Hamileliğimin bu yönünü anlatmak istiyorum. Çünkü bu konuda o kadar çok şartlanmışlık var ki, yıkmak gerektiğini düşünüyorum. Hamile kalınca mutlaka çok kilo alınacağı; yuvarlanıp gidileceği; son aylar tartının sert geçiş yapacağı gibi gibi onlarca olumsuz kalıp var. Bir kere bu kalıpların hiçbirine inanmadım ne öncesinde ne hamile kaldığımda... İçimde bir korku da olmadı. O sıralarda zaten alkali beslenmeye merak salmıştım. Bir de spor geçmişim var dolayısıyla içim rahattı.


Tabii ki bu rahatlıkla oturup genişlemeyi beklemedim. Yürümeyi çok seviyordum zaten, bunu da hep yürüyerek sağladım yoksa hiç sevdiğim şey değildi yürümek. Her gün mutlaka 8-10 km arası yürüdüm. Kış aylarını da ve en sıcak günleri de yaşadım hamileliğimde ikisinde de yürüdüm. Yani hava şartları asla bahane değil. 40. haftanın içinde doğum yaptım. Tüm hamileliğim boyunca en fazla 10 gün falandır, yürümediğim gün sayısı. O günler de muhtemelen babamın kalp krizi geçirip hastanede yattığı günlere denk gelmiştir.


Oturduğumuz binada asansör yok ve bizim daire 6. katta. Yedinci aydan sonra 'Çıkamazsın artık; evi değiştirin; merdivenler çok yorar erken doğurursun' dediler. Doğumun başladığı gün hastane odası için alınacaklardan dolayı üç kez inip çıktım. Yemek konusuna gelince sanırım en zor yerlerden biri de burası. Çünkü hamile kalınca anne adayları da kendini rahat hissediyor galiba. Yemek konusunda sağlıklı- sağlıksız ayrımı yapmadan sınırı zorlayarak yiyebiliyor. Bunun da toplumsal belleğimizle ilgili olduğunu sanıyorum. Ben şanslıyım ki iştahsız bir hamilelik geçirdim. Ama hep sağlıklı şeyler yedim. Yediklerimin tamamından bebeğimin etkileneceğini bildiğim için normalde daha toleranslı olabilecekken kendime hiç taviz vermedim bu süreçte. Bol salatalı, litrelerce sulu, mor sebzeli, kalsiyumu zengin; paket gıdalardan, hamburgerden uzaktı beslenmem örneğin. Kalori ihtiyacının artışını karşılayacak kadar yedim, abartmadan.


Kısa süreli hamile pilatesi yaptım sonra yoga. Yogayla tamamladım hamileliğimi. Yogaya fiziksel egzersiz olarak bakmadım. Daha çok mental bir rahatlamaydı ama beklemediğim kadar fiziksel olarak rahatlattı beni. Esneme hareketlerine hayran biriyim ve çok da mutlu olurum pilateste de bu tür hareketleri yaparken. Yogada da fazlasıyla esneme var. Bir şekilde kendime bu yönde bir yatırım yapmış olmak, bebeğime gönderdiğim nefesler, sonrasında hissettiklerim hala yüzümü gülümsetiyor. Tüm bunlarla birlikte mutlu, dinç, formda, rahat nefes alabilen, işlerini kendi halledebilen ve toplamda 8,5 kg almış bir hamile oldum.


Bunu anlatıyorum çünkü sürecimi atlatırken çok rahattım bu konuda ve bu anlamda ekonomik bir yükü olmadı bana. Yani hiçbir şey bahane değil aslında insan istedikten sonra. Şimdilerde hamileler için açılan pilates stüdyosu o zaman olsaydı giderdim mutlaka. Tabii tüm bunların yanında karnına çatlamaması için litlerce yağ sürmüş, güneş koruyucusunu kendine sürekli siper etmiş, günlük yürüyüş gerekliliğini yerine getirmeden yatağa girmemiş biri olarak doğumdan sonra anladım ki aslında hepsi az önemli.


Sezaryen izine krem bile sürmedim mesela; ürtikerden dolayı korse falan takamadım. Hamilelikte oluşan lekeler nasıl geçer diye bir satır okumadım. Sonrasında her şey o kadar az önemli kaldı ki bebeğimin yanında. Şimdi sezaryen yerine bakınca gülümsüyorum, dokunuyorum o güne gidiyorum. Sağ kaşımın orada oluşan hamilelik lekesini çok da önemsemiyorum. Bacaklarımda oluşmuş selülitler için kendime zaman tanıyorum. Yani çok da abartmamak hem kadın olmaktan vazgeçmemek hem de anneliğin, hamileliğin tadını çıkarmak gerek…


Yazı: Bengü Kantekin Günal

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.