Başlığı atarken kendimi pek bir terbiyesiz hissettim ama dizinin bana hissettirdiği gerçek bu! Yaklaşık 29 bölümdür izliyorum. En fazla 6 bölüm kaçırmışımdır, yine de yarım yamalak izlemişimdir. Zaten iş gereği dizi fragmanlarını (en nefret ettiğim kanalın ve ıyyykk diyeceğim diziler bile olsa) izliyorum.

Bayılıyorum artık merak uyandırsın diye atılan haber başlıklarından. Okur meraktan çıldırıp izlesin diye dizide yaşananları oyuncuların kendi yaşadıklarıymış gibi göstermelerine hastayım.

Örneğin; X doğurdu! Hayır aslında dizideki X kareketer doğum yaptı, hatta belki de oyuncu bekar. Böyle işte aman okur kaçmasın felsefesi üzerine atılan başlıklar.

“Kaderimin Yazıldığı Gün” adlı diziyi ilk izleme sebebim, taşıyıcı anne durumunu nasıl işleyeceklerini merak etmemdi. Ama tam tahmin ettiğim gibi oldu. Hatta dizideki kaynana (klasik başka kim bu kadar haddini aşabilir ve gerek çekirdek ailenin gerek allahın işine karışabilirdi ki) biraz daha ileriye giderek zaten ülkemizde yasal olmayan taşıyıcı annelik durumunu bir de izin almadan genç, bekar bir kızın yumurtalarını kullanarak yaptırdı.

Bunu yapan doktor ve hastane hakkında dizide hiçbir suçlama, mahkeme, dava sahnesi olmadı. Acaba senarist mi atladı yoksa zaten bizim ülkemizde birçok suç unsuru bu şekilde üzeri örtülüp unutulduğu için "aman gündelik hayatımıza aykırı bir şey yapmayalım, kimseyi de durduk yere aymayalım" mı dediler merak ediyorum?

Dizinin oyuncuları birbirinden güzel iki kadın ve kendimce karizmatik bulduğum bir erkek. Onlara diyecek sözüm yok, önlerine bir senerya konuyor ve onlar da bunu iş olarak yaptıkları için ellerinden geldiğince en iyi şekilde sunuyorlar.

Peki soruyorum şimdi sırasıyla:

1. Bu dizide bir anda karısından vazgeçip kendisinden taşıyıcı anne olarak hamile kalan kadına aşık olan adam, karakterli bir koca profili mi çiziyor?

2.Bu diziyi izleyen ve çocukları henüz olmamış ya da olmayacak kadınların aklına bu denli pis bir ilişki olabilme ihtimalini neden sokuyorsunuz?

3. Sadece çocuk aşkı ile yanıp tutuşan, "eski karısı" statüsüne ulaşan karakterin “kocaya olan saplantılı aşk duygusu” ve “çocuk olmazsa aşk olmaz korkusu” ile bir insanın canına ilaç içirerek ya da kiralık katil tutarak kıyma noktasına gelmesi toplumumuz için iyi bir örnek mi?

4. Her zamanki gibi kaynana (üzgünüm kibarlaşıp kayınvalide diyemeyeceğim) haddini hududunu fazlası ile aşarak, bırakın aile işine, allahın işine karışıyorve bu da gelin – kaynana ilişkilerini kötü etkilemiyor mu? Uluslararası bir araştırmada “evlilikte mutluluğun formülü kayınvalide ile iyi anlaşmak” diye açıklamışlardı, peki bizim dizilerimizde böyle karakterler canlandırıldıkça -ki zaten kültürümüz gereği “Kaynanayı ne yapmalı, kaynar kazana atmalı” şeklinde türkülerle beslenmiş bir toplumuz- biz nasıl yakalacağız mutluluğun formülünü?

5. Gelelim son karaktere, dizi gereği çaresizlikten kabul ettiği taşıyıcı annelik rolünün aslında tam olarak ne olduğunu bile bilmiyorken, bir anda diğer kadını anlamama durumu, diğer kadının terkedilmesini normal karşılama ve sadece spermlerinin yumurtası ile döllenen adama aşık olma durumunu anlayamıyorum! İşte diyorlar ya bir kadının düşmanı yine diğer bir kadındır!

Bunun üzerine yeni gündemim “taşıyıcı annelik” hakkında araştırma olmasın da ne olsun?

Dizi tadında hayatlar yaşamaktan sıkılan ülkem için şifalanmış bir yaşam tarzı diliyorum.

Yazı: Nuran Başyurt