Suçluluk ve yetersizlik hissinin, neredeyse anneliğin doğasında olduğu kabul ediliyor. Öte yandan anne olmamanın kadın açısından eksiklik sayılması birçok toplumda bir norm haline gelmiş durumda. Anne olmayı tercih etmeyen veya istese de anne olamayan kadınlar, bununla hayat boyu mücadele edebiliyor. Çocuğu olmayan evli kadınlar çocuk yapma planlarıyla ilgili sorulara maruz kalırken, çocuğu olan kadınlar da çocuklarını nasıl yetiştirdikleriyle, ikinci çocuk isteyip istemedikleriyle ilgili fütursuzca yöneltilen soru ve yorumlara maruz bırakılabiliyorlar. Kısacası, anne olsa da olmasa da kadının anneliğe bakışı ve annelik kavramını ele alış biçimi sürekli mercek altında.


Bekârsınız ama henüz evleneceğiniz bir aday hayatınızda yok. Birçok arkadaşınız ise artık evli. Öyleyse eksik bir kadın mısınız? Evlisiniz ama çocuğunuz yok ve anneliğe hazır hissetmiyorsunuz. Öyleyse eksik bir kadın mısınız? Bir çocuğunuz var, ikinci çocuğa cesaret edemiyorsunuz. İki çocuklu anne olmadığınız için eksik bir anne misiniz? İki çocuklusunuz ama iş hayatında değilsiniz. Öyleyse eksik misiniz? İş hayatında olan iki çocuklu bir kadınsınız. Ama evinize temizliğe gelen yardımcınız gibi dört çocuğunuzu elde çamaşır yıkayarak büyütmemişsiniz. Öyleyse eksik ve yetersiz bir kadın mısınız? Şunu söylemek gerekiyor ki, anne olma veya olmamak, her kadının kendi çekirdek yaşamı içinde vereceği bir karardır ve kadına annelik üzerinden bir eksiklik atfetmek toplumsal bir problemdir.


Anne olan kadınlara bakacak olursak, toplumun kadınlardan beklediği annelik mertebesine ermiş olmalarının çoğunlukla yeterli olmadığını görüyoruz. Kadınlar, kendi annelik anlayışlarını oluşturmak ve uygulamaya koymak için de ayrıca uğraş veriyor. Çocuk üzerinde tanıdık-tanımadık herkesin söz söyleme hakkının olduğu bir toplum yapısında, kadınların annelik yolunda kendi önceliklerini bulma ve ortaya koyma yönünde çeşitli engeller aşması gerekiyor. Çocuk yetiştirmede fiziksel, sosyal ve duygusal ihtiyaçlar yönünden birçok yaklaşımın olduğu, her geçen gün yeni kavramların eklendiği günümüzde, kadınlar kendi yeterliliklerini sürekli sorgulama haliyle annelik yapıyor. Kadınların bu açıdan gözetim altında hissetmeleri, verdikleri kararların eksik ya da hatalı olduğunun toplum tarafından sorgulanması onlar için ekstra bir yük getiriyor. Bu noktada kadın, ihtiyacı olan toplumsal destekten çoğunlukla mahrum kalıyor.


Anne olmayan kadınları ele aldığımızda ise, anne olmama kararlarının yaşamın farklı aşamalarında sorgulandığını görüyoruz. Kadınların çocuk sahibi olmama veya bunu uzunca bir süre erteleme kararları başkaları tarafından sıklıkla konuşulabiliyor. Sağlık, psikoloji, ekonomi gibi birçok faktöre bağlı olan çocuk sahibi olma fikri, en mahrem detayları içermesine rağmen uluorta sorgulanabiliyor. Kadının çocuk doğurup doğurmama kararı sadece kendisini ve hayat arkadaşını ilgilendiriyor olsa da bu konuda bir isteği veya sağlık problemi, duygusal hassasiyeti olup olmadığına bakılmaksızın sorular tüm detaylarıyla yöneltilebiliyor. Kadının kararları üzerine fikir beyan etme hakkını yine hemcinsler, özellikle de yaşça büyük kadınlar kendilerinde görebiliyor. Bu noktada kadının kendi hayatının mülkiyetini gerçekten elinde tutup tutmadığı sorusu akla geliyor.


“Kadının doğurganlık hakları” kavramı bu konuları ve hatta daha fazlasını içine alıyor. Bu haklar kapsamında; kadının doğurup doğurmayacağı, doğurmayacaksa nasıl korunacağı, hamile ise nasıl doğuracağı, doğurduktan sonra çocuğunu nasıl yetiştireceği, tüm bu konularda eşiyle nasıl bir ilişki halinde olacağı gibi konular toplum tarafından mercek altına alınabilirken; erkeğin sadece çocuk sahibi olup olmama tercihine bakılıyor ve diğer konular üzerinde durulmuyor. Bu konu aslında, kadınların kendi hayatlarıyla ilgili olduğu kadar, kendi bedenleriyle ilgili mülkiyetinin de toplumun elinde tutulup tutulmadığı sorusunu ayrıca akla getiriyor.


Kadının bedeni aracılığıyla kendi hayatına dair alacağı anne olma veya olmama kararıyla ilgili fikir beyan edilmesinin, sadece yol gösterme niyetiyle olmadığını kabul etmek gerek. Konunun derinine inildiğinde, bireylerin kadın bedeni üzerinden fikir beyan etmeyi toplumun bir parçası olarak kendilerine hak gördükleri şeklinde yorumlayabiliriz. Çocuk doğurmayla ilgili, anneliği yaşama şekliyle ilgili sorulan sorular insani bir merak gibi görünebilmekte. Ancak bu soruları sorma hakkının toplumun genel yapısında saklı olduğu söylenebilir. Toplumun devamlılığı için çocuk doğurma gereği kadına görev olarak atfedilse de kadının farklı üretkenlik alanlarıyla da bir nevi anne olabileceği, doğurganlığın ve anneliğin aslında hayat boyu farklı alanlarda üreterek, başka kadınlara destek olarak da sürebilen bir kavram olduğunu ortaya koymak gerek.


Çocuk sahibi olmak, üremek, çocuk yetiştirmek, dünyaya kendinden bir iz bırakmak gibi farklı anlamlar taşıyan annelik; her kadının kendi yaşam yolunda, kendi bilinç ve bilinç dışı dünyasında sahip olduğu birikimle yaşamaya karar verdiği, çocuk doğurmak dışında da farklı anlamlarla sürdürebildiği bir kavram. Ne var ki, anne olanlar için çocuğa bakım üzerinden oluşturulan yeterlilik ölçütleri, anne olmayan kadınlar için de anneliği istemek ve istememek üzerinden konmuş durumda. Anne olmayan kadınlar, toplumun yarattığı anne olup olmama ölçütünde eksi puanla yaşamlarını sürdürüyor. Nasıl bir üretkenlik halinde olurlarsa olsunlar, yaşam öykülerinde nasıl bir ilerleme ve büyüme kaydederlerse etsinler, hep bir yanlarıyla eksik kalmış kadın muamelesiyle karşılaşıyorlar. Anne olmak adeta bir kadınlık aşaması olarak sunulurken, anne olmanın da yetmediği, anneliğin eksiklerine odaklanıldığı bir düzen içinde tüm kadınlar yetersizlik hissetme riskine sahip.


Hâlbuki bir kadın, kendi ihtiyaçları ve yaşamındaki sosyal çevre, iş gibi alanların dengesi ve olumlu etkileşimiyle, aslında kendi başına tam ve yeterlilik sahibi bir insan olabilir. Kadın, sadece aile yapısı içinde bir unsur haline geldiğinde tamamlanmış ve toplumda yerini bulmuş olarak görülüyor. Aynı şeyin erkekler için geçerli olduğunu söylemek güç. Evlenip çocuk sahibi olmadan da uzun yıllar toplumun merceğinde alınmadan yaşamını sürdürme şansı olan, kendini gerçekleştirebilen erkek, genellikle maddi açıdan belli standartları yakaladığında sınıfı geçmiş kabul ediliyor.


Kadınlar evlenip evlenmeme, çocuk doğurup doğurmama, doğurduğu çocuğa iyi anne olup olmama gibi kriterlerin aşıladığı yetersizlik hissiyle mücadele ederken, bu hisse sürükleyen normları besleyen davranışlarda bulunanlar arasında kadınlar da bolca mevcut. Hemcinslerine eleştirel bakmayı yaşam alışkanlığı haline getiren kadınların sayısı az değil. Bu açıdan değişim, öncelikle kadınların birbirlerine destek olacak şekilde anlayış geliştirmelerinden başlıyor. Her kadının kendi gerçekliği içinde karar vermesi için kendi içine bakması, kendi bireysel yolculuğu içinde görülüp desteklenmesi önemli. Evlenmek, anne olmak gibi hayati kararları zaman ve çevre baskısı ile almak yerine kendi gerçekliği içinde yol almak en doğrusu görünüyor.


Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir Evli bir çocuklu anneyim. Evlendim yapmam gereken sadece bebekmiş gibi sürekli bebek ne zaman? Bebek varmı? Neden düşünmüyorsunuz?... Bebeğim eşim ve benim kendimizi hazır hissettiğimiz bir zamanda istedik çok şükür oldu. Biz iyiyiz ama milletin derdi bitmedi. İkinciyi yap birlikte büyüsünler...
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.