Eltim kayınvalidemi evine almıyor!
Yeşim Hanım merhaba,
Fakat bir eltim var. Onu da ablam gibi seviyorum. Kayınvalidemle 7 yıl birlikte yaşadılar. 6 yaşında bir kız çocuğu var. Bir yıl önce farklı bir semte taşındılar ve yeni evine yerleşirken kayınvalidemin bazı eşyalarını diğer oğlunun evine gönderdi. Kalan eşyalarının üzerinde de "Benim evim diye oturdu. Kayınvalidem bir kez o eve gitti ve eltim ona saygısız davrandı, onunla saygısızca konuştu. Şimdi kayınvalidem diğer oğlunda oturuyor ve onu evinde istemeyen eltimin oğluna bakıyor! Evin anahtarını ona vermiyorlar. Çocuğun bir şeye ihtiyacı olursa akşam işten dönmeleri bekleniyor. Kayınvalidem bu duruma çok üzülüyor. Eltimin oğluna baktığı için bize de gelemiyor.
Bu durumdan ötürü eşim de çok mutsuz ve bizim de evde huzurumuz yok. Kayınvalidemin üzülmesine çok üzülüyorum. Ne dersem diyeyim fayda etmiyor. Sizce kayınvalidemin daha fazla üzülmemesi için ona ne diyeyim?
Yeşim Tijen'in cevabı
Oysaki o kadın bir zaman 4 oğlunu büyütmek, yetiştirmek için ne mücadeleler vermişti. Kim bilir hangi yoklardan varlar çıkarmaya çalışmıştı çoğu anneler gibi? Ama yıllar sonra eşini kaybettiğinde evi ya da geliri olmayınca büyüklerin yaşamı çocukların vicdanına kalıyor. Evlatlarının yanında yaşamaya başlıyorlar; ama bir türlü o evde yeri olmuyor tam manasıyla benimsenmediği için. Gelin tarafından sığdırılamıyor eve, her gelin için söyleyemeyiz tabii bunu. Çünkü "İnsan eti ağırdır" derler eskiler. Yaşam bize bu sözün doğruluğunu çeşitli şekillerde gösteriyor ne yazık ki.
Geçmişte onlar da bir zaman genç olmuşlarsa da, günümüzün stresi ve sıkıntısı yokmuş hayatlarında. Bu kadar teknolojik değilmiş yaşamları, her şey bir düğmeyle çalışmıyormuş, bedenen daha çok yoruluyorlarmış; ama mutlularmış. Bir elbise bir hırka derler ya, öyleymiş azla yetinilirmiş. Eşyalar bugünkü gibi sık değiştirilmez, yıllarca kullanılırmış. Yaşamın bütün mutluluklarını, hüzünlerini taşıyan eşyalar sahipleriyle birlikte yaşlanırlarmış. En büyük hayalleri ev sahibi olmakmış, o da emeklilikle edinilirmiş. Günümüzde öyle mi? Emeklilik ikramiyesiyle ev alınamayacağından daha gençken bir ev edinmenin telaşı sarıyor herkesi. Başlıyor insanlar bankalarla küçük flörtlere. Evlenmek için, ev almak için, araba için, tatil için bankalar her şeye bir kredi veriyorlar nasıl olsa. İnsanlar bir çarkın içinde debelenip duruyor. Annelerimiz bizi görüyor, üzülüyor, elinde varsa destek olmaya çalışıyor, yoksa susuyor, çocuğu üzülmesin diye sıkıntılarını söylemeye çekiniyor bir de ben eklenmeyeyim diyor, okuyor, üflüyor üzerine Allah çocuğunu korusun diye.
Teknolojik yenilikler her anlamda hayatımızda, onlar da gelişleriyle yeni ödenecek fatura olarak diğer faturaların ardına eklenerek merhaba diyor bize. Bizlerse içe dönüyoruz. Televizyonun karşısında unutmaya çalışıyoruz kendimizi. Bazen de internete takılıyoruz. Stresimizi atmak için bir yakınımızla vakit geçirmek yerine tıklıyoruz sayfaları. Başka dünyaları seyre koyuluyoruz. Akrabalarımıza gitmek yerine sosyal paylaşım sitelerinden takip ediyoruz onları, mutlu oldukları anların resimlerini beğenip biz de mutlu oluyoruz; ama uzaktan, iyiler nasıl olsa. Bayramlar bize bir kaçış olmuş ev ziyaretleri külfet geliyor, mesajlarla kutluyoruz nasılsa. Anlayacağınız sağım solum sobe der gibi, sağımız solumuz ödenecek faturalarla birlikte tatile de gidiyoruz. Belki bilmem kaç aya böldürdüğümüz taksitleri de sırtımıza yükleyerek tatilimizi de yapıyoruz.
Annelerimiz bizi seyrediyor. Ah yavrum, vah yavrum bu kadar yükün altında çocuğuma bir şey olmasın diye bizi yakaladığında ağzımıza bir kaşık bal vererek ya da sıktığı bir bardak portakal suyuyla bizi tüm kötülüklerden koruyacağını düşünüyor. Söylemek istedikleri varsa da yutkunuyor, sözcükler çıkmıyor ağzından. Gelininin eşyalarını sahiplendiğini, oğlunun evinin anahtarının kendisine neden bırakılmadığını soramıyor oğluna. "Sonra" diyor kendi kendine, "daha sonra" diyerek içine atıyor her şeyi.
İşte hayat bu çizmeye çalıştığım tablodaki gibi seyretmiyor mu bir çoğumuz için? Evet bugün yaşadığımız hayatın hepimizin üstünde büyük bir ağırlığı var ama bu sorumluluklarımızı göz ardı etmek veya duyarsız davranmamız için bir bahane olmamalı. Biz hep duygusal bir millet olmadık mı? Nerede bizim duygusallığımız, sevecenliğimiz, meşhur misafirperverliğimiz. Hayatın bizden bu özelliklerimizi almasına izin vermeyelim. Bizi biz yapan yaptığımız fedakarlıklardır, vicdanımızdır.
Öncelikle sizi duyarlılığınızdan ötürü kutluyorum, bu duruma seyirci kalmamayı seçtiğiniz için. Ne yapılabileceğine gelince... Yapılacak şeyleri kayınvalidenizin 4 oğlunun bir araya gelerek yapması gerekiyor. 3 oğlunun diğer erkek kardeşleriyle konuşup gerekirse eltinizle de konuşarak bir çözüm arayışına gitmeleri gerekiyor. Ben eltiniz konusunda fazla bir değişiklik olacağını düşünmüyorum. Kayınvalidesine evinin anahtarını bırakmayan, eşyalarını sahiplenen bir kadın ne kadar değişebilir ki? Oğlu da sanırım bazı şeyleri görmezlikten geliyor ne yazık ki... İşte böyle durumlarda biraz vicdan arıyoruz. Anlaşmanın sağlanamaması durumunda diğer evlatları annelerinin en rahat edeceği çocuğunun evinde ona yuva sağlayabilirler.
Yine hoşuma giden bir sözle yazımı bitirmek istiyorum. ''İnsanlar yalnız konuştukları şeylerden değil, sustukları şeylerden de sorumludurlar."
Sevgiler...
***
Çözemediğiniz sorunlarınızı yazın, Yeşim Tijen size önerilerde bulunsun. Yeşim'le Hayat Bilgisi her zaman sizin yanınızda...
İşte sorularınızı gönderebileceğiniz adres: yesimilehayatbilgisi@gmail.com
Twitter: @yesimtijen
YORUMLAR