Günümüzde, sürekli akıp giden haberler ve sosyal medya bombardımanı altında, dünyanın dört bir yanından gelen acı haberlerle karşılaşıyoruz. Peki, bu durum insanların başkalarına karşı duyduğu merhamet duygusunu nasıl etkiliyor?
The Guardian gazetesinde yayınlanan yeni bir makalede, bilim insanları merhamet yorgunluğu adı verilen bir olguyu inceliyor. Merhamet yorgunluğu, sürekli olarak başkalarının acılarına maruz kaldığımızda, zamanla onlara karşı daha az duyarlı ve ilgili olmaya başladığımız anlamına geliyor.
David Robson tarafından kaleme alınan makale, toplumun bu konuda nasıl bir krizle karşı karşıya olduğunu ve merhamet duygumuzun nasıl tükenmeye başladığını açıkça ortaya koymuş.
Yine de umut var. Yapılan yeni araştırmalar, merhamet yorgunluğuyla nasıl başa çıkabileceğimiz ve hatta bu duyguları nasıl güçlendirebileceğimiz konusunda da yol gösteriyor.
‘Zamanla duyarsızlık geliştiriyoruz’
Robson’a göre ‘günlük haber döngüsünün acımasızlığı karşısında insanların sempati rezervleri, tükenme riskiyle karşı karşıya’. Robson, "Zamanla, daha fazla acı gördükçe, başkalarının acılarına karşı daha az ilgi göstermeye ve duyarsızlaşmaya başlıyoruz. Bu, yakın çevremizdeki insanlara karşı bile duygusal bir duyarsızlık geliştirebileceğimiz anlamına geliyor" diye açıklıyor.
"Merhamet yorgunluğu" terimi ilk olarak, hastaların travmalarına defalarca maruz kalan tıp ve psikoterapi profesyonelleri arasında fark edildi. Ancak Robson'ın makalesi, bu terimin artık haberlere tepki gösteren genel nüfus dahil olmak üzere çok daha geniş bir bağlamda kullanıldığını gösteriyor. Psikolog Izzy Gainsburg ve Julia Lee Cunningham tarafından yapılan çalışmalar, merhamet yorgunluğunun, insanların beyin kaynakları hakkındaki inançlarıyla ilişkili bir kendini gerçekleştiren kehanet olabileceğini ortaya koyuyor.
Merhametin sınırlı mı, sınırsız mı?
Bu bulgular, merhamet yorgunluğu ile başa çıkmanın, bireylerin zihniyetine bağlı olarak değişebileceğini gösteriyor. Sınırlı ve sınırlı olmayan zihniyet kavramları üzerine yapılan araştırmalar, insanların bu durumla nasıl başa çıkabileceklerine dair umut verici ipuçları sunuyor. Robson, "Olumlu modeller ve hikayeler duyarak, insanlar sınırlı olmayan bir zihniyete doğru yönlendirilebilir ve daha uzun süre daha fazla merhamet hissedebilirler," diyor.
Sınırlı zihniyet, bireylerin zorluklar karşısında daha çabuk pes etmelerine, kendilerini daha çabuk tükenmiş hissetmelerine ve başkalarına yardım etme motivasyonlarının azalmasına yol açabilir. Özellikle yoğun duygusal yük altındaki profesyoneller (örneğin sağlık çalışanları ve sosyal hizmet uzmanları) ve günlük haber döngüsüyle bombardımana tutulan kişiler arasında yaygındır. Bu durum, merhamet duygusunun zamanla azalmasına ve sonuç olarak kişinin çevresindeki insanlara karşı daha az empatik olmasına neden olabilir.
Öte yandan, sınırsız zihniyet sahibi kişiler, zorluklar karşısında daha dirençli olma eğilimindedir. Bu bireyler, merhamet ve empati göstermenin, kişisel kaynaklarını tüketmek yerine, bunları yenileyebileceğine ve hatta artırabileceğine inanır. Bu pozitif bakış açısı, karşılaşılan zorluklara daha yapıcı bir şekilde yanıt vermelerini sağlar. Örneğin, bir sağlık çalışanı, gün boyunca karşılaştığı zorluklara rağmen, her yeni hasta ile güçlenen bir merhamet duygusu geliştirebilir.
Gainsburg ve Cunningham tarafından yürütülen araştırmalar, bu iki zihniyet arasındaki farkın, insanların merhamet ve empati kapasitelerini nasıl sürdürdükleri ve geliştirdikleri üzerinde önemli etkileri olduğunu gösterdi. Araştırmacılar, katılımcılara Covid-19 pandemisi sırasında zorluklarla dolu günlerde dahi, merhametlerini koruyabilen ve artırabilen kişilerin hikayelerini dinlettiklerinde bu pozitif örnekler, katılımcıları sınırsız bir zihniyete doğru iterek, daha uzun süre daha fazla merhamet hissetmelerini sağlamıştı.
İlginizi çekebilir: Kurtarıcı sendromu nedir?
Kaynak: David Robson. "The big idea: is compassion fatigue real?" (2024). Şuradan alındı: https://www.theguardian.com/books/2024/feb/05/the-big-idea-is-compassion-fatigue-real
YORUMLAR