4 yıl 7 ay evvel acemilik, bedenimi tanımamak, araştırmamak gibi bedellerin neticesinde 9-10 saatlik suni sancılı bekleyişin ardından, malumunuz açılamayarak sezaryene alindim… Zaten beni alın diye yalvarıyordum. O suni sancının bitap düşürdüğü titreyen bedenim, şimdi çok daha iyi anlıyorum, aksine asla dayanamazdı… Beklenen doğum tarihimi henüz iki gün geçmişti, bende hiçbir belirti yoktu 2 cm’desin dediler ve ortak kaderimiz oluştu… Ameliyattan çıktığımda narkozdan ayılırkenki sözlerim beklentim ve hayal kırıklığımın en büyük göstergesiydi: “Doğuramadım anne!"
Aklıma geldikçe hala gözlerimin dolmasına sebep olan bir travma anı… Çok isteyip, ağrısını çekip, kadın olarak altından kalkamamışlığın hayal kırıklığı..Ve sonrası… Beni çok mutsuz eden o dikiş… Hala soğukta sızlar, uzanınca gerilir, uyuşukluğu yıllar sürer vs...
İkincide yaşamayacaktım, kesilmeyecektim, 'gerçekten' bu kez anne olacaktım, hissedecektim yaradılışımın sebebi ve kadın olmamın mucizesi olan doğurganlığımı, amiyane tabirle… Ama hissim böyle ne yapayım, toprak olmadan tadacaktım bunları.
Facebook’taki SSVD grubu sayesinde doktorumu tanıdım… Sorgulamadım, "Neden doğuramayasın ki, hele dur bir bakalım" demesiyle ona teslim oldum. Az konuştuk, her ay ultrasonda buluştuk. Moralimi bozacak, acaba dedirtecek tek kelime etmedi. Yürüdüm, hurma yedim. Ne dediyse yaptım. 1 – 2 cm açıklıkla 1 ay gezdim…
Ve bir cuma günü kızımla parktan dönerken nişanım geldi. Panikledim açıkçası, gecesinde veya gündüzünde gelecek diye hikayeler okumuştum… Bende böyle olmadı. 1 hafta sonraki kontrolümde 4 cm açıklığa ulaşmıştım ancak. Tabii bu arada ev temizliğimi yapıyorum… Mutfak dolaplarına çıkıp siliyorum, vitrin içlerini önüne tabure koyup yerleştiriyorum falan… Çok uzak yoldan gelenim var, hazırlıklarım eksiksiz olmalı elbette…
Nihayet 39. haftamda, bebeğim gelmek istediğini gece uykumda belli etti… Bir karın ağrısı şeklinde, değişik bir sızı, tuvalet ihtiyacım varmış gibi... 40 dakikada, yarim saatte bir geliyordu. Gözümü saatten alamıyordum. Evin içinde dolanıyorum... Dalacak oluyorum, uyandırıyor… Bu böyle 3-4 saat devam etti. Sabah 6’da annemi aradım, endişe etmemesini, sancılarımın başladığını söyledim. Eşimi uyandırmadım, açıkçası bu şekilde sakin kalmak istedim, kendisi çok tez canlıdır da… Hatta her şeyden bihaber, "Ne bu ses! Bi’ uyutmadınız" falan diyecek oldu… “Sen daha uyu, biz doğuma gidiyoruz annemle” diyerek, ona en öküz koca hissini damardan sek verdim :)
Annem geldiğinde sancım kaybolmuştu saat 8-12 arası hiç yoktu. Ama karnım kıpır kıpırdı. Yine de NST ile emin olmak için, günlerden pazar olması sıkıntısı içinde hastaneye gittim.. Hiç istemiyordum tatil gününde doğurmak, ilki de bayram sonuna denk gelmişti. Doğumhaneye girdim, deneyimli bir ebe NST’de yalnızca bir belirgin sancımın olduğunu söyledi. Doktorum da telefonda muayene etmesini istemiş. Halen 4 cm açıklıktaydım. Bunu da istişare ettikten sonra bana git, dayanamayacağın sancında gel dendi! Orada beklemem istenmedi ya, ben acayip mutluydum…
Akşama kadar gayet normaldim… Gece sancılarım geri geldi, sabaha doğru rabbim ve yavrum müsaade etti ve uyudum… Kasık ağrısı gibi, geldi mi hafif inleten, doyumsuz, geçtiğinde hiçbir şey olmamış hissi veren mucizevi anlardı bu anlar.
Sabah 7’de suyum geldi. Hareketli saatlerimiz böylece başladı… Bizimkiler kahvaltı yaptı, ben duş aldım. Suyum ara ara gelmeye devam ediyordu. Pamuklu bez koydum şiddetini bilebilmek için. Avucumun içine dua yazdım, eşime de verdim duaları ben içerideyken okusun diye. Giydiğim elbiseme geçmişti suyum ve sancım artik her beş dakikada bir geliyordu, hadi dedim eşime.
Kapıdan çıkarken artık geldikçe beni durduran, tamam geçti hadi yürüyelim dedirten, bağırttırmayan, fakat bir hayli güçlü sancılarım vardı çok şükür... İlk göz ağrım "Gitme anne!" diye ağlamaya başladı. “Sen anneannenle gel, korkma annecim” diyebildim, bir koşu gidip doğurmalıyım hissiyle... Saat 9 olmuştu. Hastanenin kapısından adım attım, bir sancı daha geldi. Sandalye getirdiler asansöre kadar, baktık geçti, hadi merdivene… Meyve suyu ile bir poğaça yedim doktorumun muayenesine girmeden güçsüz düşmeyeyim diye.
Muayeneden sonra doktorum 7 cm’desin dedi, hadi doğumhaneye! Merdivenle çık ki olsun 8 cm… Öyle de yaptık. Ağlıyorum tabii, biraz değişik bir his, eşimin kolunda… O da ayni halde… Girdim içeri… Sancılarımı iyi karşılamaya çalıştım, ben doğuramayacağım hissine kapıldıkça bebeğimin dışarı çıkan başına dokundurttu doktorum ve sonunda… Rabbime şükürler olsun ki 11:28’de kızımı doğurdum, kollarıma verdi doktorum hemen. Kordonunu bir süre sonra ben kestim… Hepsi muhteşem anlardı.. Alıp benden götürdüklerinde kızımın Cemile ebesi "anne diyor bak hele" deyince kulaklarıma inanamadım, ilk sesi “annee” idi yavrumun ya…
Böylece ten tene temasın önemine sarsıcı hislerimle bir kez daha inandım. 'Doğurduğum' diye sevdiğim rabbimin hediyesi evladım bana öyle kısa sürede gelmişti ki… Kendi isteğiyle, hazır olduğunda, kimse onu çekip almadan... Benden mutlusu yoktu…
Umarım isteyen herkese nasip olur… 2015’te benim hikayem böyleydi… Yeni yılda sizlerin de güzel hikayeleriniz olsun…
Meral Antalya
YORUMLAR