Günümüzde; sağlıklı beslenme konusunda kafamız oldukça karışıyor. Besinlerde bulunan katkı maddeleri, şişmanlığın sağlık üzerine etkileri konusundaki toplumsal endişeler hepimizin üzerinde çok fazla baskı oluşturuyor ve günün sonunda edindiğimiz tüm bu bilgi, tavsiye karmaşası nedeniyle nasıl davranacağımızı bilemiyoruz.




Dünyada ve ülkemizde gittikçe artan şişmanlık, çocuk ve gençlerimize de yansımış durumda. Kilolu olan çocukların oranı ülkemizde %15-25 iken ABD’de %25-30 gibi oranlara kadar çıktı.




Her şey çocuklukta başlıyor…

Sağlıklı bir gelecek için sağlıklı beslenmeye diğer her konuda olduğu gibi çocukluk çağından başlamak gerekiyor.





Çünkü çocukluk ve gençlik dönemi insanın sağlıklı alışkanlıklar kazanmasının başlangıcı. Ve tabii ki sağlıklı bir beden imajı kazanması için de çok önemli bir dönem.





Özellikle zayıf olmak veya kilolu olmak bir çocuğu önemli ölçüde etkileyebiliyor. Bu konuda anne ve babalara her zaman olduğu gibi çok büyük görev düşüyor.





Uzmanlar, biz anne-babaların özellikle büyüme-gelişme dönemindeki çocuklarımıza sağlıklı beslenmeyi, hastalıkları, şişmanlığı ve zayıflığı anlatmamız gerektiğini ve çocuklarımızı çok iyi bir şekilde takip etmemiz gerektiğini öğütlüyorlar.





Sağlık koçu, diyetisyen Gonca Güzel ile çocukların beslenme alışkanlıklarını konuştuk…





Gonca Güzel özellikle bu yaşlarda meydana gelen fiziksel değişimlerin, gençlerin kendi vücutlarıyla sorun yaşamalarına neden olduğunu ve arkadaşlarının ya da sosyal paylaşım plafotrmları, internet ve geleneksel medyanın etkisiyle kendi vücudunu beğenmeyen gençlerin, başta sağlıksız ve bilinçsiz diyet olmak üzere birçok yola başvurup ciddi sağlık sorunlarıyla karşılaşılabildiğini söylüyor.




Kilolar takıntı oluyor…

Gençlerde ve çocuklarda kilo ve beslenme ile ilgili kaygıların takıntılara dönüşüp, yeme bozukluklarına yol açmasına gittikçe daha çok rastladıklarını belirten Gonca Güzel “kızlarda daha sık görülen ve genellikle 11-13 yaşlarda başlayan yeme bozuklukları, vücut fonksiyonlarını etkileyecek kadar ağır kilo kayıplarına yol açabiliyor bu dönemde ailelerin beslenme ve yemeğe yaklaşım konusunda iyi örnek oluşturmaları, yemek seçiminde kiloyu değil sağlıklı olmayı vurgulamaları, onlara olan sevgilerinin nasıl göründükleriyle değil nasıl biri olduklarıyla ilgili olduğunu belli etmeleri çok önemli…” diyor.





Haklı, tüm fotoğraflar güzel, incecik, pürüzsüz ciltlere sahip kadınlar ve genç kızlarla dolu…





Henüz 12-13 yaşında özellikle kızlar ki bu sayı az değil diyete başlıyorlar…


Daha çocukken böyle bir baskı altına girince gelecekte ne olacak halleri bilemiyorum ve çok korkuyorum.





Gizli gizli yemek yiyen, kavanozlarla çikolatalar kaşıklayan ama tüm bunları kocalarından gizli yapıp “benim vücudunda fonksiyonel sorun var kilo veremiyorum yemesem de alıyorum” diyen kadınlar tanıyorum.





İnsanın başka kendini tanıması, kabul etmesi lazım. Verilen örnekler “sıfır beden” olunca doğal olarak insanda tüyleri diken diken bir baskı oluşuyor.





Ancak işte her şey çocukluk zamanı başlıyor. Doğru beslenme alışkanlığı verebilirsek çocuklarımıza görüntüleri ile barışık insanlar olsunlar. Ancak tabii ki hayat sürprizlerle dolu diyelim ki değiştiremediğimiz bir kilo sorunu ile karşı karşıyayız, onunla da yaşamayı, mutlu olmayı bilecek, dış etkenlerden etkilenmeyen, yiyip yiyip kusarak zayıf olmaktansa veya gizlice kavanoz kaşıklamaktansa, yediklerinden zevk alan, keyifle yiyen için insanlar yetiştirmemiz lazım.




Peki yeme bozukluğunu nasıl anlarız?

Gonca Güzel, yeme bozukluğu olanlarda; endişe, korku, depresif eğilimler, kendini beğenmeme, kilosu ve yemeklerle ilgili negatif düşünceler içinde olma ve günlük aktivitesini ve vücut fonksiyonlarını etkileyecek yeme alışkanlıkları sergilendiğini söylüyor.





“Bu noktada anne-babalar ve hatta ergenlerin kendileri için yapacakları en önemli şey, masum bir zayıflama merakı ile yeme bozuklukları arasında ayrım yapabilmektir…” diyor.





Zira, anoreksia nervoza ve bulimia nervoza olarak bilinen yeme bozuklukları en sık ergenlik döneminde görülüyor ve büyük çoğunluğunda ilk problem, aşırı bir diyet çabası içinde olmak oluyor. Klinik tablo anoreksia nervoza ve bulimia nervoza olarak tanımlanan yeme bozukluklarına dönüştüğünde ise, yoğun aç kalma ve diyet gayretinin de ötesinde, davranışlarla ilgili ve vücudu doğrudan etkileyen birçok sorun kendisini gösteriyor.




Yeme bozukluklarının nedenleri nelerdir?

Yeme bozukluğunun nedeni tam olarak bilinmiyor fakat psikolojik, genetik, sosyal ve ailesel faktörlerin katkısı olduğu düşünülüyor. Bale, jimnastik gibi ince olmanın önemli olduğu bazı sporların yeme bozukluğuna eğilimi arttırdığı görülüyor. Ayrıca yakın akrabalarında yeme bozukluğu olanlarda artmış risk, genetik yatkınlığı da etkiliyor.




Anne, baba olarak neler yapmalıyız?

Sürekli zayıflamak ve diyet konusunda konuşan çocuğunu bu yönde uyaran, çocuğa sevgi vermekte yetersiz kalan ve kontrol etmeye çalışan insanların çocuklarında yeme bozukluğu gelişebileceğini belirten Gonca Güzel, bu durumda anne ve babanın dikkatini çekmek için şişmanlığa veya kendini aç bırakmaya çalışabileceğini söylüyor.


Yeme bozukluğu olanlarda; obsesif-kompulsif kişilik bozukluğu ve ansiyete gibi bazı psikiyatrik problemlerin de daha sık görüldüğünü hatırlatan Gonca Güzel, sıklıkla yeme bozukluğu olanlarda aslında kendine güven sorunu yaşandığını ve zayıflamaya odaklanarak özgüvenlerini kazanmaya çalıştıklarını söylüyor.



Dikkat: Yeme bozukluğu ciddi bir mental ve davranışsal sağlık sorunu olduğu gibi birçok fiziksel sağlık problemlerine de yol açıyor. Anoreksik bir çocukta sıvı kaybı bulgularının yanısıra ileri evrelerde beyin fonksiyonları bile etkilenebilmekte ve baş dönmesi, bayılma, sinirlilik, şuur bulanıklığı, konsantrasyon yetersizliği ve hafıza kayıplarına yol açabiliyor.




"Çocuklarınızla birlikte sağlıklı yemekler hazırlayın"

Diyetisyen Gonca Güzel, sürekli zayıflamak ve diyet konusunda konuşan, çocuğunu bu yönde uyaran, çocuğa sevgi vermekte yetersiz kalan ve kontrol etmeye çalışan insanların çocuklarında yeme bozukluğu gelişebileceğini belirtiyor. Güzel, bu durumda çocuğun anne ve babanın dikkatini çekmek için şişmanlığa veya kendini aç bırakmaya çalışabileceğini söylüyor. Yeme bozukluğu olanların aslında güven sorunu yaşadığını belirten Güzel, ailelere şu tavsiyelerde bulunuyor:







  • Yeme bozukluklarından korunmak için aileler sağlıklı bir yaşam biçimini benimsemelidir.

  • Sağlıklı ve besleyici yemeklerin düzenli hazırlanmasına çocukların da katılımı sağlanmalıdır.

  • Acıkınca yemek yemenin, tokken yemeğe hayır diyebilmenin normal bir davranış olduğu öğretilmelidir.

  • Spor tüm aile için eğlenceli, düzenli bir aktivite haline getirilmelidir.

  • Eğer ailede beslenmeye ve spora karşı sağlıklı bir yaklaşım varsa çocuklar ve gençler bunu örnek alabilirler.



Yemek yeme bilinci nasıl oluşturulur?

Sağlıklı bir vücuda sahip olmak için öncelikle kendimizde ve çocuklarımızda “yemek yeme konusunda bilinçli” olmayı öğretmeliyiz. İnsan vücudu; bazı sinyallerle açlığını, tokluğunu ve diğer uyarıları beynimize gönderir. Biz bedenimizle bağlantıda doğarız ama zamanla anne ve babalarımızın yönlendirmesiyle ; medyanın etkisiyle; çevremizden gördüklerimizle bedenle olan bağımızı kırarız.





Çocukluk çağında özellikle zorla yedirilen yemekler; ailenin kötü örnek olması; ceza veya ödül gibi yemek verilmesi çocuğun beslenme konusunda bilince sahip olmasını ve bedenine güvenmesini etkiler.





Vücudun birçok çeşit ihtiyacı vardır; dinlenme; yemek yeme; uyuma; hareket etme ve bunun gibi ihtiyaçlar karşılanmazsa bedenimiz buna tepki olarak bazı semptomlar ve hastalıklar açığa çıkarır.





Ailesinden yeterince sevgi ve güven görmemiş çocuklarda ya tıkınırcasına yemek yemek veya kendini aç bırakmak görülebilir. Ama sağlıklı olmak için; bedenimizden nefret etmek ve başka ihtiyaçlarımızı yemekle veya aç kalarak karşılamaya çalışmamız düşük özdeğere ve güvensizliğe hatta kendinden nefret etmeye, kendini sabote etmeye gidebilir.






Duygular ve yemek arasında ilişki var mıdır?

Yemek yemek duygularımızla da ilişkili. Bebekliğimizde annemizin bize süt vermesi, beslemesi ve bakması sevgiyle yemek yemeyi bağdaştırmamızı sağlıyor. Daha sonra ki dönemde büyüdükçe aile içinde yenen yemekler bize hep sevgiyi hatırlatıyor.





Ağladığımızda tatlı verilmesi veya kilo aldığımızda yediklerimize karışılması beslenme ile olan ilişkimizi negatif yönde etkiler. Böyle davranılan insanlar hayatlarında sevgi bulamadıkça veya güven hissetmedikçe yemek yemeye başlıyorlar.





Gonca Güzel “sevgiyi almak için hepimiz önce kendimizi sevmeliyiz…” diyor. Yeme bozukluklarının da en temel sebebi insanın kendisini sevmemesi ve değerli hissetmemesi, kendisini sevmediği için bedenini de sevmeyen ve yargılayan insan, suçluluk hissediyor. Ya kendisini aç bırakıyor; mahrum ediyor ya da tıkınırcasına yemek yiyip; kusmaya çalışıyor.





Yeme bozukluğu yaşayan insanlarda kendini sevmeme, değersiz hissetme ve güvensizlik uç boyutlarda yaşanıyor.





Sevgi ve güven sadece yeme bozukluklarının değil birçok hastalığın tedavisini oluşturuyor. Bu yüzden biz anne ve babalara büyük görev düşüyor. Çocukluk ve ergenlik döneminde çocuklarımıza yeterli ve koşulsuz sevgiyi vermeli; kendilerine güvenmelerini sağlamak için pozitif yanlarını güçlendirmeli; sağlıklı beslenme ve yemek alışkanlıkları oluşturmalı ve her konuda iyi örnek olmamız gerekiyor.





YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.