İnsanın hayallerinin içinde durmaya hakkı var. Yürümek istediği yolun içinde, aldığı nefeste...
Ezgininin Günlüğü şarkılarının hikâyesinde, Özgür Baba’nın müziğinde, Nazım’ın şiirinde durmaya hakkı var.
Durduğu yerde yaşamı konuşmaya, yaşamı izlerken susmaya, sustuğu yerlerde kök salmaya, köklerini toplayıp istediği yere gitmeye hakkı var.
Bozkırda deniz kabuğu düşleyen insanın, denizin mavisine vardığında orada durmaya hakkı var.
Zeytin ağaçlarına evladının adını koymaya, evlat büyütür gibi yapraklarını sevmeye, sulamaya, beslemeye... Her fırsatta koşa koşa dağlara gitmeye, toprağın bağrında yaşam çoğaltmaya hakkı var.
İnsanın affedemediği atasına “üzgünüm, kırgınım, öfkeliyim” demeye; yaşayamadığı çocukluğunu pamuklara sarıp koklamaya, kalmasını istemediği evden çekip kurtarmaya hakkı var.
Kendini ayaklarına bırakmaya, akdeniz güneşiyle büyüttüğü düşleri için ayaklarını izlemeye, yorulduğunda serçelerle ekmek bölüşmeye hakkı var.
Kabuk tutmamış yarasını kanatmaya, anlattığını dinlemeye, iyileşene kadar durmaya, usul usul ağlamaya hakkı var.
Yaka çiçeğim diye kokladığı bebeğinin uykusunda durmaya, çığlığında durmaya, kirpiğinde durmaya; bir gülüşte, bir anıda, yaşamın kalbinde dilediğince durmaya hakkı var.
İnsanın, yaşamı ruhunda büyüten insanların bakışlarında durmaya hakkı var.
Rüyasına girecek kadar sevdiği ne varsa orada durmaya, durduğu yerden sevilmeye, nefesinin tadına vararak yaşamaya hakkı var...
YORUMLAR