Bu yemeğin “do”su biraz fazla kaçmış!

Akşama misafir var. Tabi bundan size ne! Şöyle ki, uzunca bir zaman müzik setimden uzak yaşayıp en sonunda kavuşunca, günün evde olduğum her anını müzikle taçlandırıyorum. “Viledaya su doldururken şu müzik, çiçek sularken bu, ağaç tepesinde yarılıp açılmış narları eşelerken de bu” şeklinde anlara uygun bulduğum müzik kombinasyonları hiç durmuyor kafamda. Mübalağa sanatı güzeldir deyip en çok yemek yaparken müzik seçmeyi sevdiğimi de ekleyeyim. Rakı sofrası hazırlarkenle kahvaltı hazırlarken dinleyeceğin müzik hiç aynı olur mu? (Ne demiştim, mübalağa güzeldir!)



Yazıya oturmadan önce akşamki sofranın ana yemeği için tezgâh başında hababam bir şeyler kesip doğrayıp karıştırırken tüm evi doldurmuş Astor Piazzolla’nın Libertango’su elimi resmen aldı, baharat kavanozlarının kapaklarını teker teker açtı ve kendince bir karışım yapıp yemeğin içine tozlarını dağıta dağıta puf diye bırakıverdi. Bense havalanmış bir ruh misali tepeden izledim müziğin elime ettiklerini. Heyecan verici, keyifli ve kesinlikle çok eğlenceli bir andı. Yüzümde hala o ânın gülümsemesi… Halbuki ben bambaşka bir konudan bahsedecekken bugün, ânın gücü yazımı bile rehin aldı.


Müzikle ilk kez yemek yapmıyorum ama ilk kez mutfakta bu kadar kontrolü ele geçirdiğini hissettim. Eğer yazının burasına kadar okuduysanız şu andan itibaren lütfen Libertango’yu açıp geri kalanını da müziği hissederek okuyunuz. Pek çok müzisyen tarafından çalınmış çok farklı versiyonları vardır, hangisine denk gelirseniz, o olsun. Her biri birbirinden güzeldir ne de olsa.


Eğer bu akşamki misafirlerime değil de sadece kendime ya da damak tadının acıyla arası pek hoş olduğunu bildiğim kişilere yemek yapıyor olsaydım, Piazzolla’nın parmaklarımı sürekli acı kavanozuna sürükleyişine mani olmaya çalışmazdım. Her duygunun bir tat karşılığı olduğunu hayal edersek eğer, tutkunun yemekteki karşılığı kesinlikle acıdır benim için. Ağzın, genzin, kulakların, burnun alev alır ve sen yana yana yemeye devam edersin. Seni o yemeğe neredeyse sadece o enfes acılık bağlar. Tutkunun da yaka yaka insanı hayata bağlayışı gibi. Ya da bazen hayattan koparışı… Tuttuğunu koparan, güçlü bir duygudur çünkü tutku. Varsa, baskın olan odur. Merhamet meltemse misal, tutku kasırgadır. Ve işte Libertango da bunun müziğidir.


Bir gün Astor Piazzolla dinleyerek yemek yapmayı deneyiniz. Ortaya çok acayip şeyler çıkabilir. Kimbilir belki bende acıya yönelten, sizin parmaklarınızda tatlıyı baskın kılar. Ya da bir bakmışsınız ortaya mutfak literatürünü sarsacak yeni bir tatlı-ekşi sos çıkarmışsınız. Lakin mutfaktaki böyle özgür anların tehlikeleri de yok değil. Misal parmakların kontrolsüzce baharat kavanozlarına girip çıkması sonucunda yemeği yedirdiğiniz kişilerden birinden şöyle bir cümle duyabilirsiniz:

“Bu yemeğin ‘do’su biraz fazla kaçmış galiba!”

Olsun, kabahati üstüne atacağımız birileri var nasılsa!

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.