Hüma Zeybek’in Anne Yarası adlı kitabı kısa bir süre önce Doğan Novus aracılığıyla okurlarıyla buluştu. ‘‘Anne yarası sadece biyolojik annemizle ilişkimizden kaynaklanan bir yara değildir’’ diyen Zeybek, ‘‘‘Kendi kaderini, annesinin kaderinden ayıran her kadın, kendi hikâyesini yeniden yazar’’ diyor. Hüma Zeybek’le, Anne Yarası adlı kitabına dair merak edilenleri konuştuk.
Niceliksel verilerin ötesine geçerek; bize biraz kendinizden ve hayallerinizden bahsetmenizi istesem neler söylersiniz?
Merhaba. Ben Hüma Zeybek. Aslında Hu (Şapkalı) ma. Bazılarının Umay ana diye bildiği, bazılarının Cennet Kuşu dediği mitolojik bir sembolün isimleşmiş haliyim. Yüce dişil enerji ya da Ana Tanrıça diyebiliriz. Hayat ağacının en tepesinde oturup, ayağı hiç yere değmeyen, öte âlem bilgisini bu âlemde ki dünyalılarla paylaşan kutsal kuşum. Hayat planımı gerçekleştirebilmem için seçtikleri isim bile buna hizmet eden bir isim olmuş. Sembolik okumasını elbette daha yeni yapabiliyorum. Araştırmacıyım, eğitmenim. Kadim bilgilerin peşine düşmüş, görünmeyenin ötesindekinin üzerindeki perdeyi aralayıp, taliplisini bu bilgilerle buluşturuyorum. Zeytin ağaçlarına âşık, yalınayak toprakta yürümeyi seven, keçilere fısıldayan, melamet hırkasını üzerine geçirip gezen bir kadınım.
Hayallerimin başında; kadınların ve kız çocuklarının özgün ve özgür bir şekilde kendilerini ifade edebilecekleri alanlar açmak var. Anadolu’nun uyanışına hizmet etmek, bu toprakların sırlı bilgeliği ile hazır olanları buluşturmaya vesile olmak istiyorum. Susamış bir kişi suyu kana kana nasıl içerse, ben de her yeni bilgiyi öyle araştırıyorum. Şu an ikinci kitabımı yazıyorum. Onunda bitip okuyucusuyla buluşmasını hayal ediyorum ve fantastik kurgu alanına daha fazla kitap bırakabilmeyi hayal ediyorum.
Kısa bir süre önce ilk kitabınız Anne Yarası, Doğan Novus aracılığıyla okurlarla buluştu. Kitabın arka kapağında da bahsi geçtiği üzere ‘‘anne yarası’’ sadece biyolojik annemizle ilişkimizden kaynaklanan bir yara değil diyorsunuz. Anne yarası ile kastettiğiniz şey tam olarak nedir?
Kadınlar çok uzun zamandır anne soyu ile bağlantılarını unuttular. Eğer insanlar anne soyu ile olan bağlantılarını koparırlarsa onu ve temsilcilerini onurlandıramazlar. İnsanlar anneden doğmuş olmalarına rağmen annesiz hissediyorlar. Anne yarası da; Ataerkil toplumlarda kadın olma acısının anneden kızına aktarımıdır. Kadının değersizliği ve hayatı sonuna kadar yaşamayı hak etmemesi bilgisinin aktarılmasıdır. Bu bilgi kadınların yumurtalıklarında kayıtlıdır ve rahim bilgeliği yoluyla aktarılır. Erkek egemen toplumun kültür ve gelenek adı altında kadına bilinç dışı yüklediği inanç sistemlerinin bütünüdür.
Kitabınızı kendi yapmış olduğunuz çalışmalar, derin meditasyonlar, şamanik yolculuklar ve rüyalarınızda gördükleriniz üzerinden kurguladığınızı belirtiyorsunuz. Okuyucularımız için konuyu biraz daha açmanızı istesem, neler söylersiniz?
Kitabı yazmaya başladığım dönemde sabah sayfaları yazmak hayatımın birçok yerinde büyük açılımlar yapıyordu. Yazın sürecime sabah sayfalarının çok katkısı oldu ayrıca kendi aldığım eğitimlerim vardı ve o eğitimler ile ilgili yaptığım çalışmalar vardı. Örneğin 3.5 yıllık Maya Şamanizm eğitimimde ödevlerim olan şamanik çalışmaların sonrasında onları yazıyordum. Yazdıktan sonra da sembolleri çalışmak gerekiyordu. Yaptığım şamanik atalar yolculuğundan sonra kitabın karakterlerinden olan Lapito ve Noraya geldi. Başak ve Çimen ile rüyamda karşılaştım. Duru işitme en fazla bilgi aldığım yoldur. Yine rüyamda Necm suresi diye sürekli bir tekrar duydum ve ardından uykumdan uyanıp gidip Necm suresini okudum. Şira oradan kitaba girdi. Bir an geldi kitap kendi kendisini yazmaya başladı ben sadece kalem oynatıyordum diyebilirim. Bölümler benim sezgi ve ilham yoluyla aldığım bilgileri kurguya dönüştürmem ile şekillenmeye başladı ve bir gün uykumdan uyanmışım gibi; baktım kitabı yazmayı bitirmişim.
Kendi annenizle olan ilişkiniz, kitabı yazım sürecinizi nasıl etkiledi?
Ben tek çocuğum. Tek çocuk olmak oldukça zor, bir de annemin hamileliği doğumum falan oldukça sarsıcı geçmiş. Annem geç yaşta beni dünyaya getirmiş ve kendi bildiği şekilde; duvarlara çarpa çarpa, desteksiz beni yetiştirdi. Annemin de benim de bu ilişki üzerinde çok emeği var. Karşılıklı olarak bir şeylerin iyileşmesi için çok çaba sarf ettik. Birbirimizi anlamaya gönüllü olduk. Kitabın sonlarını yazdığım sırada anneme meme ca tanısı kondu. Bir yandan kitabı bitirirken diğer yandan annemin hastalık, hastane süreçleri ile tek başıma ilgilendim. Annem iyileşti, kitap doğdu ve tüm bunlar bizim daha da yakınlaşmamıza vesile oldu. Kitap yazmayla ilgili beni hep destekledi ve cesaretlendirdi. Kitap ikimizi de bir eşikten geçirdi. Tabi ilişkimizi de…
Kitabınızda altını çizmiş olduğum satırlardan:‘‘Soyunun kadınları, anne olmakla lanetlenmiş gibi davranan kadınlardı. Onların sonuncusu olan Smyrna’da bu kara talihi değiştirmeye ant içmişti.’’ Kitabınızın başkahramanı olan Smyrna’nın cümleleri…
‘‘…anne olmakla lanetlenmiş gibi davranan kadınlar…’’ bu cümleyi biraz daha açabilir misiniz? Hikâyenin başında Smyrna anneliğe karşı oldukça mesafeli…Başlangıçta onun anne olmama kararı ‘‘bu kara talihi değiştirecek’’ olan şey gibi gözükse de hikayenin sonlarına doğru Smyrna anne olacağını öğreniyor. Bu sürece de kısaca değinebilir misiniz?
Bu spoiler vermek oluyor. “Soyunun kadınları anne olmakla lanetlenmiş kadınlar” derken, anne olmanın onları ruhsal çöküntüye uğrattığını ifade ediyorum. Eski dönemlerde anne olmayı istememe gibi bir hakları olmayan kadınlar annelikle lanetleniyordu ve bu durum kadını karanlık bir yaşama mahkûm ediyordu. Smyrna bu döngüyü kırmak istedi. Atalarından getirdiği bu bilgiyi dönüştürmek istedi ve önce kendi kadın haline yatırım yaptı. İçindeki kız çocuğunu büyüttü ardından zaten doğal yolla annelik süreci gelişti. Smyrna kendini gerçekleştirdi fakat anneliğe geçişi nasıl olacak ve bu döngüyü gerçekten kırmayı başardı mı bilemiyoruz. Evet! Şira’da bu döngüyü kırabildi mi? Belki bunun cevabını ikinci kitap verir.
Kitabınızın başkahramanı Smyrna, erginlenme sürecinde farklı bir boyutta kadın atalarıyla buluşarak, onlardan eğitimler alıyor. Bir kadının erginlenme sürecinde; köklerine inmesi ve kadın atalarıyla buluşması neden bu kadar önemli sizce? Ve kadının, kitabınızda bahsi geçtiği üzere kendi potansiyelini gerçekleştirmesi ve hayatına anlam katmasında bu durum nasıl bir rol oynar?
Köklerimiz ne kadar derine inerse dallarımız o kadar güçlü ve sağlıklı yukarıya doğru uzuyor. Smyrna’nın büyük büyük annesi boyutlar arasında sıkışmış. Onun ruhunu ancak Smyrna özgürleştiriyor.
Her birimiz bu dünyaya bedenlenmeden önce yaşam planımızı ruh seviyesinde hazırlayıp, inişi gerçekleştiriyoruz. Bizim bu tekâmül planının gerçekleşebilmesi için de en uygun genetik yapı ve aile zaten ruhsal idare mekanizmasının rehber varlıklarının yardımı ile seçilmiş oluyor. Örneğin bu kitabın doğması misal âleminde bir potansiyel olarak vardı ve benim hazırladığım yaşam planına bunu yapabilecek en uygun şartlarda eklendi, en uygun soy ağacında bir tomurcuk olarak açtım.
Kitabı yazdıktan sonra kitapta bahsettiğiniz konulara yönelik duygu ve düşüncelerinizde, bakış açınızda bir farklılık oldu mu?
Kitabı önce ben kendim için yazdım. Ben yazarken o kadar sevdim ki. Kendimi cümleler arasında kaybettim. Betimlerken oralarda dolaşıyordum. Hatta yazma aşaması bittikten sonra bir yas sürecine de girdim çünkü kitabın karakterleri ile birlikte kitabın içerisinde yaşıyordum. Yoğun olarak yazarken bir ara gerçeklik algımı yitirdim. Kitap bittikten sonra üzerine çalıştığım konular daha da derinleşti. Şu an fizik ötesi alem, dinlerin içindeki ezoterik yapılar üzerine çalışıyorum. Şöyle diyebilirim anne yarası beni alıp bir yere taşıdı ve bendeki hizmetini tamamladı. Yeni boyuta geçtim. Şimdi onun araştırması ve kurgusu içerisindeyim yani yepyeni bir yolculuğa çıktım diyebilirim.
Röportaj: Sinem Uslu
YORUMLAR