Sonraki birkaç gün hem iğnelerimi yapıyorum hem de ne kadar üzgün ve gergin hissettiğimi kabul ediyorum, bu kabul beni kendime getiriyor. Girdiğim rolden çıkmak hayatımı kolaylaştırıyor. Eş dost görmeye de gezip tozmaya da kitlenmiyorum. Eve dönüp yatıyorum, dinleniyorum. Birtakım evlendirme programları falan izliyorum. Survivor’da takım tutuyorum. Her şey daha olağan akıyor.


Bu arada ilaçların yan etkileri doktorumun da dediği gibi azalıyor. Günler geçiyor, yumurtalarım kocaman oluyor. Doktorum bu sefer de “çatlamasınlar iğnesi” vuracağımızı söylüyor. Büyütmek için canıma okunan yumurtalarım çatlamasınlar. Çatlamasınlar ki yumurta hasadı zamanı geldiğinde toplansınlar.


Bu iğne kas arasından vuruluyor. Kol, bacak neresi uygunsa. 24 saat aralıklarla iki gün vurulacağım. Aynı saatte olmasına dikkat edeceğim. Ve üçüncü gün yumurta toplama işlemi için Serhat’ımla birlikte hastanede olacağım.


İğneyi vuruyorum ama o nasıl acımak. Acıyacağını söylemişlerdi, ben kıvranıyorum. Sonra aniden uyku bastırıyor. Müthiş rüyalar görüyorum. Çölde kayboluyorum, susuzluktan ölen insanlar görüyorum. Kocaman bir dondurma kamyonu görüp kamyonu ısırıyorum falan derken ateş içinde uyanıyorum. Susuzluktan yanmış haldeyim ama kalkamıyorum. Galonla su içip yeniden uyuyacakken regl ağrısı gibi bir ağrı hâsıl oluyor. İğneyi yapmayı beceremediğimi, yumurtalarımın beklemeyip çatladığını düşünüyorum. Olmayacak ne varsa aklıma geliyor ve bir anda bütün emeklerim boşa gitti diye düşünüp ağlamaya başlıyorum.


Bu süreç sinsi sinsi beni hırpalıyor. Korkularım her gün daha görünür bir hale geliyor ve tatlış halimden eser kalmıyor. Serhat’ımı arayıp, gel diyorum. Daha fazla kendi başıma mücadele edemeyeceğim. Derin bir şefkate, desteğe ihtiyacım var. Tek başına olmuyor.


Yumurtalıklarımın ağrısı iki gün boyunca beni terk etmiyor. İkinci iğneyi vurduktan sonra daha da çok ağrım varmış gibi hissediyorum. Gittikçe daha gergin bir ruh haline bürünüyorum.


Çok şükür ki Serhat yetişiyor. Kendimi onun kollarına bırakıp, korkularımı anlatıyorum. Buna ihtiyacım varmış, ağrı yok oluyor. Bu çocuk sevişile sevişile yapılmadı diye düşünmeyeceğim artık. Hayatımız boyunca unutmayacağımız derin bir paylaşımın içine düşüyoruz. O da korkuyor. Bu tedavi süreci bize zarar verir diye korkuyor, çocuğumuz olmaz diye korkuyor, birbirimizden vazgeçeriz diye korkuyor, ilaçlar bana zarar verir diye korkuyor. Korkularımızı anlatıp ağlaştıkça bulutlar dağılıyor, güneş çıkıyor. Yüzlerimiz yeniden gülmeye başlıyor.


Bu yol yalnız yürünecek bir yol değil, laboratuvar ortamında bile olsa sevişmeden çocuk olmuyor!


Önceki yazılar















Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.