond’un insani özelliklerini daha çok vurgulamayı hedeflediler. Pierce Brosnan’dan sonra ‘efsanevi Bond’ Sean Connery’nin tarzına yakın, daha erkeksi ve sert Daniel Craig ile anlaşılması da önemli bir seçimdi. Belli ki eğlenceli aksiyon tarzını bırakıp ilk yılların ciddiyetine dönmek istiyorlardı. Aksiyonu artık herkes yapıyordu. James Bond ‘daha İngiliz’ ve ‘daha ağır’ olmalıydı. Bond’un 50’nci yıldönümüne denk gelen ‘Skyfall’, bence bu çabanın doruk noktasına ulaştığı bir film.


M.’nin trajedisi…

Filmin entrikasında elbette terörizm; terörizmin hedefindeyse İngiliz Gizli İstihbarat Servisi ve Şef M. (Judi Dench) duruyor. Neredeyse ıskartaya çıkarılmak üzere olan Bond’un da alışmadığımız ölçü-de psikolojik ve fizyolojik sorunları var.


"Skyfall" geçmiş günahların bedelini ödeyen M. için bir trajedi, Bond için bir "geri dönüş" hikâyesi. Ama asıl önemlisi, köklere dönüş teması... Siber saldırılara cevap veremeyen, acz içinde kalan MI6’ın İkinci Dünya Savaşı’nda kurulan gizli merkezine çekilmesi, ‘Skyfall’un ruhunu da özetliyor. İlk Bond’ların havasını arayan filmde Bond çocukluk yıllarına kadar dönerken, filmin kötü adamı Silva da ilk Bond filmindeki Dr. No gibi bir adaya çekilmiş durumda.


Senaryo, film boyunca bir trajedi kıvamında, irili ufaklı sembollerle ilerliyor. Su, anahtar sembollerden biri. Türkiye’de geçen açılış sahnesinde, vurulup düştüğü nehirde gücünü kaybeden Bond, finalde anavatanında bu kez donmuş bir göle dalıyor. Haydutların teröristlere, ajanların çiftlik sahiplerine dönüştüğü; klasik Western’leri hatırlatan final hesaplaşması da sembollerle dolu.


Yönetmen sıkı bir iş çıkarmış!

Adele’in eski Bond filmlerindeki Shirley Bassey şarkılarını andıran ve aslında sözleriyle filmin ana fikrini de yansıtan ‘Skyfall’u seslendirdiği o şık ve ıslak jenerikten itibaren, yönetmen Sam Mendes gerçekten sıkı bir iş çıkarıyor. Kapalıçarşı’daki motosikletli takip ya da sonraki köprü sahnelerinde belki klasik aksiyon standartlarının ötesine geçemiyor ama özellikle Londra’daki gerilim atmosferiyle filme damgasını vuruyor. Şanghay’daki tablolu suikast sahnesindeyse "sanat filmi" tadına ulaşıyor.


Oscar kazandığı "Amerikan Güzeli"nden bu yana derdini biçimle anlatmayı seven Sam Mendes’in yönetmenliği "Skyfall"a gerçekten çok şey katıyor. Daniel Craig’in bu filmle en iyi Bond olma konusunda şansını artırdığı da kesin. Ama Bond kızları bu kez zayıf kalıyor. Baştaki o kritik kararı verdiği sahneyle birlikte Judi Dench yine mükemmel. Javier Bardem, Ben Whishaw ve Ralph Fiennes ise öne çıkan diğer oyuncular. Hikâyesindeki bazı tutarsızlıklara rağmen, ‘Skyfall’ sizi baştan sona bırakmayan, sinema lezzeti veren bir film. En iyi Bond filmi olarak ilan etmek için henüz erken ama bence ilk 5’e gireceği kesin.


Haber: Mehmet Açar

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.