Yıllarca işe giderken, çalışırken, eve dönerken, evde sızlandım. Sevmiyordum yaptığım işleri, ama değiştirmek de imkânsız geliyordu. Ne yapmak istediğini bilirsen hiçbir şey gözüne imkansız görünmüyor. Hevesli, istekli ve kararlı olup üzerindeki ölü toprağını attın mı başka sulara yelken açıyorsun. Benim gibi...


Dün bütün gece Sedat’la kahve paketlerini hazırladık. Mutfaktaki duvara monte koyu ahşap masanın üzerinde elli kraft kahve paketi o kadar güzel duruyor ki... Benim aklıma gelmedi, Sedat onun da fotoğrafını çekip Instagram’a koymuş hemen kahve hesabına. Altına da şöyle yazmış:


Sevdiklerinin yüzündeki mutluluğu görmek her şeye değer.


Sabaha karşı dörtte uyuyunca işe geciktim. Öğle yemeğini şirketin yemekhanesinde Atila’yla yerken ancak açabildim interneti. Son fotoğrafın altında bir sürü güzel söz. Tadını ve nereden alabileceklerini merak ediyorlar. “Akşam 19.30’da hep beraber Kahveci’deyiz. Tatmak, evde kendi karışımını nasıl hazırlayacağını öğrenmek ve almak isteyenleri bekleriz.”


Sedat’a yazdım telaşla:

“Akşam ya çok kalabalık olursa... O kadar kahvemiz yok ki...”

Hemen aradı.

“Tatlım endişelenme. Senin hazırladığın koca kavanoz duruyor. Ben şu an yeni paketleri dolduruyorum. Merak etme, kırmızı kurdeleleri tam senin istediğin gibi bağlıyorum. Otuz-kırk paket rahat çıkar. Hepsini alıp Kahveci’ye götüreceğim. Sen eğer altı buçuk civarında gelebilirsen, kafe için de kahve hazırlarsın. Yani her şey yolunda. İçin rahat olsun.”


İçimden seni seviyorum demek geldi. Atila’nın yanında diyemedim. Hoş, Atila olmasaydı da yirmi gündür beraber olduğum birine diyemeyebilirdim. Ama önemli olan içimden geçen. Ve içimden geçenin Sedat’ta karşılığı olduğunu görüyorum.


“Ne sıkıntın vardıysa rahatladın.”

Güldüm.

“Senin için yapabileceğim bir şey var mı?”

Yüzüne baktım.

“Yeni girişimin için?”

Gelişmeleri özetledim.

“Duyurmak, anlatmak ve isteyene bedeli mukabili vermek istiyorum. Bu çerçevede bir önerin olursa açığım.”

“Akşam ben de gelebilir miyim Kahveci’ye?”

Şaşırdım. Bir an hayal edemedim orada Atila’yı.

“Tabii, memnun olurum.”


Bir işten ayrılmanın en güzel yanı, son gün son işleri toparlayıp aylaklık etmek. Fazla kişisel eşyam zaten yoktu. Çekmecelerimi toparladım. Masamın üzerini düzenledim. Birkaç not defteri, renkli post-it’ler, kırmızı mavi yeşil tükenmez kalem.


“Herkese nasıl hoş çakal diyeceğim şimdi?” derken çaycı Ali’yle karşılaştım koridorda. Elinde kocaman bir pasta paketiyle mutfağa yürürken kendine has tavrıyla

“Hadi yine iyisin” dedi.

“Efendim?”

Gözlerini pasta paketine indirdi.

“Senin için.”


Sekreterinden, Atila’nın beş buçuğa doğru satış ve pazarlama ekiplerini büyük toplantı salonuna davet ettiğini bildiren bir mesaj geldi. Beni sevmediğini bildiğim insanların yanına gidip veda etmekten kurtuldum böylece. Atila frambuazlı pasta sevdiğimi unutmamış. Bana bugüne kadarki bütün özverili çalışmalarım için teşekkür etti. Bundan sonraki hayatımda başarılar diledi.Klasik laflar işte. İki ekipten kimi elimi sıktı, kimi yanak tokası yaptı. Kendime söz verdim, artık insanlarla iyi ilişkiler içinde olacağım. Dört yıldır çalıştığım yerde bir tane arkadaşımın, bana iyi duygular besleyen bir kişinin bile olmaması doğal değil. Çıkarken masama, çekmecelerime dokunup, dokunamadığım yerlere bakıp mırıldanarak “her şey için teşekkür ederim” dedim.


Eski hayatımın eski mekânında son saatleri yaşıyorum. Bir süredir deri değiştiriyordum. Bugün kendimi yeniden doğuruyorum.


Pastalı veda merasiminden sonra beklemedim, çıktım. Altıyı çeyrek geçe Kahveci’deydim. Sedat çoktan gelmişti. Mutfağa geçip önce tarçınlı zencefilli Türk kahvesini hazırladım. Filtre kahve için tarçınla zencefili sonra ilave etmek gerekiyor, onların ölçeklerini de hazır ettim. Sedef’le Ertan da yediyi biraz geçe geldi. Instagram’daki takipçi sayısının beş yüzlere tırmanması, “akşam oradayım” mesajlarını okuyunca sıcak bastı.


Kahveci çok büyük bir yer değil. Dörder kişilik sekiz masası var. Duvarlarında dünyanın farklı köşelerinden siyah beyaz kahve fotoğrafları, farklı dillerden kahveyle ilgili sözler ve çevirileri asılı. Sahibi samimi biri. Sedat’ın sevgilisine iyilik olsun diye değil, gerçekten bu işten heyecan duyduğu için benim kahveye yer açmış. Bakınca yüzünden anlıyorsun. “Bize de değişiklik olur, hareket getirir” dedi konuşurken.


Bizim masaya beşimiz için yarısına kadar dolu beş filtre kahve, ayrı bir kapta sıcak süt ve birer küçük kavanoz tarçınla zencefil geldi.

“Eğer bol sütlü seviyorsanız, fincanın yarısını sütle doldurun. Tarçını böyle yarım silme çay kaşığı, zencefili de kaşığın ucuyla işte bu kadar azıcık ekleyin, fazla kaçarsa acı olur. Aralarındaki denge önemli.”


Kendi hayatımda denge arayışında olduğum için eskiye göre daha mutlu olabildiğimi düşündüm bir an.


Alarmım çaldı. Tuvalete gidip kendime kendimi sevdiğimi, hayattaki bütün güzel şeyleri hak ettiğimi, çünkü değerli olduğumu söylemek için kalktım. Beş dakika sonra döndüğümde öğrenci olduğunu tahmin ettiğim iki genç kızla, kırklarında iki kadın kahve tadımı için geldiğini söylüyordu.


Saat sekize çeyrek kala kafe dolmuştu, dışarıda birkaç kişi bekliyordu. Sedat eğilip kulağıma “bir dahaki sefere on kişi limiti koyalım” dedi. Ben masaları dolaşarak dört tur aynı sözleri tekrar ettim. Konuşmaktan boğazım kurudu. Birkaç kişi hariç gelenlerin hepsi tattığını sevdi.


Saat sekiz buçuğa doğru yanında bir arkadaşıyla Atila geldi. “Biraz gecikeceğim” mesajını sonra gördüm. Hızla bizimkilerle tanıştırıp anlatmaya devam ettim.


Duvardaki saat dokuzu gösterdiğinde yorgun ama mutlu hissediyordum. Atila ve arkadaşı, bizimkilerle sohbete dalmıştı. Yüzleri gülüyor, arada sesli kahkahalar atıyorlardı. Satış pazarlama insanları böyledir gerçi, hemen ortamdakilerle bir ortak nokta bulur kaynaşırlar.


Evlere dağılırken herkes birbirine kartını verdi. Ben hariç. Dedim ki:

“Benimki matbaada basılıyor.”

Çok komik espri yapmışım gibi gürültülü güldük.


O akşam sekiz paket kahve satıldı. Hiç fena değil. Haftada bir gün bunu tekrarlayacağız. Bir büyük kavanoz karışım hediye edeceğim Kahveci’ye. Müşterilere ikram etmeleri için. Hafta sonunu da kendime hediye ediyorum. Yaptıklarımın, attığım adımların ve sonuçlarının tadını çıkaracağım.


Eve gidip duşumu aldım. Atila’dan mesaj geldi.

“Kutlarım. Yolun açık olsun.”

Ne cevap yazayım derken Ertan aradı.

“Atila iyi adama benziyor. Dikkat et, yeni işini bahane ederek seni görmeye devam edecek. Tırmalamıyor ama bu senden vazgeçtiği anlamına gelmiyor. Hayatını yoluna koyduktan sonra Sedat’ı saf dışı bırakmaya çalışabilir. Aklını karıştırabilir.”

“Yarım saatte bunu nasıl anladın Allah aşkına?”

Ertan’ı dinlerken bir kez daha gördüm ki, kadınların anlamadığı bir erkek dili var.


35’inci ve son bölüm 22 Ocak 2018 Pazartesi hthayat.com’da...


Diğer bölümler


Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.