Küçüklüğümden beri her kız çocuğu gibi babama daha düşkündüm hep. Öyle zamanlar oldu ki seni sevmediğimi düşündüğüm bile oldu ya da senin beni sevmediğini. Üniversiteye gelince anladım seni. Hasta olduğumda nazlanabileceğim birini bulamayınca, dağınıklığıma kızan birisi olmayınca ve ben o dağınıklığın arasında kaybolunca anladım.


Yavaş yavaş buzlarımı eritmeye başladım. Kendimi bildim bileli özenle ördüğüm duvardan tuğlaları teker teker yine kendim aldım.


Memleketime, asıl evime gitmeye yer arar oldum. Her gidişimde sana öptürdüm kendimi. Çok seviyorum annem seni. Karşılıksız sevginin ete kemiğe bürünmüş halisin sen. Sebebi mevcudiyetimsin.


Bilmem kaç metre kare bir yurt odasında yalnızken ve işittiğim, yalnızca klavyenin tuşlarına vurduğumda çıkan tıkırtıyken, bu sessizliği yırtacak bir telefon çığlığıyla beraber gelen annem.


Rahmine geri dönmek istediğim kadın, sığınağım, canının parçası olmaktan gurur duyduğum annem.


Cennet ayaklarının altında diye küçükken ayaklarının altına baktığım, uzakken özlediğim, yakınken yeterince ilgi gösteremediğim can parçası.


Beni ilk kez kucaklayan, hayat veren, Tanrı’nın bana özel olarak yarattığı kanatsız meleğim. Günlerdir hastaydım annem sen yoktun. Şimdi Tokat’tasın ve istesem gelirsin. Ya bir gün gelemeyeceğin bir yerlerde olursan. Uğruna verebileceğim pek değerli şeylerim yok, ama bir canım var. O da binlerce kez feda olsun sana…

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.