Feminizm, üzerinde konuştukça karmaşıklaşan bir kavram gibi gözükebilir; aslında oldukça basit bir dünya görüşüdür. Elbette her ideoloji gibi, derinlerine indikçe farklı kavramlarla da karşılaşır ve bütüncül bir dünya görüşüne dönüşür, bir yaşam biçimi, bir başkaldırma biçimi olarak da şekillenebilir. Ancak temelde, insan haklarını cinsiyet kavramından bağımsız olarak değerlendirmek ister ve üstelik çok da işe yarar!


Bu yazıda feminizmi anlamak için bilmemiz gereken temel kavramlardan bahsedeceğiz. Kim bilir, belki de çevrenizde feminizmi anlamamakta ısrar ettiği için epey mutsuz olan birileri vardır ve bu mini rehber birilerinin hayatını güzelleştirebilir! (Evet, feminizm gerçekten de hayatınızı güzelleştirebilir!)



Bu 5 temel kavram, hem yeni başlayanlar için, hem de yıllardır feminist ideolojiye sahip olup da hiç bilmeyen birine feminizmi anlatmakta zorlananlar için oldukça kullanışlı olabilir:


1. İnsan Hakları

Basit bir örnekle başlayalım. İsa’nın doğumundan beri geçen 19 yüzyıl boyunca, bir insanın başka bir insan tarafından alıkonularak ‘köle’ olarak kullanılması normal kabul ediliyordu. Köle piyasası, uluslararası borsada işlem görüyor, dünyanın her yerinde çok büyük bir köle ticareti döngüsü yüzünden binlerce, milyonlarca insan mağdur ediliyordu. Neyse ki 19. yüzyılda bunun doğru olmadığına karar verildi ve kölelik yasaklandı.


İnsanların doğaları gereği eşit haklara sahip olmaları gerektiğini anlamak için yaklaşık 1000 sene bekleyen medeniyet, tüm ırkların eşit olduğuna karar verirken, cinsiyetler arasında da bir ayrım yapılamayacağını yavaş yavaş, ne yazık ki biraz fazla yavaş bir şekilde anlayabildi.


Batılı felsefe akımlarının yaygınlaşmaya başlamasıyla, “insan hakları” kavramı da konuşulmaya başlanmıştı. 1215 yılında İngiltere’de imzalanan Magna Carta Anlaşması, kralların diledikleri gibi terör estiremeyeceklerine dair bazı kurallar koyarken, tüm dünyada popülerleşen özgürlükçü akımlar, “İnsan Hakları” kavramını daha çok konuşulur hale getirdi. 1948’de Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu’nun hazırladığı İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, tüm bu gelişmelerin sonucunda, 30 maddelik bir temel haklar bildirisi olarak kabul edildi. Gezegenin her köşesinde bütünüyle bu kurallara uygun yaşandığını söyleyemeyiz elbette ama sözü geçen otoriteler, insan hakları hususunda daha hassas olabilmemiz için gün geçtikçe daha çok çalışıyor.


Lafı fazla uzatmadan, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin feminizmi tanımlamayı en çok kolaylaştıran ilk maddesine geçelim:


“Bütün insanlar hürdür; haysiyet ve haklar bakımından eşit doğarlar. Akıl ve vicdana sahiptirler ve birbirlerine karşı kardeşlik zihniyeti ile hareket etmelidirler.”


Feminizm, insan haklarını temel alan bir dünya görüşüdür. Tüm modern sistemler gibi, bütün insanların eşit haklara sahip olduğunu kabul eder. Ancak bütün modern sistemlerin yapamadığını yapmak için çabalar, kadınların gerçekten de erkeklerle eşit haklara sahip olduğundan emin olmak ister. Dünyanın birçok ülkesinde, kadınlar kanun önünde erkeklerle eşit gözükse de, pratikte bu durum değişebiliyor. Bu yüzden “insan hakları” kavramının yanı sıra bir de “kadın hakları” kavramının konuşulması gerekiyor...


2. Toplumsal Cinsiyet

Biyolojik olarak yalnızca iki cinsiyet olduğunu kabul eden bir sistemde, kadınlara ve erkeklere kadın veya erkek oldukları için atanan rolleri ifade eden bir kavram olan toplumsal cinsiyet, feminizmi anlamak için öğrenmemiz gereken ilk kavramlardan biri. Tarihin hiçbir noktasında kadınlar ‘öyle’ ya da erkekler ‘böyle’ oldukları için, kendi kendilerine, bazı görev ve sorumlulukları üstlenmemişlerdir. Üreme organlarının ve işlevlerinin farklı olmaları ve bazı fizyolojik özellikleri dışında, dişi bir insan ile erkek bir insan arasında temelde herhangi başka bir farklılık yoktur. Ancak toplumsal cinsiyet, kadınların ve erkeklerin ‘cinsiyetine uygun’ olarak nasıl davranmaları gerektiğini öngörür. Erkek bebeklere mavi, kız bebeklere pembe patik giydirilmesi, ev işlerinin kadının görevi olarak görülmesi, erkeklerin ağlamasının doğru bulunmaması, daha ‘güçlü’ olduklarının düşünülmesi... Bu ve bunlar gibi birçok örnek, toplumsal cinsiyet rolleri nedeniyle yerleşmiş kalıplardır.


Feminizm, toplumsal cinsiyet rollerinden bağımsız bir dünya hayal eder. Bir insanın sadece bir vajina ya da bir penisle doğduğu için belirli türde davranış kalıplarına girmesi gerekmeyeceğini öngörür. Dahası, toplumsal cinsiyet algısı yüzünden kadınların ve erkeklerin üzerine yüklenmiş çeşitli yüklerin, yaşanan haksızlıkların azaltılması için çalışır.


3. Queer – Kuir


Başta toplumsal cinsiyet rolleri olmak üzere, her türlü cinsiyet kimliğini reddeden, herhangi bir cinsel yönelimin ‘anormal’ olamayacağını kabul eden bir teoridir. Queer teori, aslında başlı başına ‘normal’ kavramını sorgulayarak işe yarar. Kimi neden normal kabul ederiz? Ne tür cinsiyet özellikleri ya da cinsel davranışlar bize normal gözükür? Neden bazıları normal, bazıları anormal kabul edilir? Bütün bu sorular, Queer’in temelini oluşturur. Kelime anlamı olarak ‘tuhaf, acayip’ demek olan Queer, argoda ‘ibne’ anlamında da kullanılan bir kelimedir. Toplumun ‘acayip’ bulduğu şeyleri tartışacak bir bakış açısı için daha iyi bir isim düşünülebilir miydi, bilmiyoruz!


Queer, feminizm için de önemli bir kavramdır çünkü kadını ya da erkeği tanımlarken düştüğümüz çeşitli hatalar, kadınların sömürülmesini kolaylaştırmaya yarıyor. Queer teori, kadının ve kadın cinselliğinin nasıl olması gerektiğine dair yaygınlaşan kavram ve inanışları da sorgulayarak feminizmi destekler.


4. Ataerki (Patriyarka)


‘Babasoyluluk’ olarak da tanımlanabilen ataerki, ya da patriyarka, temelde soyun babadan oğula geçtiğini ve erkek otoritesinin hakim olduğunu ifade eden bir kavramdır. Erkek egemen bir toplum yapısı, her ne kadar insan haklarının gözetildiği öne sürülse de, iktidarın erkeklerin elinde olduğu bir yapıdır.


Ataerkillik, feminizmin varoluş sebebidir denilebilir. Kadınların erkeklerden daha güçsüz, daha yetersiz olduğunu kabul eden ataerkil sistem, kadın-erkek eşitliğini imkansız kılar. Kadınları yine erkek otorite tarafından yaratılmış bir alana hapseder. Dahası, erkekleri de ‘adamlık’ dediğimiz bir çerçeveye hapsederek kısıtlar ve zorlar. Ataerki, yalnızca kadınlara değil, tüm insanlığa zararlı bir sistemdir.


5. Cam Tavanlar


Feminizm tartışmalarında en sık kullanılan kavramlardan biri de cam tavanlardır. Hukuki olarak kadınların erkeklerle eşit haklara sahip olduğu durumlarda bile kadınların görünmeyen bazı engeller ile kısıtlanmasını ifade eder.


Örneğin ülkemizde kadınların bir iş yerinde terfi etmesi, patron olması tamamen yasaldır. Ancak ‘kadın patronla çalışmak zor’, ‘kadınlar fazla duygusal, o yüzden dikkatlerini toplayamıyorlar’ ve benzeri daha birçok önyargı ve genelleme nedeniyle, herhangi bir işyerinde bir kadının yükselmesi, hemen her zaman bir erkeğin yükselmesinden daha zordur. Bahsedilen ‘cam tavanlar’ işte burada devreye girer ve kadınlara ‘önünde hiçbir engel yok’ denmesine rağmen, alttan alta çeşitli engeller yaratılır.


Feminizm, bu cam tavanları görünür kılmak ve etkisiz hale getirmek ister. Eşitlik ve adalet sadece sözde kalan, şirketlerin manifestolarında yer alıp onları daha insani gösteren kavramlar olmaktan çıkmalı, gerçekten de uygulanabilir olmalıdır.

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.