Karım bir türlü mutlu olmuyor...
Merhaba Yeşim Hanım. Ben 50 yaşında evli, 3 çocuk babası bir erkeğim. Yaklaşık 30 yıldır çalışıyorum. Bizim zamanımızda üniversite bu kadar önemli değildi, o yüzden lise mezunuyum. Bunca yıldır çalışmama rağmen ne bir evim ne de birikmiş param var. Bir tek arabam var. Eşim bir evimizin olmamasını hep kafama kakıyor. Ben de isterdim ama eve yetişmekten, çocukların okulu, ihtiyaçları derken olmadı. Artık sürekli eleştirilmekten, suçlanmaktan bunaldım, eve gidesim bile gelmiyor. Hayatım boyunca ailemin isteklerini gerçekleştirmekten kendi isteklerimi unuttum bile. Kendim için yaptığım tek şey aldığım araba oldu. Eşime anlatmaya çalışıyorum ama sonu hep kavga oluyor. Sizce ne yapabilirim? Böyle giderse ben alıp başımı gideceğim.
Yeşim Tijen’in cevabı:
Kendinizle aranız nasıl sevgili okurlar? İyi geçiniyor musunuz kendinizle? Yoksa arada didişiyor musunuz ‘’Ya niye yaptın, böyle yapmamalıydın’’ diyerek? Belki de size hediye edilen yaşamınızı ne çıkarsa bahtıma diyerek kaderin eline bıraktınız. Aklınızla, duygularınızla hâkim değilsiniz yaşamınıza, ne gelirse Allahtan deyip kadere teslimsiniz.
Hayatımızda istediklerimiz gerçekleşmeyince bezeriz kendi hayatımızdan, aklımızın bir kenarında kötü günler için sakladığımız kaçış planımız bir şimşek gibi çakar, beynimizde dürtmeye başlar bizi, ‘’Hadi al başını git, ne duruyorsun? Ne yapsan kıymete binmiyor, başaramadın, çek git işte!’’ öbür yanda sorumluluklarımız, alışkanlıklarımız bizi alıkoyar, ‘’Nereye gidiyorsun? Heeey! Kendine gel.’’ Tabii ki gidemez insan, hep ister kaçmayı, gitmeyi, ama gidemez, ne kendinden kaçabilir ne de mutsuz da olsa sorumluluklarından kaçabilir. Kafasında gitmeleri hep pusuda tutup ömrünü tüketir, belki bir gün, bir gün kaçıp gidebilmek umuduyla…
Pişmanlıklar, kaçan fırsatlar, şansın yaver gitmemesi, geleceği göremediği için atılamayan adımlar… Birçok hayatın özeti bu sanırım. Gerçekleşmeyen hayallerle, önce ayrı ayrı koltuklara oturarak birbirlerine bakmadan uzaklaşmaya başlar çiftler, monotonlaşan, cazibesini kaybeden evliliğe sahip çıkmak yerine yataklarda da en uzak köşeye kaçışları yaşamaya başlar çiftler. Kadının beklentisi hep erkektendir. Yuvayı dişi kuş yapar denilse de dişi kuşun yuvasını alması gereken erkektir. Aslında bütün kadınların hayali bir evdir. Kimininki mütevazı, kimininki daha bir hırslı, sonuçta o evi bekler kadın. Kadının geleceğinin sigortası, övüncü, ne derseniz deyin. Ülkemizin kadınlarının çoğunda vardır bu arzu. Ev sahibi olmanın önemini dinleye dinleye büyüdükleri için hem aileden miras bir arzudur, hem de ülkemizin şartlarının insanlara yaşattığı bir yükümlülük. Çalışamayacağı, gelirinin azalacağı emeklilik günlerinin tedbiri değil midir ev sahibi olma arzusu? O evi hep kafasında bu yüzden taşır. Ne yazık ki kadınlar, kendi aralarında prestij meselesi haline de getirirler ev sahibi olmayı. İmkânlarının rahatlığıyla karşısındakini düşüncesizce sözleriyle hırpalarlar, bilerek, bilmeyerek. Ne kadar umursamamaya çalışsa da bir yere kadar dayanabilir kadınlar, evlerinde panter gibi eşlerini beklerler ve o geldikten sonra o gün, o kadının hava atmasının acısını eşlerine soktukları laflarla bir güzel alırlar. Evet, aynen böyledir yaşadıkları. Düşünemez sizin hiçbir hayalinizin gerçekleşmediğini. Sizi sorumlu tutar yaşayamadıklarından, cevap verseniz, kızsanız, bağırsanız da rahatlayamazsınız. Çünkü yıllardır suçlu ilan edilmişsinizdir. Cezanızda huzur bulmamaktır. Bulamazsınız da. Birçok kadın ve erkek gibi mutluymuş gibi yaparak yaşarsınız.
Ne güzeldi eskilerde, şeytanlığı daha ülkemizin insanlarının bu kadar iyi bilmediği o günlerde, kimsenin kimseyle yarışının olmadığı, bir yatak, bir yorganla evlendiği, bir de divan al sana oturma yeri de hazır. Lüksün pek bilinmediği günlerdi o günler, ama mutlu bir millettik. Lüksün yaşamlarımız da ‘’Önce lüks, sonra ihtiyaç’’ haline gelmesiyle kaybedildi mutluluklar, aile birliği, sevgi, saygı. Günümüzde birçok aile aynı sıkıntıyı maddiyatın yoksunluğunun götürüsü olan sevgi-saygı eksikliğini yaşıyor. Sizinkinin nedeni onlarınkine benzemese de huzursuzluklar birçok evde var. O başka hayatlarda mutlu olarak gördüğünüz çiftler, inanın, onlar da çok mutlu değiller. Hepsi için söyleyemeyiz ama birçoğunun derdi ev değilse başka bir şeydir. Kendinizi bu yüzden eksik hissetmeyin. Siz ev alamamışsınız, diğer evliliğin sorunu maddiyatla alakalı olmaz belki, ama illaki vardır sorun ettikleri şeyler. Herkesin sorunu kendi yaşamına göredir. Siz elinizden geleni yaptığınıza inanıyor musunuz? Müsterih misiniz bu konuda? Mühim olan bu. Biliyorum, bu mutlu olmaya yetmeyecek ama hepimiz bazen hayatımızda sahip olduğumuz en önemli şeyin sağlıklı olmamız olduğunu unutuyoruz. Arzular ve hırslar, yapmak istediklerimiz, işte bunların esaretinde yaşamı kendimize zehir ediyoruz. Düşüncelerimizle ruhumuzu, bedenimizi hırpalıyoruz. Bir gün, hiçbirini giderken götüremeyeceğimizi bile bile eşyaların, giysilerin, malın, mülkün ve daha birçok şeyin esiri olmuşuz, bu uğurda insanlar birbirlerini yiyor, kırıyor. Bizden geriye kalacak olanın ‘’Ne iyi insandı. Onu nasıl kaybettik’’ denmesini sağlamaya çalışmak olduğunu unutup dünya arzularına kapılıyoruz. Bu nedenle evinizin ihtiyaçlarını görüyor musunuz? İlgili bir baba ve eş misiniz? Bunların hesabını verebiliyor musunuz kendinize? Önemli olan bunlar.
Kadınlar sevgili okurum, eşlerine saygı duyuyorsa, seviyorlarsa tabii ki ev sahibi olmayı arzu ederler, ama bu kadar kafasına kafasına vurmazlar eşlerinin. Bekledikleri; ilgi, sevgi, değer görme, şımartılma. Bunlar onların gıdasıdır çünkü. O yoksunluklara bir de bu eklenince bu derece huysuz kadınlar olabilirler. İlgi elini tutmak demek değildir, onun bir kadın olduğunu hissettirebilmektir. Bir erkek arkadaş gibi davranılmamasıdır. Ona baktığınızda onun gözlerini görebilmektir. Bu konularda sorgulayın derim kendinizi. Hayatın temposunda eşler birbirlerinden ruhsal olarak uzaklaşabiliyorlar. Flört etmeyi bırakmamalısınız eşinizle. Bunları yaparsanız onun değiştiğini zamanla görürsünüz bir deneyin lütfen.
Bir gün sevgili okurlar, hepimizin sahip olmak için çalışıp didindiği, kiminin fazlasıyla sahip olduğu, kimininse olamadan ömrünü tükettiği bir karış toprağı illa ki olacak. O da mezarlıkta. Ne kira derdimiz olacak, ne başka bir şey. Tek bir derdimiz olacak; hesap vermek. Bu dünyanın hesabını vereceğiz. Eğer insan olmayı başaramamışsak, orada da rahat yok. İyisi mi ne yaparsak yapalım, vicdanımız rahat mı ona bakalım derim ben. Sevgiler…
YORUMLAR