“Bir erkekten ilk kez duyduğum ‘Kokunu seviyorum’ sözü beni çok etkilemişti” diye hatırlıyor, 34 yaşındaki Mireille. “Önce şaşırtıcı ve anlaşılmaz geldi. Sonra bu sözü ‘Güzelsin’ olarak kabul ettim. Çok içten bir ayırt edişti, kokumu diğer kokulardan ayırmıştı, sonuç itibarı ile ‘Seni seviyorum’ demek istiyordu.” Ne tuhaf bir aşk ilanı! “Parfümünü seviyorum” daha az muğlak olurdu.


Acaba bir çiçek gibi doğal, hoş bir koku yayabilir miyiz?


Koku giderme imparatorluğu

Antropolog ve filozof, Des Pouvoirs l’odeur kitabının yazarı Annick Le Guérer’e göre, endüstrileşmiş ülkelerimiz, bizi hissettiğimiz şeye çok duyarlı hale getirerek koku alma duygumuzu maskeledi, sanki çok kötü bir şeymiş gibi koku alma yeteneğimizi geliştirmedi. Bu “koku giderme imparatorluğunda” vücut kokusundan bahsetmek, neredeyse yüz buruşturmaya sebep oluyor. Nitekim, 55 yaşındaki Michèle, arabasında veya evinde koku bırakan bir arkadaşını sık ziyaret etmekten vazgeçtiğini söylüyor, “koltukaltlarından mide bulandırıcı bir koku yaydığını ve bu durumun değişeceğinden umudunu kestiğini” itiraf ederek.


Bir numaralı sanık! Toplum, artık hijyen eksikliğine tahammül edemiyor. “Fiziksel kötü koku, toplumsal hayal dünyasında ahlâki kötü kokuya eşlik ediyor” diyor antropolog David Le Breton (Anthropologie du sensoriel, les sens dans tous les sens, collectif, L’Harmattan, 1998). Ter içinde kalan, kirli oluyor. Bir işçinin veya köylünün iğrenç portesi, arkaik hafızamızdaki bir zamanların kötü hayat koşullarına atıfta bulunuyor. Başkasından yayılan bu koku, onu davet etmesek de bize nüfuz ediyor. Ve uygar insan, hemen kendi hayvanî koklama yetisinin derinlerine dalarak, doğanın ona verdiği hediyeyi, koku alma duyusunu kabul ediyor.


Tahrik edici ter zerreleri

Bununla beraber, içimizde uyuyan vahşi kedi uyanır. 45 yaşındaki Fabienne “Terlemekten nefret ediyorum, ama genellikle beni tiksindiren ter kokusu, yatakta erkeğimleyken tahrik edici hale geliyor.” Bu hoş kokulu ter zerreleri, partnerin hissettiği bütün o seksüel zevkin yoğunluğunu arttırırlar. Bu zerrecikler, doğuştan gelen koku alma yeteneğini tercüme ederler ve karşılıklı alış verişin süresini uzatmaya katkıda bulunurlar. Fabienne şöyle devam ediyor: “Bunu ona karşı dile getiren tek kişi olduğumu söyledi. Bu onu rahatsız etmiyor, tam tersi…” Güvenli bir ortamda olduğunuzda, rahatsız eden kokular artık baraj olmaktan çıkıyor.


Michèle şöyle devam ediyor: “Sabahları ağız dolusu öpüşmeyi asla sevmedim. Kocam hariç. Bu rahatsız edici değildi, çünkü beraber uyumaya ve mahrem kokularımızı paylaşmaya alışıktık.” Dediklerini, yine onun sözleriyle doğruluyor: “Cinsel organımın yavan kokusundan nefret etmiyorum. Evlendikten kısa bir süre sonra ‘(cinsel organın) muz gibi kokuyor’ dedi.”


Nefsine düşkün erkekler, sonuçta özünü tadabildikleri bu yasak meyvenin şehvani gücünü biliyorlar. L’Olfaction, de la molécule au comportement, Solal, 2001’in yazarı, psikobiyolojiste Gérard Brand şunu ileri sürüyor: “Vajinal akıntı, aynı zamanda feromonal bir fonksiyona sahip olabilirdi. ”


Erotizm, diğerinin kokusunu kabul etmeye izin verse bile kendi komplekslerini koruyor. Demek oluyor ki, Fabienne de eşinin sabah soluğunu hoş görüyor, ancak günün ilk öpücüğünden önce dişlerini fırçalıyor. “Bir tür nezaket, diğerine karşı incelik” diye açıklıyor. Terlemenin eşiyle aralarındaki tahrik edici rolüne rağmen, el çantasında daima ıslak mendil taşıyor, evde tek başına olsa bile deodorant kullanıyor, hastanede ya da uyumadan hemen önce makyaj yapıyor ve parfüm sıkıyor. Varlığı mükemmelleştirme, bedenin tadını çıkarma arzusu. Ya da Annick Le Guérer’nin dediği gibi, diğerini kışkırtmaktan kaçınmak için kokuya dair izleri, “arzulamadığı çiftleşme girişimini” engelleme.

Güven veren bir varlık

Birini sevmek için, parfümünden bağımsız, onun kendi kokusunu sevmek gerekir. Tanıdığımız bir vücut, yanımızda kendine has kokusunu yayarken, bize aynı zamanda güven verici varlığını da hissettirir. Tıpkı sessizliğe dağılan tatlı sözlerin kulaklarımızdan içeri dolması gibi, burun deliklerimize nüfuz eder. 35 yaşındaki Sophie, geceleri içine çöken sıkıntıyı, yedi yaşındaki kızının saçlarının kokusunu içine çekerek dağıtıyor. “Kızım uyuyor, sıcak. Onun tatlı kokusunu burnumla içtiğimi ve bu kokuya eşlik eden sıcaklığının ciğerlerime dolduğunu hissediyorum. Bu beni yatıştırıyor.” Çocukların tatlı, sütlü kokusu, sabahları fırından yeni çıkan çöreğin kokusunu anımsatıyor. Yüzümüzü boynuna gömdüğümüz bir yetişkin de aynı duyguları hissedebiliyor. Meselâ 40 yaşındaki Jean, hayatını paylaştığı kişiyle ilgili keşfini şu sözlerle ifade ediyor: “Onun yumuşak teni, bebek gibi kokuyor.”


Duygusal dünyamıza nüfuz etmiş bu hoş evcil kuşu nasıl açıklayabiliriz? Fabienne, bazen hayatını paylaştığı kişiye “Erkek kokuyorsun” diyor. “Özel bir parfüm, ne çiçeksi ne de baş döndürücü, tanımlamak zor.” Michel bazı erkek enselerinden yayılan bu “tatlımsı” kokuyu seviyor. Mireille ise bu kokuyu “Lila gibi, ama daha az yoğun ve ondan daha az baskın” buluyor. Tenin kokusunu tarif etmek için kelimeler eksik kalıyor. “Koku duyusunun, dil bölgesinden ziyade duygulara ve hafızaya bağlı olan kendi beyni var” diye açıklıyor Gérard Brand. 35 yaşındaki Géraldine, bu kışkırtıcı simyanın tanığı: Ne zaman babasının o tuhaf davranışını tekrarlasa, güneş altındayken kol tüylerini karıştırsa, onun kokusunu duyuyor. “Bu kokuyu sevip sevmediğimi bilmiyorum. Hoş ve aynı zamanda yabanî. Aslında, onunla ilişkimiz gibi belirsiz.”


Koku, hafızamızın kapısını açmak için gerçek bir anahtar. Proust’un ünlü sendromu.* Basit bir tesadüf, bir kokuyu yirmi yıl sonra, inanması zor biçimde, aniden ortaya çıkarak bir dönemin duygularını, bir görüntünün detaylarını vb burnumuza taşır. “Hemen hemen sekiz yaşındaydım. Kırdaydık, öğle üzeriydi. Gün sonunda, gölgedeydik, annemin bir arkadaşı iki memesini çıkardı ve bana dedi ki: ‘Gel, sütümü em!’ Bu neredeyse ‘kedicil’ annenin kokusu bende kaldı. Öyle ki, bugün bir kadının göğüsleri açıldığında, benimle konuşan bir koku duyuyorum” diye anlatıyor Henri, kırk beş yıl sonra.

Seksüel burun

Bilincimizden çıkan kokuların büyük manitusu**, koku alma organı, “seksüel burun”, burun iç duvarında konumlanan, bir milimetre çapında bir hücre kitlesinden ibaret. Bazı hayvanlarda “seksüel burun”, feromonları, vücuttan yayılan uçucu molekülleri yakalar ve seksüel davranışları etkiler. Araştırmacılar, henüz insan feromonlarından konuşmaya cesaret edemiyor, ancak bu konuda önemli girişimler var. Mesela, biliyoruz ki, koltukaltı teriyle ıslatılmış bir parça pamuğu birkaç kez koklamak adet döngüsünü dengeliyor. Yine bir kadının, kokusu genetik olarak babasının kokusuna yakın (ama çok yakın olmayan) bir erkek tarafından baştan çıkarılmaya daha yatkın olduğunu biliyoruz. Laboratuar çalışanları açısından, insan teninden alınan hücreleri taşıyan şişeleri açtıkları an başlayan, eğlenceli bir zaman dilimi olmalı.


Kokularımız nereden geliyor ?

Deri: Avuç içlerinde ve ayak tabanlarında bulunan, tüyler yoluyla koku yayan, strese ve duygulara bağlı terlemeye neden olan apokrin ve ekrin ter bezleri.

Ayrıca, koltukaltlarında yoğunlaşan yağ bezlerinin kokusuz salgıları var. Bu salgılar, tüyler üzerinde bulunan ve ter kokusuna sebep olan bakterileri azaltıyor.


Cinsel organlar: İdrar, sperm veya tüyler aracılığı ile koku yayan vajinal salgılar.


Güzel koku yaymak için birkaç antik reçete

Eski Mısır’da sandal ağacı, limon otu ve iris köklerinden yapılan ve vücut için kullanılan talk pudrası. Kadınların saçlarında taşıdığı, kokulu balmumundan başlık.


Romalı erkeklerin kişisel temizliklerinin ardından koltukaltlarına gizledikleri küçük aromatik paketler.


Bu antik reçetelerin haricinde, nahoş kokularımıza karşı, aynı zamanda kusursuz hijyen için tamamlayıcı olan diğer öneriler:

Vücut için: Kendi vücut kokunuzu kendiniz imal edin. Sterilize edilmiş cam şişe içine on santilitre votka dökün. On damla gül esansı, on damla sardunya esansı, otuz damla bergamot esansı ekleyin. Şişenin ağzını kapatın, birkaç kez çalkalayın ve kırk sekiz saat dinlenmeye bırakın. Bu sürenin sonunda, üzerine bir çorba kaşığı damıtılmış su ile yarım kahve kaşığı istediğiniz bir parfümü ilave ederek işlemi tamamlayın.


Ayaklar için: Bir kap ılık suyun içine iri taneli tuz ya da on damla adaçayı esansıyla iki çorba kaşığı süt tozu ekleyin. Ayaklarınızı on dakika bu suda bekletin.


Veya berberî usulü, ayaklarınıza iki paket nötr kına sürüp, otuz-kırk dakika bekleyin.


Bir başka yöntem olarak, ayakkabılarınızın içine üç tutam pudra haline getirilmiş şap ya da bir kahve fincanı (eczaneden alacağınız) borik asit serpebilirsiniz.


Nefes: Bir kahve çekirdeği ya da bir karanfil tanesi çiğneyin.

Nane yaprakları veya kuru maydanoz çiğneyin.

Bir kahve kaşığı ile dilinizi geriden öne doğru temizleyin.


Fransız Psychologies dergisi web versiyonundan çeviren: Perihan Özcan

Kaynak: psychologies.com

Agnès Rogelet’nin makalesi

*Fransız yazar Marcel Proust, Kayıp Zamanın İzinde isimli yedi ciltlik eserinde, çocukluğunda yediği madeleine’lerin (bir tür kek) kokusunu ve tadını hatırlayarak birçok kez geçmişe döner.


**Manitu: Kızılderililerin “büyük ruh” olarak tanımladıkları tanrı.

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir Ben özellikle güzel kadınların ter kokularını seviyorum bu beni cinsel olarak tahrik ediyor benim için vazgeçilmez bir şey
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.